2 Nisan 2018

Mustafa Kutlu, Yara

ile izdiham

Ölüm gelir. Engellenemez. Vakit-saat tamam olur. Can kuşu ten kafesinden uçar. Vücut soğur. Mezarlık ürkütür insanı. Son durak. Cenazenin defni ve atılan toprak. Topraktan geldik ve yine ona döndük. Bitti. Biter mi? Bitmez lakin ötesi meçhul. Onu ancak ölüler anlatabilir. Yani bilinemez. Bilinemeyen şey. En büyük gerçek. Gerçek üstü bir gerçek.

Ölen ölür yerinde bir boşluk kalır. Boşluk nedir?

Boşluk unutulan şeydir. Hatırlayanlar ancak unutanlardır. Hatırlar, iç çeker, gözyaşı döker ve yine unuturlar. Hiç unutmayanlara gelince. Onlar zaten ölmeden ölmüş, ölülerle görüşmüşlerdir. Ve sürekli görüşmektedirler.

Ölüm soyut, yara somuttur.

Ölüm soğuk, yara sıcaktır.

Yara yangındır, fırtınadır, kasırgadır. Yara kan, yara irindir. Yaraya bakabiliriz. Yaraya bakmak zor ama mümkündür. Yara acıdır, iniltidir, feryattır. Yaralı kangren olmuş bir bacaktır, deşilmiş bir karın, kopmuş bir kol olur.

Ama o yine de bir umuttur. Acıyla beslenen bir umut. Yarayı anlatabilir, yaralıyla konuşabiliriz. Yıkılan duvar yapılır, budanmış fidan yeşerir, kanayan yara iyileşir. Bunlar sabır ister, çile gerektirir. Geceler uzar, saatler yıl olur. Yaralının yanı başında duran, yaralıya yardım eli uzatan, onunla yatıp, onunla kalkan giderek yaralının gören gözü, konuşan sesi olur.

Bu merhametten, şefkatten, feragattan oluşmuş aşktır.

Yarayı aşk sağaltır.

Aşk inançtır, ufuktur, güçtür.

Aşk düşmüşü kaldırmak, açı doyurmak, susuza su vermektir.

Aşk yarayla yüzleşmektir.

Aşk usanmaz, şikayet etmez, yorulmaz, tükenmez.

Çıbanla kaplı ten, çıbanların mor ağzında oynaşan küçük beyaz kurtlar, yayılan iğrenç kokular, akıp duran cerahat aşkı korkutamaz. Yaralıya bakan yaradan tiksinmez.

O duyarsız bir doktor, kesip-biçen bir cerrah, bir hızarcı, bir kasap değildir.

O meslekten biri değildir.

O bu işi yaparken ıslık çalamaz, sigara içemez.

Onun eli bir yaraya bir tahtaya dokunur gibi dokunamaz.

Bu yüzden sığayıp sildiği, temizleyip sardığı yara iyileşmeye yüz tutar. O bir ecza, bir merhem, bir ilaç değildir.

O bir dua,

O bir tebessüm,

O bir melek selamı gibidir.

Ölümden öteye yol yoktur, ölüme karşı durulamaz, her nefis ölümü tadacaktır, amenna. Ama yaralı…

Yaralı düştüğü yerde kan boşanan yarasını tuta tuta bize bakar. Kan akar, can azalır, yaralı sessizce bakar. Bu bakışa karşılık verenler, başını çevirip omzunu silkip gitmeyenler, neme lazım demeyenler, işte onların mutlaka bir kalbi vardır.

Kalp denilen şey göğüs boşluğundaki et parçası değildir.

O Hakk’ın tecelligâhı, adaletin menbaıdır.

O yaralı ruhtan ve gönül yarasından haberdar olandır.

O Lisan-ı hafî’den anlayan, o sessizlikten ses duyandır.

Fırtınayı ancak kalbi olanlar kucaklayabilir.

Affın adaletten üstün olduğunu ancak kalbi olanlar bilir.

Bilmek bulmaktır. Arayan bulur.

Dağ ne kadar yüksek olsa da onu aşan bir yol vardır.

Yolcular yoldan daha önce geçmiş yaralıların kanlı ayak izlerini takib ederek giderler.

Gidenler geri dönmez, her biri bir yıldız olur.

Mustafa Kutlu, Yeni Şafak’taki köşesinden

İZDİHAM