25 Şubat 2016

İbrahim Tenekeci, Maddi Kazanç Manevi Kayıp

ile izdiham

İnsanları kırarak, kullanarak ilerleyen bir kimse, nereye gelmiş olursa olsun, başarılı ve kazançlı sayılabilir mi?

Fikrim odur ki, birlikte başaramamak, başarmaktan daha kıymetlidir. Böylece, dostluğunuz, kardeşliğiniz pekişir.
Ayrıca, sadece kazanmak değil, kaybetmek de imtihandır. Her iki durumda da kendimiz kalabiliyor muyuz? Meselenin özü budur.

Aslına bakarsanız, dünyaya ait başarılar pek ilgimi çekmiyor. İlla bir şey söyleyeceksek, şunu diyelim: En önemlisi, her iki cihanda da başarılı olabilmektir.

Yine, başarma kastı olmaksızın başarmak da çok kıymetlidir. Yunus Emre’nin de, Neşet Ertaş’ın da yaptığı budur.
Evet, maddi kazançların manevi kayıplara dönüştüğü günlerden geçiyoruz. ‘Mutluyum, çünkü galip gelmedim’ diyebilecek insanlar azalıyor. Yenilmesine rağmen turu geçen takımları hatırlayın. Ve onların sevinçlerini.
Bana göre, istikrarlı bir şekilde başarısızlığa uğramak da bir başarıdır. Dünyanın acemisi olmak, ne güzel bir durumdur. Sezai Karakoç, ‘yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır’ diye yazmıştır. Kendi adıma, o zaferin, bu dünyayla ilgili olduğunu düşünmüyorum.

Denilir ki, ‘başarının sayısız babası vardır, yenilgi ise yetimdir.’ Biz de diyelim ki, yetimlere sahip çıkmak gerekir.

***

Yazmıştık, yine yazalım: İşimiz yürüsün de nasıl yürürse yürüsün anlayışı; adaletsizliği, merhametsizliği ve vefasızlığı beraberinde getiriyor. Kısaca, ahlaki yozlaşma.

Birçok gönül dostu, iman ve vefa kelimelerini aynı cümle içinde kullanır. Bunun ne anlama geldiğini biraz düşünelim. Benim ipuçlarım, hudayinabit ve alaza kelimeleri.

İhsan Fazlıoğlu’na göre, ahlak, her şeyden önce gelir. Bir söz daha: ‘Adaletin olmadığı yerde ahlak da yoktur.’
Başarılı olmak yahut kazançlı çıkmak için her yolu mübah görenler, kesin bir ifadeyle, yoldan çıkmış kimselerdir.
Bu meşakkatli dünya yolculuğu sırasında, elbette, her insan yalnış yapar. Nihayetinde, ne kadar erken uyanırsak, o kadar düzgün ve itibarlı bir hayat süreriz. (Düzeltme; yalnış değil, yanlış.)

Emek vermeden ve gönül almadan gelinen yerler, büyük düşüşlere, derin hüsranlara neden olur. Malum, kolay bulan, çabuk kaybeder.

Atasözlerimiz belli: Emek olmadan yemek, iş olmadan aş olmaz. Oluyorsa eğer, şu soruyu sormak hakkımızdır: Sizdeki fazla, kimden, kimlerden eksilendir? Zaten o meşhur uçurum da bu yüzden açılmıyor mu?

***

Başarıyı anlatma konusunda başarısız olduğumun farkındayım.

Asıl sorumuzu ise henüz sormadık, soralım: Başarı deyince ne anlıyoruz? Bu sorunun cevabı, kim olduğumuzu da ortaya koyuyor.

Örneğin, beni, yükselmek değil, yürümek, yürüyebilmek ilgilendiriyor.

Kimseye muhtaç olmadan yaşamayı büyük bir başarı kabul ediyorum.

Tecrübe için birçok tanım yapılır. Onlardan biri de şudur: ‘Yitirilen masumiyet.’ Masumiyetimizi koruyarak tecrübe sahibi olmak da önemli bir başarıdır.

İnancım şudur: Başarı merdivenlerini hızla çıkmak isteyen hırslı bir insan, hiçbir yere ve ulvi olana ait değildir.

Yazımızın başında da belirttiğimiz gibi, o, insanları ve değerleri kullanarak ilerler. Sonuçta, dünyada kazançlı çıkabilir, fakat dünyadan kazançlı çıkamaz.

Özellikle bu tür kimseler, La Fontaine’in sadece karga ile tilki meselini değil, şu sözünü de iyi bilirler: ‘Namuslu bir insanı aldatmak kadar kolay bir şey yoktur.’

İbrahim Tenekeci

İzdiham