1 Mart 2016

İbrahim Afacan, Söğüt Ağacı filmini değerlendirdi

ile izdihamdergi

Yönetmen: Majid Majidi

Senaryo: Majid Majidi – Fouad Nahas – Nassar Hashamzade

Müzik: Ahmed Pezhman

Süre: 1 Saat 35 Dk.

Tür: Dram

İran – 2005

İranlı yönetmen Majid Majidi’nin, çok kalite bir filmiyle daha beraberiz. 1997–2001 yılları arasında on dalda başarı ödülü kazanan, aynı zamanda senarist olan yönetmen, sinema sektörünün en önemli isimlerinden biri. Oscar’a aday gösterilen İran’lı tek yönetmen. ‘İran sinemasının tüm yükünü sırtlayan biri’ desek yanılmış olmayız. Bulduğu ve seçtiği konularla dünya sinemasına kafa tutan ve sizi ‘sıradan hayat hikâyeleriyle’, ‘hayatın ötesine taşıyan’ bir adamdır Majid Majidi. Filmlerini izlediğinizde size ‘aradığınızı bulduran’ bir yönetmendir.

Tahran Üniversitesi’nde şiir/edebiyat profesörü olan Yusuf’un, kendisine her daim yardımcı olan sevgi dolu bir eşi, kendisine çok düşkün ve güzel bir kızı ayrıca güzel bir evi vardır. Yusuf, 8 yaşında iken geçirdiği havai fişek kazası sonucu kör olmuş olsa da, içindeki acılara rağmen mutlu bir hayat sürmek için bu engeli aşmıştır. Allah, Yusuf’u ‘Dünya Cennet’inden mahrum etmiş olsa da, ona kendi içinde bulunan ‘Cennet’i keşfetme ve orada yaşama fırsatı vermiştir. Braille alfabesi (1821 yılında Louis Braille tarafından geliştirilmiş, görme engelli insanların okuyup-yazması için kullanılan bir alfabe yöntemidir.) ile yazar ve okur.

Yusuf, gözlerinin açılması için Allah’a her daim yalvarır. Ölümcül bir hastalık tehlikesi ile karşı karşıya kaldığında Paris’e gidip tedavi için iyi bir doktor ararken, aslında tehlikede olmadığını, hatta kornea nakli ile görme yetisine tekrar kavuşabileceğini öğrenince daha da mutlu olur. Paris’ten İran’a döndüğünde, artık dünyasını yeni bir ışıkla gören Yusuf için, hayattaki zorluklar daha yeni başlayacaktır. Gören gözlere sahip olan Yusuf, içindeki ‘Cennet’ten uzaklaşmaya başlamış ve bu zamana kadar içinde yaşattığı ‘Cennet’in aktörleriyle tanışmıştır. Şu ana kadar var olan Cennet’i Cehennem’e, Cehennem’i Cennet’e dönüşmeye başlamıştır. Dönüşte bir çift göze takılacaktır Yusuf. Bu zamana kadar gözünü değil, yüreğini okuduğu eşini bırakıp, bir çift göze kendini kaptıracaktır. Bu gözler Yusuf’un hayatını alt üst edecektir.

İran’a dönüşünde, hayata yepyeni bir gözle ve algıyla bakan Yusuf, var olan yapıyı kabullenmekte zorlanır. Hayatın içinde gelişen olaylara nasıl müdahil olacağını bilmeden yaşamaya devam eder. Kendisine karşı müthiş bir sevgi besleyen eşinin yardımlarını, kendisi açısından bir acıma gibi algılamaya başlar. Birçok şeyden nefret eder hale gelir. Bu gelgitler ve hezeyanlar içinde yazdıklarını yakar, yıkar.

Bu süreçte Paris’e tedavi için gittiği dönemde, aynı odayı paylaştığı ve arkadaşlık ettiği Morteza’dan bir mektup alır. Görme yetisini tamamen kaybeden Morteza, Yusuf’a mektubunda “Ne görülmeğe değer söyle bana, ben sana ne görülmeğe değmez söylerim.” der. Bir cümleyle çok deruni bir tarafa el atan Morteza, acaba bize nasıl seslenmektedir? Gören, göz müdür, yoksa gönül mü? Görmeyi bilmeyen bir gönle, göz neylesin değil mi?

“Hatalı olduğumu biliyorum. En büyük hatam, Sen’in büyüklüğünü yeterince bilmemekti. Şimdi anlıyorum ki, Sen beni merhamet kitabından silip atmadın. Beni unutmadın. Sen benimlesin ve beni korursun. Bir de lütufların tamamlansa… Madem ki elimden tuttun, yalvarırım yolumu aydınlat. Yalvarırım… Işığa başka herkesten daha fazla hasretim. Eğer bu karanlıktan çıkabilirsem daima seninle birlikte olacağım.” diyen Yusuf’un, sözünü tutup tutmadığını merak ediyorsanız bu ilginç film sizi bekliyor.

Hollywood filmlerine gözleri takılıp kalanlara, Bollywood ve İran filmlerini hararetle, ciddiyetle öneririm.

Birçok açıdan çok derin bir tefekkür olan bu film için iyi seyirler dilerim.

“Henüz görmediğimiz bir şey için, hayatımızda değerli olan her şeyi kaybetmeyi göze alabilir miyiz?”

İbrahim Afacan

İZDİHAM