3 Mayıs 2020

Merve Gezer, Sanatla Bir Gezinti

ile izdiham

“Beni anlamıyorlar, ben bu kulaklara göre ağız değilim.” diyor F. Nietzsche. Anlaşılmak bazen dünyanın en zor şeyi oluveriyor. Tüm imkansız aşklar, imkânı olmayan her türlü fiiliyât, birden yere seriliyor ve anlaşılmak istiyor insan. Sadece birinin anladığını bilmek. Hak vermek değil. Büsbütün idrak edilmek. Fakat bu mümkün değil. Ben kendimi bu kadar anlatamıyorken, karşımdakinin beni anlamasını istemek, bencillik. Dilimizin döndüğü her hissimizi telaffuz eden kelime, karşı tarafa gittiğinde aynı harflerden oluşan, aynı kelimeler, karşındakine bambaşka şeyleri anlatabiliyor. Bu yüzden her kelime biraz acımasız, her dil biraz eksik.

Hissettiğim bir duyguyu tam anlamıyla anlatabilen bir dil, bir kelime henüz bulamadım. Buluncaya kadar tüm diller eksik benim için… sondan, baştan eklenmeli olması neyi değiştirir bir duyguyu anlatmıyorsa?

Bu yüzdendir bir bağlama tınısına, bir piyano nota seslerinin uyumuna bu kadar değer verişim. Ben ne atfedersem o his oluveriyor; ben ne hissedersem o an o hissin adı oluyor, o türkü, o şarkı, o fon müziği…

Kemâle eren bir dil belki yok fakat gönlümde nice ozanlar, nice piyanistler, nice sanatçılar var hislerime tercümân. Hoş, her dinleyen farklı duygu yükler. Kimse yine seni anlamaz ve sen yine o kulakların ağzı olamazsın. Ama seni anlatan o tını, bir yerde çalınca elin ayağına dolanır. Kalkar önündeki masayı piyano diye çalarsın, kalkar elindeki yer silme sopasını bağlama/gitar yaparsın. O tını son vuruşta bitince ise… gerçek dünyaya gelmek biraz zaman alır. Tekrar alışabilmek, tekrar çabalar içinde anlamsız soru işaretleriyle bocalamak zor gelir.

Yine de “Allah taşıyamayacağım yükü vermez.” diyip yolumuza devam eder, bazen debelenir, bazen düşer ama yine daha iyi kalkarız.

Böyle güzelliklerin oluşu henüz ayrılmamışken, hayata daha sıkı bağlar. Mesela gidecek hiçbir yerin olmayınca, sadece bir kalbe sığınmak istediğinde o kalpte yerinin olmadığını fark edince sığınabileceğin bir ev olur, yuva olur Neşet Ertaş’ın “Gönül Dağı” türküsü. Ya da sıyrılmışsındır insanlardan, kalabalığın içinde tek başınayken “Lambada titreyen alev üşüyor.” diyen Abdurrahim Karakoç’un ağzına kulak oluverirsin. Dışarıdan sıradan bir insan görünmekte ne var? Mühim olan kalp dememiş miydik yıllar evvel?

Bir kalp gördüğünüzde kıyıda köşede, kırılmış, incinmiş ve birkaç damla gözyaşıyla… “seni anlıyorum” demeden önce biraz düşünmeniz gerek. Gerçekten anlıyor musun karşındakini, girebiliyor musun deryâ deniz düşüncelerine? Her duygu anlaşılmak istemez. Bazısı bırak beni orda karışmasın kimse bana der, başka canları da yakmamak için kendi kendini yakar o dert.

Bir tekdüzelikten ibarettir bazı kelimeler. Bazı nasihatleri işitilmez kılan budur.

Sakin bir deniz kenarında yürüken, dalga seslerine Evgeny Grinko’nun Valse eseri eşlik ettiğinde eskisi gibi yürüyemezsiniz o yolu…

Ayaklarınızdaki ayakkabılarını çıkarıp notalara eşlik ede ede yaylanıverirsiniz. Herkes değil tabi; bu tınılara aşinâ olarak derin anlamlar yükleyen derîn insanlar. Her insan değerli ve her değerin bir anlam pahası vardır. Kim biçmeye yeltenir bilinmez. Fakat umuyoruz ki bir gün tüm değerler anlam bulacak! En paha biçilmezler bile!

Merve Gezer

İZDİHAM