27 Ekim 2020

Nasıl Olacak Bu İşler?

ile izdiham

Şaşkın bir örümcek gibiydim sokağın ortasında. Elimde pazar poşetleri ardımda bağıran yorgun pazarcılar ve gözlerimi diktiğim sokak lambası. Kış gelmek üzere. Bu soğumaya başlayan havaların dışında, şehrin kokusundan, akşam vakitleri gökyüzünü saran dumandan anlaşılıyor. Üzerine tonlarca şiir yazılan, şarkı söylenen, 50. 75. baskılı kitaplar çıkartılan bir mevsime girmek üzereyiz. Benimse aklımda kışı iliklerime kadar yaşadığım ufak tefek anılarım var. Bu anılar silik birer gölge gibi kaldırımda beni takip ediyor. Yürümeye arkamda çalan korna sesiyle devam ettim. Ne istiyordum bu hayattan veya o benden ne istiyordu? Aynaya bakmam gerektiğini hatırladım birden. Eve gidince dedi içimden bir ses. Aynaya bakmalısın. En son ne zaman aynaya bakmıştım? Hatırlamıyorum. Yaşadığımı sadece uzayan tırnaklarım, seyrelen saçlarım ve birkaç gökyüzü oyunuyla anlıyordum. Bunlar bir çırpıda silinecek olsa geriye sadece içinden çıkılmaz bir karanlık kalır.

Kaynağını kaybetmiş bir dereyim köşeyi dönünce. Elimdeki poşetler iyice ağırlaştı anlam veremediğim bir biçimde. Kaygan, sıvı bir fikir olarak bir an olsun, aklıma geçenlerde intihar ederek hayatına son veren adaşım geldi birden aklıma. Furkan Celep. O anda birden aklımın bir köşesinde İsmet Özel’in “40 yaşıma kadar hep intiharı düşündüm, ama 40 yaşımdan itibaren insanların intihar etmeye değmeyeceklerini düşünmeye başladım. Bana göre intihar, geride kalanlara yönelik ağır bir suçlamadır. Bu mesajı verebileceğin tıynette insan olmadığını düşününce de intihar etmiyorsun.” sözleri geldi. Tıynet meselesi mi yani bu? İyice gerilen bir ok en çok etkiyi yayına mı verir yoksa gittiği yere mi? Kafamın içinde çekişmeli bir meclis kavgası oluştu. Oturdukları yerden hararetli bir kavga değil tabiki bu, sahici bir meclis kavgası. Susun! diyebildim, oturuma uzun bir süre ara veriyorum.

Sabah ezanı gibiydim binanın önünde. İçeri girince hınç ve bir o kadar da bekleyen gözlerle annem yine aynı soruyu soracaktı. Hiç. Aynı. Dışardaydım. Çok kalabalıktı pazar. Cümleleriyle o sorunun gelmesini geciktirmeye çalışacaktım. Evet, bazen onun da bu oyuna katıldığı oluyor lakin istenilen şeyleri alamayınca daha bir belirginleşiyor soru işareti her cümlesinin içinde. Ufak tefek umut ışıklarında artık bu sorunun -en azından- bir süre rafa kalkacağını düşünüyor/uz. Ama gördüğümüz o ışıklar maalesef bir dolunay değil sadece dandik, külüstür bir araba ışığı. Kısa sürede yine saklandığı yerden yenilgi bilmez bir bölüm sonu canavarı olarak dillere pelesenk oluyor o soru yine:

“İş bulabildin mi?”

Furkan Deniz

İZDİHAM