6 Temmuz 2017

Haster Prynne, Aydın! Akşam Ezanı Okunmadan Evde Ol!

ile izdiham

 Histeri düzeyinde evhamlı bir annenin küçük kızı olarak doğduğum gün alnıma yazılmıştı balkon çocuğu olmak. Bir çocuk, özellikle de bir kız çocuğu için en güvenli yer daima annesinin yanı; en güzel oyuncaklar ise haftada bir beyaz kalıp sabunla kıyafetleri güzelce yıkanan et bebekleriydi. Babamın ablam ve benim için yurtdışından getirdiği    – yaşadığımız semti bırakın, ülke çocuklarının büyük kısmının rüyalarında göremeyeceği kadar –  güzel bebeklerimiz ve kısır evciliklerimizle geçen çocukluğumuzun en heyecanlı anları havaların ısınmasıyla dışarda oynayan çocukları izleyebileceğimiz balkona çıkma iznimizin çıktığı anlara tekabül eder. Annem marley döşemeli balkonumuzu önce güzelce bir yıkar, ardından serçe parmağımızın bile taşa değemeyeceğinden emin olana kadar tüm balkonu kilimlerle doldurur ve sonra “yer ve duvar çekmesin” diye üzerinde oturup sırtımızı yaslamamız için adeta bir şark köşesi yaratırdı. Ablamla ben ise bir an önce bu seremoninin sona ermesini bekler, sepetle önümüze yığdığı oyuncakları yalandan kilimin üzerine boşaltıp, sokakta oynayan çocukları seyreder ve ne konuştuklarını anlamaya çalışırdık. Penye şortlarıyla tozlu taşların üzerine umarsızca oturan, yere düşüp kalktığında üzerlerini silkeleme zahmetinde bulunmayan, arkadaşlarına “lan” diye hitap eden, kedi ve köpekleri “pireli mi acaba” kaygısı olmaksızın kucaklarına alan, hatta öpen, annelerinin akşam ezanına kadar sınırsız özgürlük tanıdıkları bu çocukların hepsini hayretle seyreder, kıskançlıkla karışık kınardık.

 

Sene 1990. Yaş 4. İlkokula başlamama temiz 3 senem var. Ablama ilk siyah önlüğü alınmış, daha okullar açılmadan annemin itinayla ördüğü yakalar kolalanmış. Yaz bitecek, okullar açılacak, sokakta oynayan çocuklar okullu olacak. İçim nasıl sıkılıyor. Derken eylül ayı geldi, annem abimi ve ablamı okula götürürken beni üst katımızda oturan halama emanet etti. Annemin apartmanı terkettiğine emin olur olmaz, sanki kazanılmış hakkım gibi “Hala ben balkondayım” diyerek kendimi içten çarşaf gerilmiş balkon demirliklerinde buluyorum. O da ne! Herkes okula gitmemiş. Arsada benim yaşlarımda, henüz okullu olmamış kız ve erkek çocukları var. “Vay be” diyorum içimden ne özgürlük! Anarşikler heralde. Evde ben de zaman zaman anarşik oluyordum sokak anarşizmine henüz cesaret edememiştim. Mesela bir keresinde anneme enteresan bir şekilde amcasının hacdan getirdiği göz kalemi ve kırmızı ruju sürüp aynayı öptüğümde annem “bu kız tam anarşik olacak başımıza, ruj sürüp aynaları öpüyor” demişti. Daha evvelden de yine annemin sutyenini giyip içine yastık elyafı doldurduğumda halam “bak sen küçük anarşiğe” demişti. Bu çocuklar tozun içinde oraya buraya haydut gibi koşturduklarına göre baya azılı anarşikler olmalılardı.

Tüm mahallenin yaramazlığından yaka silktiği Şuayip de arsada oynuyordu. Demek ki o da okula gidecek kadar büyümemişti henüz. Hâlbuki ne kadar da büyük görünüyordu. “Acaba benden ne kadar büyüktür” diye kestirmeye çalışırken bir kediyi kuyruğundan yakalayıp, bakkaldan aldığı karton kutunun için koyup bantladığını görüyorum. Sonra da, kutuyu tekmeleyerek diğer çocukları nasıl etkilediğini. Diğerleri peşine takılıyor: “Biz de bi tane tekme atalım mı be?” Sonra Aydın koşar adımlarla Şuayip’in yanına gidip iki eliyle ittirip, “yazık lan” deyip kutuyu alıyor ve kaçıyor. Hop! Karnımda bir kelebek doğuyor o an. Minik kedinin kurtarıcısı toparlak yüzlü, sağ yanağı gamzeli Aydın ilk aşkım oluveriyor. Kış gelecek diye ödüm kopuyor. Ya Aydın’ın annesi soğukta dışarda oynamasına izin vermezse! (Hoş verse bile benim annem balkona çıkmama izin vermezdi ya)

Ben pençesine düştüğüm platonik aşkın ıstırabını yaşarken annem okula başlayan abim ve ablamın yokluğu ile çocuk depresyonu geçirdiğimi düşündüğünden daha bir üstüme düşüyor. İki çocuğu yarım günlüğüne güvenilir bir kuruma emanet edişin rahatlığıyla beni de yanına alıp hemen her gün Beyoğlu ya da Eminönü’ne gezmeye gidiyoruz. Hâlbuki benim tek isteğim balkondan ya da camdan Aydın’ı izlemek.

Neyse ki şansım yaver gidiyor ve ablam Aydın’ın ablası ile okulda arkadaş oluveriyor. Müstakbel görümcem önceleri ödev sormak için, daha sonrasında da oynamak için sık sık bizi ziyarete geliyor. Annem de haliyle kızının arkadaşlık yaptığı komşu kızının ailesini daha yakından tanıma gereksinimi duyuyor. Güzel müstakbel kayınvalidemi bir gün camdan bize çaya davet ediyor. Kalbim güm güm atıyor. Nasıl ki annem uzun süre sonra seferden dönecek babam için giyinip süsleniyorsa ben de öyle süslenmeliyim diyorum. Mini kanvas eteğimle örgülü beyaz çorabımı giyiniyorum. Kapı çalıyor: karşımda Aydın ve annesi. Annemle birlikte hemen içeri buyur ediyoruz. Düşünceli güzel annem Aydın’la bana sıkılmayalım diye –ya da daha rahat muhabbet edebilmek için- Kemal Sunal’ın bir filmini açıyor videodan. Elimizde topkeklerimizle ilk sinema keyfimizi yaşıyoruz Aydın’la. Aydın biraz çekingen gibi sanki, hiç bana bakmıyor ama bazı sahnelerde kendini kaybederek kahkakalar atıyor. Hep bize gelse, hep film izlesek diyorum içimden. Çocuk duam da kabul oluyor sanki Aydın ve annesi sık sık bize gelmeye başlıyor ama bizim muhabbetimiz bir adım öteye gidemiyor. Aydın çok çekingen bir çocuk diyorum içimden ve sabırla sevmeye devam ediyorum onu.

Sonbahar, kış geçiyor ve mahallemiz yine sokakta oynayan çocuklarla dolup taşıyor. Aydın da yaz saati uygulamasıyla akşam ezanına kadar her Allah’ın günü dışarda oyun oynuyor. Bense onu camdan izlemeye ve usul usul sevmeye devam ediyorum. Ta ki çocukluğumun en sarsıntılı, en travmatik diyaloğuna kulak misafiri olana kadar…

Akşam ezanı biteli birkaç dakika olmuş, Aydın hala arkadaşlarıyla top oynuyor. Annesi balkondan birkaç kez “Aaaaydııın ezan okundu, hadi eve!” diye sesleniyor. Aydın öyle oyuna dalmış ki, ya annesini duymuyor ya da duymamazlıktan geliyor. Sonra annesi sinirleniyor ve “Aydın! Eve gel yoksa seni Sena ile evlendiririm” diyor. Bir an içimi kocaman bir korku kaplıyor, “Eyvah diyorum bütün mahalle duyacak!” Korkumla başetmeye çalışırken asıl vurucu darbe saniyeler sonra ağlayarak eve koşan Aydın’dan geliyor. Sonradan ablasından öğreniyoruz ki, evde Aydın söz dinlemediğinde benimle evlendirilmekle tehdit ediliyormuş hep… Yaşım 4. İlk aşk acımı unutmam tam 3 senemi alıyor. Nedim’le tanışana dek…

 

 

 

Haster Prynne

İZDİHAM