7 Mayıs 2017

İbrahim Aslaner, Dede

ile izdiham

“Lithuril 300 mg kapsül, üç dozla başlayalım. Atak sırasında altıya kadar çıkabilir.”

Hocam bir şeyim yok, demeye takatim yok. Gece çok yoğun geçmiş. Ellerimin görünür yerlerinde çizikler, ezikler, çürükler oluşmuş. Ah ulan ah bir kişi be… Nedir ki dünya nüfusu altı milyarı geçmiş. Bir âdemoğlu dinlemeliydi beni. Hoş dinledikleri de olmuştur ya kulaklarıyla dinlemediklerini biliyorum. Neyse daha yapılacak çok iş var. Hemen eve gidip işe koyulmam gerek. Saçlarımdaki aklar da iyice belirginleşiyor, otuzuna geldin der gibi dik dik bakıyorlar.

Neymiş efendim, sigortaymış, devlet kapısıymış, hayırlı bir kısmetmiş… miş miş miş de miş… İyi de kardeşim yani babam, bu saydıklarınla değil çağa mührünü vurmak ulak heybesinde mum dahi olamayız, desem de dinletemiyorum. “Oğlum bak bir gece alıp gidecekler diye aklımız hep sende…” El mahkum bilgisayar mühendisliğini bırakıp –bana vereceği bir şey kalmamıştı zaten- babamın gönlünü yapmak için adımı aldığım memlekette babamın dizinin dibinde öğretmenlik okuyorum. Okuyorum diye sakın ola öteki işleri -babamın sevmediği işler hani- bıraktığımı sanmayın.

Neyse olayı anlatalım. Sizi fazla sıkmadan evlerimize dağılalım. Şimdi efendim olayımız şu: Yeni geliştirdiğim internet yazılımı yazılım. Babamın da hakkı yok değil hani. Yakayı ele vermek de var işin ucunda. O yüzden ne yapıp edip bir an önce işi bitirmem gerekiyor. Gerçi sistemi kurmak her şeyi halletmiyor; reklamı, yaygınlaştırması, rekabeti… Ama olacak. Kardeşim olacak da seni sağ koyacaklar mı? Koymazlar. Onu da düşündük. Bu kadar sabırsız olma.

Şu ilacı alayım, anlatacağım. Bu Kadir de bir türlü aramadı gitti. Acaba razı etti mi? İçim içime sığmıyor yeni bir macera. Yeminle kemiklerim ısınıyor düşündükçe. Babamı düşündükçe gerçi bu imkânsız ama ben sistemi tamamladığım gün uçarım. Dur bi şu manyağı arayalım. “Alo Kadir, he söyle kirve. He..hımm…hı… tamam.” Kadir’den hayırlı haberler aldıkça sisteme daha bir aşkla sarılıyorum. En kısa zamanda bitmeli. Bitmeli ki atam Yesevî’den, dedem Korkut’tan miras yarım kalan hicret, vuslata ermeli.

Babam pek ihtimal vermese de bunları yazmadan iki yıl önce sistemi kurdum.

“Dedem kulun, kurbanın olayım, bir derman, bir yol, göster ocağına düştük.”

Dede oldum olası bu tip girizgâhlardan hoşlanmayan karakterde. Direkt konuya gireceksin, eline tutuşturacak çözümü Allah’ın izniyle. “Nedir evladım hacetin?” Mesela iş mi arıyorsun? Hemen bulur hem de bin bir çeşit. Hayırlı bir baht mı arıyorsun? O vakitte çıkarır karşına güzeller güzeli kırk bin taze. Canın sıkkın, kulakların üç telli mi dinlemek istedi? Çekinme hemen deyiver. O vakitte dedem Oğuz’un dilinden değme ozanlar kulağına üfler de oracıkta kalıverirsin. Kızanımın, civanımın bir aybalası mı oldu o vakitte kondurur üç defa kadife sesiyle ezanı kulağına. Ardından kor ki güzel bir isim, civarda eşi benzeri yok, anlamı tam özünün istediği gibi. En sevdiğin kıssa Yusuf kuyuda, dedem kurban olayım yetişir yine anlatır sanki kor kör kuyuyu, Züleyha’yı gözünün önüne. Dara mı düştün? Hemen meyus olma. Dedem var illaki dermanı vardır cebinde.

Dedemin meziyetleri say say bitmez ki. Karada Hızır, denizde İlyas icabında. Gündüzleyin gölge, gece de ışık. Dedem iyisin hoşsun da çok mu safsın, bilemedim. Kim ne derse onun aklına kanıyorsun. Sen gibi bir bilgeye yakışıyor mu hiç? Doğrusu ak saçlılarımız bunu sana yakıştıramıyorlar. Az bir ölç tart; hırlı mıdır, hırsız mıdır? Hiç o taraklarda bezin yok. Kırk kat gâvur olsa esirgemezsin bilgini görgünü.*

Sistemi kurdum. Kurdum lakin şey korkusu başa bela demiş, eskiler. Sistemi aktif etmeden sarıldım telefona. Kadir, mekânı hazırladı. Köyden uzakta eşek girmez bir yerde kulübe, tam istediğim gibi. Katır sırtında jeneratörü de gecenin karanlığında kimseler görmeden götürmüş mekâna. Oh mis. Ben de bizim çalar almazı taktım belime. Çek yapısı, arada tutukluk yapsa da iş görür. Çantaya birkaç parça giysiyle, laptopu koyduğum gibi ver elini, Van.

Havaalanında dostumuz karşıladı beni. Biz okul zamanından çok severiz ajancılık oynamayı. Taktık güneş gözlüklerini. Tuttuk köyün yolunu. Geceyi bekleyelim, dedim ama nafile zaten varana kadar gece olurmuş. Oldu da. Gecenin vaktinde şıhın davar köpeği Yapış karşıladı bizi. Şeytan görmüş gibi kıyameti koparıyor. Kadir’i tanıyınca sustu. Bu bizim Kadir’in büyük dedesi aşiretin şıhı. Bozkıra diklenen ağacı bilirsiniz, işte dedenin yeşil pencereli kulübesinden sızan ışık yıldızsız geceye düpedüz meydan okuyor. Bıraksak geceyi boğacak sanki. Girdik kulübeye, divanda ak sakallı bir dede oturuyor. Gözleri çakmak gibi maşallah. Yüzünde gecenin korkusunu savuşturan nurlu bir yalım. Öptük elini duasını aldık. Kadir durumu anlatmış. Dede güngörmüş adam, bana bir iki ters baktıysa da sonra sonra alıştı. “Hayır olsun inşallah.” deyip sırtımızı sıvazladı. Muhabbet etmeye pek fırsatımız olmadı, dede benim gelişimin üçüncü gününde hakkın rahmetine kavuştu.

Biz tabi şoktayız. Hesapta bu yoktu. Dedenin gölgesinde gül gibi çalışacaktık. Dede nüfuslu adam, kimse yaklaşamıyor etrafına, diye geldik. Geldik gelmesine ya evdeki hesap çarşıya uymadı. İnanmışız bir kere sistem çalışacak. Yarım hoca dinden, yarım hekim candan demişler. El hakk. Lakin mevta gömülmeli. El mahkûm bir güzel yıkadım ak sakallı dedeyi. Getirdiğim temiz giysileri giydirip kuşak hizası kazdığımız mezara koyduk. Mezarın yeri belli olmamalı o yüzden taş koymadık. Kulübeden hiza alıp bellik yaptık. Bir de güzel dağ sümbülü diktik başına. Fatihamızı okuyup işimizin başına döndük. Ya bir gelen olursa? Tabi buna da önlemimizi aldık. Ak sakallı dedenin sakallarını kökten kesip tülbent parçasına yapıştırdık. Sarığını cübbesini yanı başımıza koyduk. Gelen olursa ben şıh olacağım. Tabi Yapış haber verecek. Olmadı zor kullanacağız. Mermi ağzında duruyor, emektarın.

Son rötuşları yapıp sistemi telefonun internetini kullanarak aktif hale getirdim. Amerika’da kalan Ozan’a haberi uçurdum. Ozan reklamcılık şirketinde çalışıyor. Ben geldim, o kaldı. Ben neden gittim, neden geldim? Kısaca. Değişim projesiyle gittik bilgisayar mühendisliği okurken üçüncü sınıfta. Ben devreleri yakmışım. Kültür şoku falan dediler, sonra da manik depresif teşhisi kondu. Neyse. Sistemi kapalı devre olarak Ozan’a gösterdik. Ozan pazarlama ayağında sağlam bir şirketten 250,000 dolar destek bulmuş. İkinci ayın sonunda sistemin günlük kullanıcı sayısı yarım milyonu geçti.

İş yürüyor. Kadere bakın ki köyde işler yolunda değil. Tutturdular yağmur duası. Foyamız meydana çıkacak. Biz de edemedik acı gerçeği açıkladık. Rahmetli beddua alacak adam da değilmiş ya mezar mezar gezecek şimdi. Usulünce toprağa konunca ak sakallı dede, biz de Kadir’le ver elini İstanbul. Kurduk şirketi. Artık resmi, kimse kılımıza dokunamaz. Tabi şıhın üzerimizde emeği var, olmasa da usulünce yolculayamadık öteki tarafa. Ben de o yüzden “dede” koydum, sistemin adını. İki baston küçük d’lerden, küçük e’lerden de dedenin nur yüzü çıktı. Oldu mu sana logomuz. Bir taşla iki kuş.

Dede nedir? Dede Türk tipi arama motorudur. Hacetini yaz, “dedeye sor” a tıkla. Önüne serilsin dünya. Tabi dedenin iyi niyetini biz kuşanamadık o sebeple dedeye filtre koymayı da unutmadık.

İbrahim Aslaner, Post Öykü

İZDİHAM