21 Kasım 2016

Hazreti Ali Cenkleri, Kan Kalesi Cengi

ile izdihamdergi

Said bin Ubad derler, Medine’nin Padişahı idi. Rasul-i Ekrem Medine’ye gelince Said bin Ubad, Rasul-i Ekrem’i gördü, önünde imana gelip Müslüman oldu. Rasul-i Ekrem, Said bin Ubad’a dua edip çok iltifat eyledi. Said bin Ubad da Padişahlığını Rasul-i Ekrem’e verdi.
Said bin Ubad, Rasul-i Ekrem yanında güzide sahabe olmuş idi. Bir nice zaman bir arada oldular. Said bin Ubad’ın bir oğlu var idi. O da imana gelip Müslüman olmuştu. Bir gün Said bin Ubad oğlunu sünnet ettirmeye karar verdi. Rasul-i Ekrem’in yanına gelip izzetle selam verdi. Rasul-i Ekrem, Said bin Ubad’a yer gösterdi. Nice kelamdan sonra dedi:

“Ya Rasulallah, bu fakirin bir maruzatı vardır. Size arz etmeye geldim. Makbul ise edelim. Değilse yapmayalım.”

Rasul-i Ekrem buyurdu:

“Ya Said bin Ubad, muradın ne ise söyle.”

Said, edep üzere gelip dedi:

“Ya Rasulallah, dar-ı dünyada sadece bir evladım vardır. Makul ise muradım onu sünnet ettirmek.”

Rasul-i Ekrem dedi:

“Ya Said bin Ubad, mübarek ola. İyi düşünmüşsün.”

Said bin Ubad, evine geldi. Bir kuzu büryan etmiş idi. Bir tepsiye koyup oğlu ile Rasul-i Ekrem’e vardı. Önüne koydu. Rasul-i Ekrem o kuzudan bir miktar doğrayıp yediler. Kalanını, Ayşe’nin evine gönderdi. Hazreti Ayşe de Rasul-i Ekrem’in dokuz evine pay etti. Taamdan sonra Rasul-i Ekrem, İmam Ali’yi yanına çağırdı. Said bin Ubad’ın haberini verdi ve dedi:

“Ya Ali, var, Bilal’i alıp bir kaç sahabe ile kabileleri dolaşın. Onları Said’in düğününe davet edin. Cümlesi gelsinler.”

İmam Ali, “Sem’an ve taaten” deyip ayağa kalktı. Bir kaç güzide sahabe ile çıkıp her kabileyi düğüne davet ettiler. Sonra Medine’ye gelip Rasul-i Ekrem’e haber verdiler. Rasul-i Ekrem, Said bin Ubad’ı çağırıp dedi:
“Ya Said, bütün kabileleri düğüne çağırdık. Ona göre tedarik gör.”
Said, Rasulullah’ın huzurundan çıkıp Şam’a gitti. On deve yükü buğday alıp getirdi. Develer, sığırlar ve koyunlar hazırladı. Düğün günü türlü taamlar hazır eylediler. Halk da peyderpey geldiler. Kimi deve, kimi altın, kimi gümüş getirdiler. Her birine ziyafetler verilip evli evine gönderildi. Rasul-i Ekrem de hizmet gördü. Kırk gün kırk gece düğün eylediler. O kadar mal toplandı ki miktarını Allah Teâlâ bilir.

Çevre kabilelere verilen velime tamamlanınca Said bin Ubad, Rasul-i Ekrem’e:

“Şimdi Medine halkının velimesi kaldı. Şimdi onun için ilk olarak sizi davet ediyorum ki sultanımızsın” dedi.

Rasul-i Ekrem de davete icabet edeceğini söyledi. Said, Rasul-i Ekrem’in mübarek elini öptü.

Sonra her bir sahabeyi bir bir velimeye davet etti. İmam Ali’ye varıp selam verdi. İmam Ali selamını aldı. Said bin Ubad dedi:

“Ya Veliyyallah; fakir, sizi düğüne davet ederim. Lütfedip geliniz ve Fatımatü’z-Zehra’yı da getiriniz.”

İmam Ali de: “Revadır, varalım” deyip Said bin Ubad’a ikram ederek gönderdi. İmam Ali içeri girdi. Mübarek rengi değişti. Fatıma, İmam Ali’yi karşılayıp dedi:

“Ya İmam, ne hikayedir ki hazretinizi bu halde gördüm. Ey benim seyyidim, melaliniz ne ise bana söyleyin?”

Bunları söylerken mübarek gözlerinden yaşlar döküldü. İmam Ali, Fatımatü’z-Zehra’ya dedi:

“Niçin ağlarsın? Bende sayrılık ve hastalık yoktur. Ama ziyade melale uğradım, o sebepten benzim soldu.”

Fatıma dedi:

“Ey benim efendim, melale sebep nedir?”

İmam Ali dedi:

“Ya Fatıma, Said bin Ubad bizi düğüne davet eyledi. Hem sizi de alıp gelmemi söyledi. Ben de “gelelim” dedim. Ya Fatıma bu Said bin Ubad bir değerli kişidir. Sahabenin her biri birbirinden kıymetli hediyeler götürürler. Bense bilirsin dünyada bir dirheme malik değilim. Öyle ise şimdi Said bin Ubad’ın düğününe varırız. Halk toplanır ve sahabeler hediyeler verirler. Bize şöyle durmak reva mıdır? Ama ne yapalım. Çok şükür bize fakirlik günü kaldı.”

Fatıma, nazar eyledi. Görüp bağrına taş bağladı. İmam Ali bu sözü söyleyince âlem-i melekût duygulanıp İmam Ali için ağlaştılar. Ve arş-ı azam bile titredi. Sekiz cennet hurileri dahi ağladılar.

Sonra Hakk Teâlâ’dan bir nida geldi:

“Ey benim meleklerim, ve ey benim haslarım, siz niçin ağlaşırsınız?” dedi.

Onlar da feryat edip dediler:

“Ya rabbi, senin aslanın Ali, fakirliğine doyamadı. Onun için ağlarız.”

Bir nida geldi ki:

“Ey benim melaikelerim, sakin olun. Hikmet vardır, yine onu ben bilirim. Zira habibim Muhammed Mustafa’nın ahir zamanda bir bölük asi ümmetleri gele. Benim emrimi, onun sünnetini terk edip cehennem azabına layık olalar. Yine onları affedip cennet-i âlâda âlî makam vereyim.”

Melaikeler bu emri işitip secde-i şükür eylediler.

Fatıma, İmam Ali’nin bu sözlerine ağladı ve dedi:

“Ya Murtaza, hiç gam yeme. Anam Hatice’den bana bir gerdanlık kaldı. Onu sana vereyim. Said bin Ubad’a hediye götür. Muradın hasıl olsun.”

İmam Ali, Fatıma’dan bu cevabı işittiğinde dedi:

“Barekallah! Binlerce aferin ya Fatıma, sen hiç üzülme. Ben senin ahiretin için sakladığın gerdanlığı reva mıdır ki alıp Said bin Ubad’a hediye vereyim.”

Çünkü Fatımatü’z-Zehra bir gün münacat edip bu günahkar ümmet için ağlayıp dedi:

“Babacığım, ümmetin için gam çekerim. Niyazım bu ki cenabı Mevla’dan dileyesin; validemden bir gerdanlık kaldı. Onu yarın kıyamet gününde sevabı az gelen ümmetin terazisine koyayım. Ta ki bu kadarcık şefaatim ola.”

Duası kabul oldu. O vakitten beri o gerdanlığı saklardı. Onun için İmam Ali dedi:

“Eğer Rabbü’l-Âlemin buyurursa ben Said bin Ubad’a hediye bulurum.”

Hazreti Ali dışarı çıkıp Düldül’ü hazırladı. Kendisi yine içeri girdi. Yatsı namazını kıldı. Bir miktar evradını okuyup elbisesiyle yattı.

Fatımatü’z-Zehra:

“Ya Ali, döşeğe yat” dedi.

Çare olmadı. Fatımatü’z-Zehra bir vakit sonra uykuya daldı. İmam Ali gördü ki Fatıma uyudu. Hemen kalkıp silahını kuşandı. Zülfikar’ı alıp dışarı çıktı. İmam Ali’nin dışarı çıktığını Fatıma, Hakk Teâlâ’nın emriyle duymadı. İmam Ali Düldül’ün üzerine binip eser yel gibi revan oldu. O bir sıçramakta yirmi dört adım yer sıçradı. Onun için Düldül’ün izini bulamadılar.

Hazreti Ali dua etti:

“Ey Bârî Huda! sen yardım et, ben zayıf kuluna bir ganimet mal rast getir.”

Hem İmam Ali’nin muradı bu idi ki çevre Arap kabilelerinden ya bir kafir askerine rastlaya. Veya zengin bir kaleye hücum ede ki malı helal olup Said bin Ubad’a hediye vere. Muradı bu idi. Fatıma’ya söylese men eder diye işte İmam Ali yola revan olup gitmektedir.

İmam Ali de o getirdiği bin beş yüz deve ile o kadar malı ve cevahiri cümle Said bin Ubad’a hediye verdi. Kendi bir habbe almadı. Elini silkip kalkıp evine geldi. Said bin Ubad İmam Ali’nin bu cömertliğini gördü hayran oldu. Sonra Said bin Ubad beş deve alıkoydu bakiyesini ashaba üleştirdi. Sonra Rasul-i Ekrem (aleyhisselam) işitip şâd oldu. İmama hayır dualar eyledi. Ondan sonra her bir sahabeler yerinde karar eylediler.

Bu hikaye burada tamam oldu. Allah Teâlâ bizleri de iki cihan serveri Muhammed Mustafa (aleyhisselam) efendimizin ve Hz İmam Ali efendimizin şefaatlerinden mahrum eylemeye! Amin!.

İsmail Toprak, Hazreti Ali Cenkleri, Büyüyen Ay Yayınları, 2014
İZDİHAM