1 Ekim 2016

Hâfız-ı Şirâzi Divanından

ile izdiham

289

Güzellikle lutfu barındırır ay gibi parlak yanağı
Yoktur ama sevgi ile vefası; Tanrım, ver ona

Dilberim güzeldir, çocuktur; oynarken bir gün
Öldürür beni inleterek; şeriatta yoktur günahı

İyisi mi ona karşı kollayayım kendimi
İyi kötü görmemiş; yok bu yüzden günahı

Şeker gibi dudaklar süt kokuyor
Ama siyah gözlerinden kan damlıyor

On dört yaşındadır sevgilim, kıvrak ve şirin
On dördündeki ay kölesidir onun

Yeni açmış gülün peşinden nereye gitti gönlümüz?
Tanrım, ne zamandır biz gönlümüzü görmüyoruz

Tanrım, sevgilim kalp kırarsa böylesine
Padişah cellat yapar onu kendisine

Şükrane olarak ona harcarım canımı
Hafız’ın göğüs sedefi olursa o inci tanesinin yeri

 

Divan 290

Ürktü gönlüm, ben yoksul, gafilim hâlâ
Avcı kuşun başına ne geldi acaba?

Kavak gibi titrer dururum imanımın başında
Gönlüm kâfir dinli, yay kaşlı dilberin elinde

Çok yazık! Kendini deniz sanıyor aklı sıra
Ne sevdalar var imkânsızı düşünen damlada!

Afiyeti yok eden o şuh kirpiklerle övünürüm
Dalgalanır durur hayat suyu her birinin ucunda

Muayene için koysalar ellerini yaralı gönlüme
Bin kan damlar hekimlerin kol yenine

Başım önde, ağlar giderim meyhane sokağına
Çünkü kazandıklarımdan utanç gelir bana

Ne Hızır ömrü kalır ne İskender mülkü
Derviş, sefil dünya için kes kavgayı

Hafız, o bele ulaşmaz her yoksulun eli
Ele geçirmeye bak Karun hazinesinden fazlasını

 Hâfız-ı Şirâzi

İZDİHAM