30 Kasım 2015

Murat Gülsoy : Sorular Sadece Boşluğu mu Büyütüyor?

ile izdihamdergi

Sorular
Sadece soru cümlelerinden oluşmuş bir metinle karşılaşmak nasıl bir duygudur acaba? Böyle bir metnin neden var olduğu sorusunu mu akla getirir önce? Yoksa böyle bir metnin gerisinde ne olduğunu mu düşündürtür? Soruların içerdikleri üzerine mi yoğunlaşır insan? Ardında olduğunu varsaydığı bilinmeyen nedenlere mi gider aklı? Cevaplamayı değil de sormayı sevenlerden olduğum için mi kararsızlık illetine tutuldum? Kararsız mıyım? Sadece şüpheci olmayayım? Şüphe insanı daha da mı kararsız yapıyor? Kararsızlık mı şüpheyi besliyor? Karar vermekten kaçınmak için mi şüpheleniyorum? Kaçınmamın nedeni korku mu? her şeyin altında yatan şey korku mu? Bu korku mu? Bir tek korkum mu var? Nedir o?

Başka biri olacakken işte bu kişi olmuş olmaktan duyduğum bir tedirginlik mi, korku diye adlandırdığım şey? Tüm soruların cevabı ‘şey’ kelimesi ile özetlenebilir mi? ‘Şey’ joker mi? Gülünç mü bu soru? Değilse eğer, başka bir şeyleri kaçırmış olmaktan duyduğum bir üzüntü olabilir mi? Karşıma çıkmış olan yol ayrımlarından seçmemiş olduğumdan gitseydim acaba şimdi nerede olurdum? Hayatımın hangi dönemecinde, hangi kararı vermiş olmalıyım ki şu anda bu satırları yazıyorum? Bu ve buna benzer sorular beni nereye götürecek? Merak ediyor muyum gerçekten? Yaptığım sadece o ileride görünen karar düğümünden kaçınmak için lafı uzatmak mı? Bu metinde gereksiz cümleler mi var yoksa? Eğer varsa onları neden yazdım? Neden düzeltmiyorum? Düzeltmekten de mi korukuyorum? Çekinmek korkmak kelimesinden daha mı iyi bir fiil? (“Düzeltmekten de mi çekiniyorum?”) Korkmak bir fiil mi gerçekten?

Cevap verebilenler cesur olanlar mıdır? Soruların karşısına ‘çekinmeksizin’ çıkıp, çıplak yumruklarını sallayarak cevapları haykıranlar gerçekten cesur olanlar mıdır? Şüpheleri yenmiş olanlar mıdır sadece? Oysa korkaklar değil mi en çok kükreyenler? Şüpheleri yenmiş olanlara inanırsak kurtulabilir miyiz? Kurtuluş mümkün müdür? Birlikte kurtuluş mümkün müdür? (Ya hep birlikte?) Eğer mümkünse, kişi bildiği yolda tek başına yürümekten vaz mı geçmelidir? O yol nereye gider aslında? Yolun bir aslı var mıdır? Bazı yollar yanılsamadan mı ibarettir? Tüm bana mutluluk veren şeyleri tekrar düşündüğümde hepsinin birer yanılsama olduğunu fark ettiğim için mi oyunlara teslim oldum? Hayat da dünya gibi yuvarlaksa eğer, yanılsamanın üzerine gittikçe gerçeğe mi yaklaşmış olurum? Gerçeğe yaklaştığımı bilebilir miyim? Yoksa gerçeğin kıyısından geçip gider miyim gafil bir umursamazlık içinde?

Gerçeğin bir kıyısı var mıdır? Eğer şimdi o kıyıdaysak, eğer tam şu anda berabersek, bedenlerimiz birbirine neredeyse değecek kadar yakınsa, eğer bir biz varsa, eğer yakınsak, bu durum tek başına mağrur adımlarla ilerlediğimiz o –kendi bildiğimiz- yoldan çıkmış olduğumuz anlamına mı gelir? Eğer bir biz oluşmuşsa tekbaşınalığın, gururun, bilmenin, cevapların bir önemi kalıyor mu? Sorular da tüm bunlarla birlikte önemini yitiriyorsa biz olmanın bir anlamı kalıyor mu? Önemli olan sormaksa eğer, birbiri ardına bir çok soru sorduktan sonra, tam şu anda, neden içimdeki boşluğun daha da büyümüş olduğunu farkediyorum? Sorular sadece boşluğu mu büyütüyor?

Bilmiyorum.

Murat Gülsoy

İzdiham