3 Mart 2016

Hüseyin Akın, Sevmek, Karanfil ve Kiraz ile Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli? çıktı

ile izdihamdergi

Hüseyin Karaca yazdı

Kaybolmak İçin Şiire Gitmeli

Ortalama edebiyat ve şiir okurlarından, günümüz edebiyatından ilk akıllarına gelen isimleri bir çırpıda saymalarını istesek, kesişim kümesindeki isimlerden biri muhakkak Hüseyin Akın olur. Bu sadece, kendi kuşağından dilini kurabilmiş belli başlı şairlerden biri olmasından kaynaklanmıyor. Üretkenliği ve birçok şairin aksine düzyazıya sırt çevirmeyip şiirine koşut bir nesir verimini önemsemesi de önemli bir faktör. Özellikle son birkaç yıldır yazı ve şiirlerini muhtelif dergilerde daha yoğun bir şekilde takip etme imkanı bulduğumuz Akın, bugünlerde iki güzel sürprizle okuyucunun karşısına çıktı: Toplu şiirlerinden oluşan “Sevmek, Karanfil ve Kiraz” ile, “Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli?” ismiyle yayımlanan deneme kitabı.

Dört kitap tek ciltte

İki yıl önce çıkan “Ömrümün Kısa Günü” hariç, önceki dört şiir kitabını toplu olarak yayımlayan şair, böylece yaklaşık yirmi beş yıla yayılan şiir serüvenini tek kitapta okumamıza imkân verdi. Dört kitabın da baskısının bulunmadığını, hele ilk iki kitabını uzun zamandır temin edebilme olanağının hiç kalmadığını düşünürsek, takipçileri için bu eserin anlamı daha da fazla.

Ülke Edebiyat dizisinden yayımlanan ve Hüseyin Akın’ın ilk şiir kitabının da adı olan “Sevmek, Karanfil ve Kiraz”, Akın şiirine dair toplu bir okumaya imkân veriyor. İlk kitabın ilk şiiri olan “Kırk Numara İstanbul”dan, dördüncü kitap Kumaştan Çalan Terzi’nin son şiiri “Uzun Şiir”e kadar kesintisiz bir okuma yapınca da Hüseyin Akın şiirindeki konular, temalar, imgeler, söyleyiş biçimleri; şiirinin zaman içinde farklılaşan ve sabit kalan unsurları daha net kavranıyor.

Bir şair hakkındaki en geniş fotoğrafa ulaşmada önemli bir yeri oluyor toplu eserlerin. Örneğin ilk kitabındaki “Çocuk uyandı / Taze kokusuna doğru ekmeğin” dizeleriyle başlayan ve epigrafında bir gazete haberindeki “Diyarbakır’da çöpte yiyecek ekmek arayan 12 yaşındaki çocuk, çöp yığınları  altında kalarak can verdi.” cümlesi bulunan Ekmek Acısı şiiri ile Akın’ın dördüncü kitabı olan Kumaştan Çalan Terzi’deki “Çünkü derin sulardan geçer insan dünkü yanık ekmeklerden / Çünkü herkesin ekmek bekleyen sık dokunmuş el işi bir karısı” dizeleriyle açılan Parasızlık Ne Güzeldir şiiri, şairin hayat şartlarından muzdarip olan insanların acısı karşısındaki duyarlılığını koruduğunu gösteriyor bize. Yani Hüseyin Akın şiirinin bir damarı sürekli olarak hayatın içinden besleniyor.

Hayata, gündelik yaşama, insanlık hallerine bu denli açık olsa da şiirlerinde beklenmeyecek kadar çok ölüm geçiyor Akın’ın. Fakat şiirlere nüfuz ettikçe bunun bir tezat olmadığını anlıyorsunuz. Çünkü ne bir ağıt ve korku unsuru ne de güzelleme olarak değil, hayatın içindeki doğal bir hal, gündelik hayatın bir parçası olarak, yani tıpkı gerçek hayattaki gibi ansızın “ölüm”le karşılaşıyorsunuz bu şiirlerde. “Der ki içimden bir ses, sen hep öyle yalın kal / Yol ne kadar çekse de durduk yerde ölünür” (Kanaviçe Kırları), “Ben çoktan öldüm bile, diliyorum Tanrıdan / Yağmura kaçar gibi sen de gülümse ve öl.” (Dadanır Kelebekler İçinden Geçen Şeye), “Minarenin gölgesinde orta halli beş ölü / Beşi de ölü” (Bana Kalırsa Kuşlar), “Bir adam tek başına ölmüştü / Kalabalık arasında / Öfkeyle ölmüştü besbelli …” (Sevgi Sloganları)… Kitaptaki yüze yakın şiirin otuz altısında “ölüm” var. Ne ki; yolda karşılaşıp selamlaştığımız bir hâldir ölüm…

Böylesi bir toplu okumada hemen şu hususu da gözlemleyebiliyoruz: Hüseyin Akın şiiri sürekli yükselen bir grafik çiziyor. Neyi, nasıl söyleyeceği konusunda her kitapta irtifa kaydeden, muhkemleşen bir ustalık dikkat çekiyor. İlk iki kitapta konuşma diline daha yakın, kesik dizelerden oluşan serbest bir yapı sözkonusuyken, Çöl Vaazları ve özellikle Kumaştan Çalan Terzi bölümüne geldiğimizde mısra boylarının uzadığı, dörtlüklerden oluşan bir yapıyla karşılaşıyoruz. Söz dizimi, söyleyiş olarak da eğretilemeler, söz kalıplarını ters yüz eden ve anlam alanını değiştiren keşifler, ironi daha belirgin ve mütekâmil bir hâl alıyor.

Şiirden el alan yazı: Deneme

Hüseyin Akın’ın Ülke Edebiyat dizisinden çıkan diğer kitabı “Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli?” ise denemelerden oluşuyor. Bir şairin kaleminden çıkan yazılara özellikle dikkat kesilirim. Zira şiirde gösterdiği başarı, nesirdekinin garantisi olmuyor. Kimi şairler üvey evlat muamelesi yapıyor nesre, kimisi de şairliğinden tamamen soyunuyor yazarken. Her ikisi de okuyucu açısından tatmin edici sonuçlar doğurmuyor. Aslolan; şair duyuşunu koruyarak düzyazının hakkını vermek. Kitaptaki denemelere bu açıdan baktığımızda, Hüseyin Akın’ın şairliği elden bırakmadan ve fakat düzyazı disiplininden de ayrılmadan tam bir kalem hâkimiyetiyle yazdığını görebiliyoruz.

Düzyazıyla arasını her zaman iyi tutmuş bir şair olarak Akın, kitaba ismini veren yazısında “Kaybolmak, kimsenin tarif edemediği özlenen bir uzaklığa, hiç düşünmediğimiz bir anda kavuşmaktır.” diyor. Modern insanın belirsizlikte asılı kalmasından farklı bir durumdur kaybolmak yazara göre. Çünkü “Hedefi ve kıblesi olan insan kaybolur.” Modern hayat ise ‘insanın kaybolma imkânını neredeyse ortadan kaldırmış’tır. Dolayısıyla “Kaybolmayı başaramayanların kaybedecekleri bir şeyleri de yoktur. En tehlikeli insan da galiba budur, kaybedecek şeyi olmayan kişi!”

Günümüz insanının kalabalık içindeki yalnızlığı, idealler, ideolojiler, metropollerdeki basmakalıp hayatlar, teknolojiyle değişen algılar… Otuz beş denemenin yer aldığı kitapta, ağırlıklı olarak hayata ve insanlık hallerine dair, okuduğunuzda “bu açıdan bakmak hiç aklıma gelmemişti” diyeceğiniz yazılar yer alıyor. Korkunun ecele faydası vardır, Beden dili ve edebiyatı, Edebiyatı hayata alet edelim…, Seni yazmaya kıyamıyorum gibi ilgi çekici başlıklarla, şiire ve bizatihi yazma eylemine dair de denemelerin bulunduğu “Kaybolmak İçin Nereye Gitmeli?”deki metinler, edebî lezzetleriyanında akademik bilginin karşısına daha sahih ve muteber olarak irfanî bilgiyi koyan yönleriyle öğretici ve ufuk açıcı bir yapıya da sahip.

 

 

Hüseyin Karaca

İZDİHAM