27 Eylül 2018

Mustafa Uçurum Sorularımızı Yanıtladı

ile izdiham

Mustafa Uçurum; Yeşilırmak kıyısında doğan, Sakarya’da büyüyen bir yolcu. Kitaplarla küçük yaşta tanışan ve okumanın yanına yazmayı da koymanın keyfiyle kütüphanesine yeni kitaplar ekleyen; çocuklarına baba,  öğrencilerine muallim.

İlk şiirini 1995’te Çerağ dergisinde yayımlayan, ilk dergisini 1996’da çıkarıp o gün bugündür dergiler çıkarıp dergilerde yazan, dergileri yazan Anadolu’da bir dergi adam.

Çocukları ve çocuklara yazmayı ihmal etmeden yaşayan, ırmaklarla büyüyen çocuk.

Şiirlerinin yanına öyküleri de yoldaş ederek şiir tadında öyküler yazmak için cümlelerin ardına düşen bir yolcu.

Yazdığı her kitabını bir ömür çizgisi sayarak yeni bir sayfa ekliyor fanilik kitabına.

Bize dışarıdan nasıl göründüğünüzü anlatır mısınız, insanlar sizi nasıl biri olarak tanıyor?

İşi, gücü kitap ve dergiler olan; hayatın her anından yazılacak bir sahne yakalamaya hazır bir kelime avcısı diyebilirim. Bütün bunların yanında baba olma mutluluğunu sonuna kadar yaşamak için her fırsatı değerlendirmeye çalışan bir fani. Omzundan eksik olmayan çantasında okunmaya hazır bir kitapla kalabalıklara karşı ayakta durmaya çalışan ırmaklarla büyüyen çocuk.

Hayatınızda ne oldu da yazar olmalıyım dediniz?

İyi kitaplar okudum hep. Okumayı öğrendiğimde babam kitaplarla geldi eve. Yoluma çok iyi yazarlar ve şairler çıktı. Sakarya Türküsü’nü 6. sınıfta,  İşaret Çocukları’nı 7. sınıfta ezberledim.  Yazmaya başlamadan önce iyi bir okuyucu olmaya çalıştım. Okudukça içimde “Ben de yazmalıyım,” diye çırpınıp duran kuşların heyecanına kaptırdım kendimi.  Bir zaman sonra baktım ki benim de dilimden kuşlar havalanmaya başlamış.

Cahit Külebi’nin memleketinde doğup Sait Faik’in memleketinde büyümeye başlayınca şiiri de öyküyü de sımsıkı kuşandım görünmez bir kan bağına yaslanarak.

Bir metni yazmaya başlarken olmazsa olmazlarınız nelerdir?

Öncelikle kafamda kurgularım yazacağım metni. Giriş, gelişme hazırdır bende. Sonuç yazdıkça şekillenir. Geriye kalan bana cümlelerin kapısını açacak derinden gelen bir müzik. Seksenli yıllardan kopup gelen bir Müslüm Gürses’tir genelde yoldaşım. Kalem ve kağıt da “Yazmasam deli olacaktım.” demem an meselesidir.

Öykü/şiirlerinizin nasıl ortaya çıktığını anlatabilir misiniz?

Yazmakla yaşanmışlık arasındaki çizgiyi çok önemserim. Hayatın en küçük sahneleri bile bana cümleler armağan eder. Sıradan görünen olaylardan bile şiirler/öyküler devşirmeyi seviyorum. Çünkü o sıradanlık edebiyatla buluşunca bir anda farklı bir kimliğe bürünüyor. Bu da beni mutlu ediyor. Mesela kızımın fotoğraf çekerken; “Haberin yokmuş gibi çekeyim mi?” cümlesinden bir şiir kurdum ben. “Haberim yokmuş gibi çek / Kimse anlamasın ne kadar yenildiğimi” dedim ve bu benim için fotojenik bir şiir oldu.

Yatsının sünnetini kılmadan yattığımda duyduğum eksiklik bende tarifsiz bir tutulma oldu. Baktım ki eksilmeye başlamışım yaşım başını alıp giderken. Buradan da “Yatsının Sünneti” öyküm çıktı.

Eserlerinizden birinin hikâyesini dinlemek isteriz?

Benim değişmez imgemdir “ırmak”. Yeşilırmak, Sakarya Nehri ve Kızılırmak hayatımda önemli yer tutar. Yeşilırmak kıyısında doğdum. Sakarya Nehri’nin hırçınlığında yaşadım ilk gençlik yıllarımı. Kızılırmak da hayata ilk atılışımın şahididir. Nerede bir ırmak görsem hemen kıyısında derin nefesler aldım, içim açıldı. “Irmaklarla Büyüyen Çocuk” adlı kitabım benim ırmaklarla olan dostluğumun kitabıdır. Sadece bu üç ırmak değil kıyısında soluklandığım; tüm ırmaklar var bu kitapta. Her ırmak nasıl nefes nefese koşuyorsa denize ben de içimde büyüyüp duran umutlarıma koşup duruyorum bir ömür.

Metinleriniz bittiğinde ilk kime okutuyorsunuz?

Her zaman ilk okuyucum eşimdir. Onun beğenisine çok güvenirim. Şiirden öyküye, denemeden gazete köşe yazılarıma kadar her yazdığımı eşime okuyup onun fikrini alırım. İtibar ettiğim birkaç dostumla da paylaşırım yazdıklarımı yayınlamadan önce.

Edebiyatla yolunuz kesişmeseydi şu anda ne ile meşgul olurdunuz?

Edebiyatla yolum kesişmeseydi Adapazarı gibi bir sanayi şehrinde herhangi bir fabrikada hayatı metallerin arasında geçen işçi olurdum.

Yazarken size kılavuzluk eden şey hayat mı, okuduklarınız mı?

Benim birinci kaynağım yaşadıklarım. İlkokul üçüncü sınıftan bu yana günlük tutarım. Yaşadıklarımı not ederek hikâyeler biriktiriyorum. Bu yüzden de yazdıklarımda yaşadıklarımdan derin izler var.

Sizi okumaya hangi metninizden başlamalıyız?

“Esmerliğime Bakma” adlı öyküm şehirlerin ve zamanların içimdeki ayak sesleridir. Üstümden geçip giden bulutların bir Kızılderili edası ile benden tüm dünyaya mesajlar gönderen bu öykü; beni okumak için ilk adım olabilir.

Öykü/şiir nereden geldi, nereye gidiyor?

İnsandan gelip sonsuza giden bir varoluş bu. İnsan yazdıkça geniş zamanlara kalacak sözler bırakıyor dünyaya. İnsanlar yitip gitse de cümleler kalacak dünyada.

Sizi hayal kırıklığına uğratan yazar kim?

Ahmet Turan Alkan

En son yarım bıraktığınız kitap?

Yarım bırakacağım hiçbir kitaba başlamadım bugüne kadar.

Gece insanı mısınız, gündüz insanı mı?

Gece

Kalem mi, klavye mi?

Daima kalem.

Geçmiş mi, gelecek mi?

 

Yaşadığım an.

Yazarlık mı, okurluk mu?

Önce okurluk, sonra yazarlık.

Pop mu, rock mı?

Arabesk.

Fantastik mi, romantik mi?

Çokça romantizm. Biraz da ütopya.

Netflix mi, YouTube mu?

Sanaldansa; yaşamak en sahisinden.

Zeynep Kahraman Füzün

İZDİHAM