1 Mart 2016

Mustafa Toprak, Paris’te Gece Yarısı filmini değerlendirdi

ile izdiham

Yaşadığımız dönemde her geçen gün bir yeniliğe geç kalındığını telkin edenlerin arasında bir nevi kaçış oluyor geçmiş. Eski filmlere, kitaplara, belgelere, anılara ayrı bir heyecanla bakılıyor bu kaçışta. Woody Allen da bu dertten mustarip olanları fark etmiş olmalı ki senaryosunu kendi yazdığı Paris’te Gece Yarısı filmini çekmiş.

Filmin başrol oyuncusu Gil, Paris’e tatile gider ve aklında yazmayı düşündüğü romanı vardır. Nostalji dükkanında çalışan bir adam hakkında yazmaya çalıştığı romanı için çevresinde paylaşım yapacağı insan yok gibidir. Bir akşam şehri gezmeye çıktığında dönüş yolunu kaybeder ve yolunu bulmaya çalışırken gece yarısı olur. Yoldan çok eski model arabalar geçerken bir araç durur ve içindekiler Gil’e seslenir. Arabaya yönelmesiyle tılsımlı bir yolculuk başlamış olur. Gil, yazmaya çalıştığı romanı hakkında 1920’lerde romanları ile ün yapmış olan Ernest Hemingway’e açıklamalarda bulunur. Romanın yazımına destek çıkmayacağını söyleyen Hemingway, Gil’i bir arkadaşına yönlendirir ve roman Hemingway’in de gözetiminde tamamlanır. 1920’lere hayran olarak gündelik hayatını sürdüren Gil için olabilecek en iyi durum olmuştur. Nostalji dükkanı adeta onu bir nostaljiye misafir etmiştir. 1900’lerin başlarında geçirdiği bu günler, onun aile hayatında da önemli değişikliklere sebep olmuştur. Romanını tamamladıktan sonra geçmişe gidişte son bulmuştur. Artık elinde romanıyla istemediği çağda yaşama vakti başlamıştır…

Filmin atmosferi Baudrillard’ın kaybedilen imge ve gelişen teknolojinin kıskacında yitirilen hayaller eleştirisi ile ilişkilendirilebilir. Zihnini zaman mefhumuna bağımlı kılmadan üretmek ve paylaşmak derdinde olanlar, yalnızlığın en gürültülü zamanlarını yaşamaktadırlar. Baudrillard’ın “imgenin yararsızca kusursuzlaştırılmasına her geçen gün biraz daha yaklaşıyoruz.” dediği dönemlerin içerisinde kaçış için en yakın yollardan biri geçmiştir. Yaşanılan çağ da geleceğe dair umut taşımaya engel olacak türde keşmekeş içerisinde olunca hayaller eski sayfaların içerisinde can bulmaya çabalamaktadır.

Aslında bu melankolik hal kitlenin aynı istikamette, sorgulamaya pek kapı aralamadan hayatına devam etmesini isteyenlerin işine gelmektedir. Böylelikle, ses çıkarma aklına ve eleştirisine sahip olanların geçmişe sığınmaları yaşanan bunca acıya merhem olamamaktadır. Geçmişten alınacaklar aktarımlar ise, yaşanılan hayatı inşa ve ihya etmek için kullanıldığı oranda kıymet taşıyacaktır.

Mustafa Toprak

İZDİHAM