7 Mayıs 2021

Hakan Sarıpolat, Bana göre öykücünün tek bir derdi olmalı: Kurgu

ile izdiham

İbrahim Varelci: Öykü kitabın hayırlı olsun. Seninle röportaj yapmadan ikinci baskıya girmiş oldu kitabın. Öykü kitapları genellikle böyle kısa sürede ikinci baskıya girmiyor. Neler hissediyorsun bu süreçle ilgili?

Hakan Sarıpolat: Teşekkür ederim İbrahim. Normal süreçte bile öykü kitapları pek okunmazken pandemi sürecinde şansımız çok daha az. Dosyayı gönderirken bu olumsuz havayı göz önünde bulundurdum ama yine de daha fazla beklemek istemedim. Cıs çıktıktan kısa bir süre sonra ikinci baskıya gitti. Şaşırdım açıkçası. Söyleşiler, kitap fuarları durmuşken ve hatta kitapçıların çoğu zaman kapalı olduğu bir dönemde kitabımın satıyor oluşu beni mutlu etti. İnsanlar Cıs’ın fotoğraflarını yolluyorlar her gün, okuduktan sonra düşüncelerini yazıyorlar. Hepsine teşekkür ediyorum.

İbrahim Varelci: Sana çok sorulmuştur muhtemelen, büyülü gerçekçilik. Hikâyelerinin çoğunda anlatım biçimi olarak büyülü gerçekçiliği tercih ediyorsun. Yazar türleri belirlerken kendi kişisel tarihinden etkilenir mi?

Hakan Sarıpolat: Yazar elbette kişisel tarihinden etkilenir. Yaşadıklarımız, duyduklarımız, okuduklarımız zihnimizin bir köşesinde yer ediyor ve dışarı çıkacakları ânı kolluyorlar. Çocukken anneannemden, annemden çok fazla masal dinledim. Köyümüzde yaşanan olaylar büyülü bir havada anlatılırdı. Cinler, şeytanlar, melekler… Yazmaya karar verdiğimde bütün bunlar birer birer gün yüzüne çıktı sanırım. Elimizde edebiyat gibi büyük bir koz var. Edebiyat yazara yeni dünyalar yaratma imkânı tanıyor. Ben de bunun bilinciyle yazıyorum. Yarattığım yeni dünyaları okura tanıtmak istiyorum. Bu biraz da riskli bir çaba. Gerçeklikle yoğurulmuş zihinlerimiz yeni bir gerçeklikle karşılaştığı zaman afallar ve gördüğü- okuduğu şeyi mantık çerçevesine sığdırmaya çalışır. Bütün bu risklere rağmen büyülü gerçekçiliğin büyüsüyle ilerlemeyi tercih ettim. Yazarken risk almayı seviyorum.

İbrahim Varelci: Öykülerinin atmosferi hakkında konuşmak istiyorum. Bir yönüyle zaman üstü gibi görünen ama diğer taraftan bugüne ait çok şeyler söyleyen hikâyeler okudum. Öykücünün zamanı yakalamak gibi bir kaygısı olmalı mıdır? Sen bu konu hakkında neler söylemek istersin?

Hakan Sarıpolat: Bana göre öykücünün tek bir derdi olmalı: Kurgu. Sağlam bir kurgu, içerisinde birçok şeyi barındırabilir. Alt metni kuvvetli öyküler… Günümüz sorunları da dahil buna. Ama bir yazarın derdi günü kurtarmak olmamalı. Yazdıklarıyla evrenseli yakalamaya çalışmalı. Okuduğum çoğu öykü maalesef buna ulaşamadan yitip gidiyor. Amacımız geleceğe ulaşacak, yüz yıl sonra okunduğu zaman bile etkisini devam ettirecek metinler yazmak olmalı. Çok zor bir iş, farkındayım, yine de tüm zorluklara rağmen bunun için çaba sarf ediyorum.

İbrahim Varelci: Benim çok merak ettiğim konulardan biridir: Öykülerini yazarken lügat oluşturuyor musun? Çünkü öykülerinin farklı kelimelerle adeta gıdalandığını söyleyebiliriz. İfade zenginliğini mesele ettiğini söyleyebilir miyiz?

Hakan Sarıpolat: Lügat olmadan cümle olmaz.İyi bir lügat için de çokça okumaya ve sözlük çalışmaya ihtiyaç var. Masamın üzerinde muhakkak birkaç farklı Türkçe sözlük bulunduruyorum. Okurken anlamını bilmediğim kelimelerin altını çizerek not ediyorum uzun yıllardan beri. Kendime ait defterlerim mevcut, bütün kelimeler bunların içerisinde saklı. Türkçenin zenginliğinin farkındayım. Unutulan, unutulmaya yüz tutmuş kelimeleri kurtaracak olan yazarlardır. Bu bilinçle hareket ediyorum.

İbrahim Varelci: Son olarak şunu sormak istiyorum. Öyküye devam mı, yoksa bundan sonraki durak roman mı?

Hakan Sarıpolat: Genel bir yanlış kanı var zannımca. Romanın öykünün ağabeyi oluşu. Öykü büyüyünce roman olmaz. İkisi arasındaki tek fark kurgunun genişliğidir bana göre. Olay örgüsü fazla ise roman yazarsın, değilse öykü. Kullandığımız kelimeler, kurduğumuz cümle yapıları ikisinde de benzerdir. Açıkçası öyküyle mi devam etmeliyim yoksa romana mı yönelmeliyim diye hiç düşünmedim. Şu an uzun zamandan beri zihnimde dönenen bir kurgu mevcut. Onun üzerinde düşünüyorum, notlar alıyorum. Anlatacağım hikâye ne kadar cümleye ihtiyaç duyarsa o kadar cümleyle yazacağım. Sonuçta uzun bir öykü mü yoksa roman mı çıkar bilmiyorum henüz.

İzdiham

Editör: İbrahim Varelci