2 Mart 2016

İzdiham’a Gelen Bir Mektup

ile izdiham
Merhaba,

“Olmasını istersin olmasından korkarsın.”
Ne ilginç bir ruh halidir.
Olsun diye duaya dua eklersiniz; ama aynı zamanda “ya olursa”nın endişesini de duyarsınız.
Zira olduktan sonra onunla ne yapacağınızı bilmiyorsunuzdur.
Bu samimi hikâyeyi okuduktan sonra altına bu notu düşmeden edemedim.
İzdiham’ı çıkarma hikâyenizin üzerine söylemek istediklerime ben de İzdiham’la nasıl tanıştım ile başlayayım.
Bir nöbet dönüşü sabahın erken saatlerinde uğradığım bir bayide dikkatimi çekti kapaktaki karga figürü.
Hiç içine bakma gereği hissetmeden bu yüzden aldım diyebilirim.
Sonrasında eve vardığımda normalde nöbet bitiminde düşlediğim tek şey uyku iken o gün o uykuyu ikinci sıraya koydum ve “derginizde” daha doğrusu ona dokunduğum an itibariyle artık benim olan “dergimde” gezindim.
Karga.
Bir kuş türüdür evet ama
Neyi caziptir ki?
Ne insanı hayran bırakan renkli tüyleri vardır,
Ne de şen bir sesi,
Ama siz güzellik kavramına yeni bir bakış açısı getirdiniz.
Herkes büyüyünce bülbül, papağan olmayı düşlerken,
Kargayı da sevdirdiniz hatta meşhur ettiniz.
Artık büyüyünce karga olmak isteyen bir nesil var.

***

Sonrasında ne mi oldu?
İnsanın beğendiği bir şey karşısındaki hisleri işte.
Beğendiğiniz, sevdiğiniz bir şeyi paylaşmak istememek.
Başkaları görmesin diye bir çocuk gibi üzerine kapanıp: “Onu ilk ben gördüm, o benim.” demek.
Öyle ki başka hiç kimse almasın diye gördüğüm yerlerdeki tüm dergileri alma gibi bir girişimim de olmadı değil.
Hikâyeler ki şu devirde anlatan diller için bile inandırıcı değilken
Yazınızda da ismini zikrettiğiniz Mustafa Kutlu Beyefendini Mavi Kuş hikâyesi benim hikâye türünde okuduğum son şeydi.
Sonrasında aynı samimiyette çok anlatıma da rastlamadım.
O hikâyede Mustafa Kutlu Beyefendi çıkılan yolculukta kahramanlarına yaşattıklarıyla hayatı o kadar güzel özetlemişti ki.
Bir yanda muavin Seyfi’nin son koltukta uçurduğu uçurtmasıyla, yuvarlanıp giden tekerlekle kahkahalara boğulurken,
Bir yanda hasta köylü hanımefendinin yola çıkarken gözünün arkada çocuklarında kalışıyla sahneye hüzün de girmiş olur.
Hikâye sonunda herkesin yüzü bir “Mona Lisa tablosunu” andırır.
Bir yanı hüzün,  diğeri tebessüm.  Aynı anda tüm duyguları barındırır.
Bütün bu renkler aynı zamanda o kadar iç içe geçmiştir ki.
Ressamın çizmeye hüzünden mi yoksa sevinçten mi başladığını bilemezsiniz. Hayat gibi.
Hüznün üzerine mi tebessüm yoksa tebessüm üzerine mi hüzün çizdiği bilinmez.
Yaşam ve ölüm arasında salınıp duran insan.
Bu salınım bana hep fizikteki sarkacı veya dalga boyunu anımsatır.
Hüzün ve tebessüm birbirinden uzak değildir ki.
Aksine birinin bittiği yerde diğeri başlar.
Doğru şeklindeki ağzın iç ve dış etkilerle aşağı ve yukarı kavisleri.
Tebessüm ve hüznü aynı cümlede anlatabilmek her babayiğidin harcı değildir.
İzdiham da bunu başardı.
Görünen o ki, otel olmasa da, otelden daha büyük olan hayalleri o “Bim poşetine” sığdırmayı başarmışsınız.
Üstelik bunu elinizdeki kocaman bir hiçle yapmışsınız.
Bir parkın bankında dergiyi okuyor gibi yapmak şu âlemdeki en ucuz ama en samimi reklamıdır.
O reklam işe de yaramıştır üstelik zira artık o banklarda izdihamı gerçekten okuyan 20000 kişi oturacak.
Keşke İzdiham’ın yeni sayısıyla birlikte bütün eski sayıları da çıksa, ben de bütün eksikleri kapatabilsem.

***

İnanmak bu dünyadaki en büyük risktir.
Güvenmek için her zaman ama her zaman erkendir.
Ama,
İzdiham içi bu riski almaya değer.
Evet, şu âlemde hepimiz ölecek yaştayız ve hepimiz fakiriz.
Canımız sıkkın, üstelik ne yapacağımızı bilmediğimiz bir efkârımız da var.
Ama kargaları seviyoruz, İzdiham’ı da.
Emeğiniz için teşekkürler.
Kolaylıklar diliyorum.
Selam ile.

Kayra Sultan Erbay
İZDİHAM