18 Mayıs 2020

Necdet’e Üçüncü Mektup

ile alef

Dünya artık yerleşik hayata geçebileceğimiz bir yer değil Necdet! Bachelard ‘anılar hareketsizdir, mekânlaştırıldıkları ölçüde sağlamlaşırlar’ dese de biz asla bir mekâna kavuşamayacağız yirmi birinci asırda. Oysa göçebenin mekânı vardı eskiden, dağların eteklerine kurduğu çadırı, çadırın önüne yaktığı ateşi, ateşe götürdüğü ocak tanrıları. Umudu vardı.

İnanışlarından söz ediyorum, düşlemenin doğrulduğu, düşlerle yoğrulduğu, ateşinin tüttüğü evinden. Oysa şimdi, düşleri çalındı insanoğlunun, evinden sürgün edildi, adı bazen mülteci oldu, bazen modern zaman. Bazısı evinden sürüldü, işine mahkûm oldu, düşlemeyi unuttu. İnsan artık eksik ve dağılmış bir varlık bu yüzden. Sen de öylesin, en çok da düşlerin eksik.

Ne yeni bir aşkın kırıntısı var yüreğinde ne de tüm bu sorunların biteceğine dair inancın. Bir evin olsa belki, evine girebilsen, düşlerine de kavuşacaksın. Ne kendine herhangi bir evde yer bulabildin bu evrende ne de bir kadının gönlüne girebildin. Dünyaya fırlatıldığın o günden beri şaşkınsın, dağılmışsın, arıyorsun. Savaşlardan, yoksulluklardan, tahammülsüzlükten, mülksüzlükten, anlaşılamamaktan, nefret dolu bakışlardan, birbirini sevmeyi unutmuş insanoğlunun acımasızlıklarından geçiyorsun.

Düşlerini kaybetmiş bir evrenin en sorunlu zamanından geçiyorsun. Her gün burada nasıl yaşıyorum, ne zaman yaklaşacak bu son diyerek geçiyorsun. Her aldığın nefeste biraz daha eksiliyorsun, biraz daha kaybediyorsun düşlerini, inancını, umudunu. Sen de dayanamıyorsun Necdet, biliyorum artık sen de dayanamıyorsun.

Evini kaybeden kadınların hüznünü bildin en çok. Başındaki yazması gözyaşlarıyla ıslanmış annelerin yanında eksildin, evini bırakmış şehrin sokaklarını üç çocuğuna ev diye belletmeye çalışan sanki dil devrimi yapmak istercesine lügati yeniden yazan otuzlu yaşlardaki kadının dilinde eksildin.

Bir depremde evi başına yıkılmış.

Ali Oktay Özbayrak
“İZDİHAM