11 Ocak 2017

Kazancakis’in Zorba Kitabından 20 Bölüm Seçtik

ile izdiham

“Güzelliğe lanet olsun dedim. Çünkü güzellikler kalpsizdir ve insanın acısıyla ilgilenmez.”

“Ona bağlı bulunan en anlamsız olaylar bile şu anda berrak bir yaz denizindeki renk renk balıklar gibi temiz, hareketli ve değerli yaratıklar olarak kafamda parlıyorlar.”

“Sanki ölümü, onun ölümünü kaçırmak istiyor gibiydim. “

“İnsanın, sevdiği insanlardan geç ayrılması zehirdir.”

“Kendini kurtarmanın tek yolu, başkalarını kurtarmak için çabalamaktır.”

“Yüreğindekini dışa vuramamanın ayıp olduğunu biliyordu.”

“İnsanın ruhu sırf çamurdur; işlenmiş, hâlâ kabakıyım doğranmış becerilere sahip, yontulmamış bir çamurdur ve temiz, sağlam olan hiçbir şeyi fark edemez; eğer yapabilseydi bunu, bu ayrılış ne kadar başka olurdu!”

“Yeni arkadaşa baktım; yüzü sanki kuzey rüzgarlarıyla yağmurlar tarafından yenmiş gibi buruşuktu, oyuklarıyla basbayağı testere yenikleriyle doluydu. Birkaç yıl sonra başka bir yüz bende, aynı işlenmiş, acı çekmiş odun duygusunu uyandıracaktı.”

“keyfim olmalı. Temiz hesap. Beni zorladın mı yitirirsin. Unutma ki ben de insanım.

-İnsan mı? Ne demek istiyorsun?

-Yani özgürüm.”

“Aklımın başımda olduğu şu sırada, sana hiçbir şey yapmamış olan başka bir insana saldırıp onu ısırmanı, burnunu koparmanı, kulağını kesmeni ve bu arada Tanrı’yı da yardıma çağırmanı gerektiren bu kudurganlık nedir diye düşünüyorum; bu, Tanrı da gelip burun ve kulak kessin ve işkembe deşsin mi demektir?..”

“Tam ve namuslu düşünceler, sessizlik, ihtiyarlık ve dişsizlik ister.”

“Bilmiyordum. Neyin yıkılacağını iyi bilmekteydim ama, yıkıntılar üzerine neyin sıvanacağını bilmiyordum. ‘Bunu hiç kimse kesin olarak bilemez, ‘ diye düşünmekteydim, eski olan şey ele avuca sığar, sağlamdır, her an onu yaşar ve onunla savaşabiliriz. Gelecekteki şey daha doğmamıştır, tutulmaz hâldedir, kaypaktır, düşlerin yaratıldığı malzemeden yapılmıştır, güçlü rüzgârların (aşk, olağanüstülük, talih ve Tanrı) çarptığı bir buluttur, seyrekleşir, sıklaşır, biçim değiştirir.”

“Mutluydum; biliyordum bunu. Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız.”

“ Bağırıyordum, ama Zorba yerden gelen sesleri nasıl duyardı? İçi kuş gibi olmuştu.”

“Bilmem göründü mü? Kırmızı, sarı, siyah yamalarla yamanmış, binlerce ekli ve yamaları dikildiği için en büyük fırtınalarda bile yırtılmayan bazı gemi yelkenleri vardır. Benim kalbim de öyle işte! Binlerce delikli, binlerce yamalı, ama korkusuz.”

“Bu ince yağmurun yağdığı saatlerin hepsi, sanki insanın kelebek ruhunu ıslatıp toprağa gömen bir baskıdan başka bir şey değildir. Kalbimde biriken bütün acı anılar, dostlardan ayrılışlar, yitirilen kadınların gülümseyişi, kendileri de kelebekler gibi yolunup yalnız kurtları kalan umutları hatırlarım; bu kurt, kalbimin yaprakları üzerinde sürünüp onları yer.”

“Konfüçyüs der ki: Pek çokları mutluluğu, insandan daha yüksekte ararlar, bazıları da daha da alçakta; ama mutluluk insanın boyu hizasındadır. Doğru. Yani, ne kadar insan boyu varsa, o kadar da mutluluk vardır. Benim şimdiki mutluluğum budur.”

“Bu kararsızlık geçidini, şarlatanlık tapınağını, bu günah testisini, bu hile otlarının dikilmiş bulunduğu tarlayı, bu Cehennem’in giriş yerini, bu kurnazlıklar taşan sepeti, bu bala benzeyen zehri,ölümlüleri dünyaya bağlayan bu zinciri; kadını kim yarattı?”

“Bir lup alıp içtiğimiz suya bakarsan, onun göze görünmeyen küçük küçük kurtlarla dolu olduğunu görürmüşsün. Kurtları görecek ve suyu içmeyeceksin. İçmeyeceksin de susuzluktan gebereceksin! Lupu kır patron! Kır namussuzu da, kurtlar hemen kaybolsun! Sen de suyu içip serinle!”

“İnişte Zorba bir taşa çarptı, taş aşağılara yuvarlandı gitti. Zorba, hayatında bu kadar hayranlık verici bir görüntüyü ilk kez görüyormuş gibi şaşkınlıkla durdu; dönüp bana baktı, gözlerinde çok hafif bir korku sezdim. Sonunda bana, ‘Sen hiç dikkat ettin mi patron, ‘ dedi, ‘taşlar varlıklarına inişte sahip oluyor.”

“İyilikten dolayı sevinmem, kötülükten dolayı da üzülmem; Yunanlıların İstanbul’u aldığını öğrensem, Türklerin Atina’yı almasıyla aynı şeydir bu benim için.”

“Her insanın kendi deliliği vardır; bana da öyle geliyor ki,en büyük delilik, bir deliliğe sahip olmamaktır.”

“ –Dedecik ( bana hâlâ dedecik diyor ama nazlı bir biçimde) dedecik, ben panayıra gitmek istiyorum.

-Git nineciğim, git! dedim.

-Ama ben seninle gitmek istiyorum.

-Ben gitmem üşeniyorum, sen git.

Kazancakis

İZDİHAM