17 Kasım 2017

Kaan Murat Yanık’la İzdiham İçin Röportaj Yaptık

ile izdiham

“Ben Dalgınlığımı Eşeledim Sadece.”

Butimar’ın üzerine iki yıl geçmişken yeni kitabı Uzakların Şarkısı’nı okurlarla buluşturan Kaan Murat Yanık ile yeni romanı üzerine konuştuk.

 

İzdiham: İki yıl sonra okurunuzun karşısına çıktınız. Omuzunuzda bir papağanla objektife bakıyordunuz. O iki yıl. Romanın perde arkasında neler yaşandı?

Kaan Murat Yanık: Uzakların Şarkısı’nın ilk bölümünü Kars’ta, -37 dereceyi gören bir havada yazmaya başladım. Roman kahramanlarımın bilincimin diplerinde uyuklayarak beni bekliyorlardı zaten. İçlerinden birinin suretine bürünüp kar altında saatlerce yürüdüm. Kars’ın ücra ilçelerinde, köylerinde gezindim. Sıcak ve dumanlı kahvehanelerinde pinekledim. Mütevazı bakkallarıyla, neşeli müzisyenleriyle ahbap oldum. O şarkıyı mutlaka dinleyin. “Aman avcu vurma meni.”

Aylar süren Kars macerasının ardından İstanbul’a döndüm ve insani ihtiyaçlarımı bir kenara bırakırsak hiçbir şey yapmadan sadece romana odaklandım. Bu süreç içerisinde ayrıca sağlık sorunlarımla ve psikolojisi bozuk olan papağanım Zencefil’in sinir krizleriyle de boğuştum. Sonrasında ise çeşitli ülkelere seyahat ettim. Romana son noktayı Budva’da, Hemingway Cafe’de koyup editörüme öyle yolladım.

İzdiham: “Başkalarının hikâyesini yazıyorum demek, yazdığım hikâyenin bana ait olduğunu saklıyorum demenin bir türüdür.” Romanda böyle bir cümle var. Uzakların Şarkısı bir örtü mü?

Kaan Murat Yanık: Uzakların Şarkısı büsbütün gerçektir diyemem, tamamen kurgudur hiç diyemem. Ben dalgınlığımı eşeledim sadece. Bunun şerhini okura bıraktım.


İzdiham: Üniversite yıllarınız nasıl geçti? Romana göre kaotik bir dönem olduğunu ve bu sürenin sizde derin izler bırakmış olduğunu düşünüyorum. Yanılıyor muyum?

Kaan Murat Yanık: Özel bir üniversitede okudum. Edebiyat bölümünde. Aslında yenidünyalar keşfedeceğimi ve üniversitenin çocukluğumdan beri hayalini kurduğum yazarlık meselesine katkı yapacağını ummuştum. Ama öyle olmadı. Bir amfiye doluşan onlarca insan müfredat denilen manasız bir kavrama itaat ederek yıllardır tekrarlanan şeyleri ezberliyorlar. ‘Yazın çocuklar; şair bu şiirinde ölüm korkusunu anlatmıştır.’ İçimden ‘Hadi canım, ben şairin burada sıkıldığını düşünüyorum.’ Demiştim. Bir zaman sonra üniversitenin, amfinin, sınavların beni tüketmeye, kemirmeye başladığından emin oldum.

 

İzdiham: Ne yaptınız peki?

Kaan Murat Yanık: Sınıf arkadaşlarım derste failatün faülatün faülatün’ü ezberlerken ben kütüphanede Marquez’i, Borges’i, Dostoyevski’yi, Kavabata’yı keşfediyordum.

 

İzdiham: Sonra?

Kaan Murat Yanık: Yazarlarla, roman kahramanlarıyla dost oldukça, anladıkça, zincirlerim kırıldıkça derslerden kalıyordum haliyle. Ama bu durum İtalo Calvino’yu okumak veya Kara Kitap üstünde canım yanana kadar düşünmem için bana zaman açıyordu.

 

İzdiham: Ya Uzakların Şarkısı’na yansıyan kısım. Korkunç bir aşk, ardından tüyler ürperten o olay?

Kaan Murat Yanık: Evet. Bu soruya nasıl yanıt vereceğimi bilemiyorum. Bir düşüneyim. Politik bir cevap verip işin içinden sıyrılmak iyi bir yöntem… Ama sessiz kalmak daha iyi. Şöyle yazın. Yazar zift gibi kahvesinden büyük bir yudum alıp uzaklara baktı ve soruyu cevapsız bıraktı.

İzdiham: Diliniz ve edebi yönünüz hem batılı, hem doğulu. Siz kendinizi hangi yöne yakın görüyorsunuz?

Kaan Murat Yanık: Ben batı ile doğunun arasındaki yolda volta atan kafası karışık bir vehimim. Türkiye’yim aslında. Ne doğuluyum büsbütün, ne de batılı. Bu hal, hem kurmacalarıma, hem de dilime sirayet ediyor haliyle. Kriz bu zaten.

 

İzdiham: Romanın merkezinde Galata Kulesi ve bugün İstiklal Caddesi olarak bilinen bölge var. Pitoresk bir yazar olarak anlatmışsınız buraları. Tarihi gerçekliğe sâdık kaldınız mı?

Kaan Murat Yanık:  Elbette İstanbul ve Galata özelinde cereyan eden olayların tümü muhayyilemin doğurdukları… Fakat Galata ve 18. Yüzyıl İstanbulu ile alakalı olarak etraflı bir araştırma yaptım. Tarlabaşı, İstiklal, Bomonti, Gümüşsuyu, Karaköy, Eminönü, Unkapanı, Talimhane, Elmadağ. İsmini saydığım muhitlerde epey vakit geçirdim. Her sokağı karış karış gezdim. Elbette roman kahramanlarım Zencefil ve Gülbadem de benimleydiler.


İzdiham: Güçlü kadınları da anlatıyorsunuz, hastalıklı kadınları da. Kadın psikolojini hakkıyla anlatmak zor değil mi?

Kaan Murat Yanık: Hem de nasıl. Dişilik başlı başına karışık bir hal. Çünkü kadınların algı oyukları biz erkeklerinkinden çok daha derin. Derinden de öte, dipsiz, sonsuz. Fizyolojik ve psikolojik olarak birçok farklı duyguyu, birbirine tezat sezgileri aynı noktada toplayıp bu soyut bahçede yuvarlanıyorlar. Yani erkeklerden daha üstün yaratıklar. Bence biz kadınların bu karışık hallerini ve dahi öngörülerini kıskanıyoruz.


İzdiham: “Zira kadınlar sezerler, sonrasını görürler lakin bu sebeple kafaları daha çok karışır, her şeyi fazlasıyla anlamanın bir hastalık olduğunu unutma… Dişilik ile delilik yakındır. İkisi de kendilerine serazat bir dünya kurup o dünyada yaşarlar.” Romanda şöyle bir pasaj var. Söylediklerinizle bunun arasında bir bağ var değil mi?

Kaan Murat Yanık: Belki de. Kadınların sezgileri dünyayı yörüngesinden çıkarmaya yetecek güçte. Kadınları anlamak zor olduğu kadar tehlikeli de. Bilinmeyen birçok şeyi çatlatmak anlamına da geliyor. Geceleyin pencereyi açın, sokakta gezinen iki kediyi izleyin. Siz ‘pisst’ deyince ilk kulaklarını dikip başını size çeviren dişi olandır.

 

İzdiham: Uzakların Şarkısı’ndaki aşk meselesi de çok tuhaf. Alışık olduğumuz türden bir şey değil. Karakterlerden bazıları nevroz halinde. Geçmiş ile gelecek arasına sıkışıp kalmışlar. Bu yalnızca postmodern veyahut büyülü gerçeklikle alakalı bir şey mi?

Kaan Murat Yanık: Bilakis. Gerçekliğin özüyle alakalı bir durum. Bence aşk kutsal, uhrevi, mutluluk saçan bir şey değil. Tam tersine insana kendini unutturan, içindeki organların yerini değiştirip onu ters yüz eden bir şey.


İzdiham: Romanın mottosu; “Belki birbirimize çarparak durabiliriz.” Siz çarptınız mı? Çarptıysanız durabildiniz mi?

Kaan Murat Yanık: Ben yürürken, çarpacak bir şey bulamam etrafımda.

 

 

 

İZDİHAM