28 Mart 2021

Handan Acar Yıldız’ın Açık Unutulmuş Mikrofon Kitabı Üzerine

ile izdiham

“Tarih boyunca böyle oldu.

Sevilenin sırtı incinmedi, sevenin sırtı incindi.”

[Açık Unutulmuş Mikrofon, s. 26]

Çağdaş edebiyatımızın son dönemde sıkça zikredilen isimlerinden Handan Acar Yıldız’dan hayat memat meseleleriyle örülmüş öyküler bütünü: Açık Unutulmuş Mikrofon.

Öykülerini ve yazılarını Yedi İklim, Dergâh, Hece, Hece Öykü, Türk Dili, Post Öykü, İtibar ve Muhayyel gibi dergilerden tanıdığımız Yıldız’ın Cam Koridor (2011) öykü kitabı Günyüzü Yayıncılık’tan; Ağır Boşluk (2014) ve İnatçı Leke (2015) öykü kitapları Hece Yayınları’ndan ve Karanlıkta Patlama: Dünya Öyküsünün Anlatıları (2020) kitabı ise Ketebe Yayınları’ndançıktı. Birbirinden değerli isimlerle birlikte derleme kitaplarda da yer alan Handan Acar Yıldız, Aykut Ertuğrul’un derlediği Seyyahlar ve Kâşifler Kitabı’nda yer alırken Bir Hudut Oyunu kitabının da sunuş ve seçkisini kaleme aldı. Yazarın İnatçı Leke kitabı 2015 Türkiye Yazarlar Birliği Ödülü’ne layık görüldü. Yazın dünyamıza oldukça değerli eserler kazandıran Handan Acar Yıldız’ın Kaybolmuş Kaderler Müzesi (2017) adıyla bir de romanı bulunuyor.

Ketebe Yayınları’ndan çıkan Açık Unutulmuş Mikrofon, yazarın dördüncü öykü kitabı. Kendi içine açılan yaşamların hepimizi ilgilendiren noktalarını zengin dil işçiliği, güçlü imgeleri ve sükûneti elden bırakmayan üslubuyla aktaran kitap, modern öykücülüğün önemli bir örneği durumunda. Kendisini kolayca ele vermeyen fakat anlatmak istediklerini ancak onu dinlemeye niyetli okura açan yirmi dört öykülük eser, iki ayrı bölümden oluşuyor. İlk bölümde on iki öykü var. Bu öykülerdeki her bir karakter içimizden birileri: geçmişiyle yüzleşmek zorunda olanlar, kendi bedenlerinde bir başkasının hayatıymış gibi yaşayanlar, kırılıp dağılmamak için incinmeyi yeğleyenler, usanan, yorulan, zorbalığa uğrayan, onurlu bir yaşam için tırnaklarıyla tutunanların öyküleri. İkinci bölüm de yine aynı mantığın takipçisi olmakla birlikte ilk bölüme oranla biraz daha kısa tutulan, anlatmak yerine tanımlamanın peşinde olan öyküler. Kitabı bitirdiğimizde şunu fark edeceğiz ki Açık Unutulmuş Mikrofon’un gayesi söylenebilir şeyleri kovalamak değil. Kitap, söylenmesi gerekenleri konuşmanın peşinde. Yaşamın acı yanlarıyla muhatap kalsalar da yenilmek şöyle dursun mücadele etmekten başka çareleri olmayanların anlatısı. Suçlamayan ve suçlu aramayan, olabildiğince izah edici anaç bir tavrı var kitabın. Bu tavır, içte kopan fırtınalara da söz hakkı tanıyan bir dil taşıyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse böylesi değerli konuları dert edinip kanayan yaralar üzerine konuşan öykücünün daha fazla bilinmesi gerekiyor. Son zamanlar adına sıkça rastladığımız Handan Acar Yıldız, kitaplarıyla bir kez tanışan okurları üzerinde hem duruşu hem de yazdıklarıyla olumlu etkiler bırakıyor. Birbirinden değerli öyküler yazan Yıldız’ın önemli derleme kitap çalışmalarında da yer alması çağdaş edebiyatımız umut verici. Öykücülüğe derinliği olabildiğince felsefî temellendirmeyle kazandıran Handan Acar Yıldız, bu temellendirmelerini ince dil işçiliğiyle servis ederek okurunu kahramanlarıyla buluşturuyor, onları düştükleri yerden el birliğiyle kaldırmayı deniyor. Dolayısıyla son aylarda sık aralıklarla ismini duymaya başladığımız yazarın Anadolu’nun doğusunda nispeten hatırı sayılır yer edinmiş olduğu gibi özellikle başat edebi mecralarda da sıkça anılması, tanıtılması ve yazınsal mirasının pekiştirilmesi gerekiyor. Ketebe Yayınları’nın üstlendiği edebi misyonu da göz önüne aldığımızda önümüzdeki süreçte bu beklentimizin gerçekleşmemesi için hiçbir sebep yok.

Açık Unutulmuş Mikrofon’daki her bir öykü kendi içerisine açılan sonsuz bir kapı gibi. Her bir öyküde yeni bir hayat, yeni bir mücadele veya hayat karşısında yepyeni bir ayağa kalkış çabası var. Hayat memat meseleleriyle örüldüğünü söylerken bundan söz ediyordum. İçerisinde olunan durumu tasvir ederken dilin kıvraklığına ve anlatımın zenginliğine sırtını yaslayan hacimli bir eser. Okuru yormayan, ancak onu içselleştirebilenlerin girebileceği bir dünyaya uzanıyor. Her bir öykünün kıymeti büyük. Yine de dikkatimi çeken birkaç öyküden söz etmem gerekecek:

Kitabın ilk öyküsü olan Ayten’e Benzemek, tam anlamıyla bir geriye dönüş metni. Bilinç akışının hafıza, bellek ve imge ile buluştuğu o ince çizgide geçmiş ve bugünün hesaplaşması anlatılıyor. Öykünün en değerli kazanımı, geçmiş ve bugününe hem aşina hem de olabildiğince yabancı olanları tasvir ediyor olmasıdır.

Kanaatimce Açık Unutulmuş Mikrofon’un en sağlam öyküsü Esaret Tutkusu’ydu. Özüne inilerek okunduğunda zihinde kendine özgü bir tat bırakan, sıkça tebessüm ettirip bazı meselelere farklı şekilde bakabilmeyi önceleyen kıymetli bir metindi. Bir benliğin mümkün en imkânsız başka benlikler içerisinde öğütülmesi, yok edilmesi fakat bunlar olurken de o benliğin kendisine yaklaşması, bütünleşmesi ancak bu denli titiz anlatılabilir. Her zaman mağlubiyetin felaket olmadığını, çoğu kez en iyi galiplerin büyük kaybedenlerden çıktığını altını çize çize, defalarca okutarak aktaracağına inandığım bir metin oldu.

Limon Sıkacağı öyküsü de yine başka hayatları, olağan bir yaşamın iki değişmezi olan haysiyet ve adaleti işleyen kıymetli bir öyküydü. Limon sıkacağı satarak geçinen birisi ve elde olanların kadrini anlatmaya yüzünü dönen sarsıcı iki başka diyalog… Başka hayatların benzer acılarını Limon Sıkacağı’nda bulabilir, kendinize de denk gelebilirsiniz.

Eşyanın hakikatini ve hatıralarla olan münasebetini Melike’nin hepimize tanıdık olan ama bakmak istersek görebileceğimiz yaşantısıyla anlatan Döngü’yü çok seveceksiniz.

Ölüme Çare öyküsü ile derinliğine inmeden çok katmanlı bir anlatım yolunu tutturan Handan Acar Yıldız, ölüm temasını güçlü mecazlarla işlemiş. Burada ölümün kendiliğinden çıkıp meta haline getirildiğinde olabilecek mantık dışı durumlar mizah ve simgelerle donatılarak farklı bir tarzla yeniden yorumlanmış.

Yalnızca birkaç örneğini detayına inmeden anlattığımız Açık Unutulmuş Mikrofon, her birisi farklı bir temayı işleyen özgün birer dil işçiliğinin ürünü.

Hüseyin Hakan değerlendirdi.

İZDİHAM