28 Haziran 2017

Gülzemin Bulut, Hz. İnsan Kitabını Anlatıyor

ile izdiham

Bir kitap düşünün ki kuyudaki Yusuf’tan ziyade çarşıdaki Yusuf’u temsil ediyor. Demem o ki; kitap severlerin okuduğu, okumamış ise adını mutlaka duyduğu adını da duymamışsa yazarını tanıdığı bir kitap…

Hazır yazarı demişken, attığı twitlerle hayatın tam ortasında olduğunu hissettirip hep haklı olduğuna inanan ya da haklı olduğuna inandığı yerden konuşan, klavyesinden hikmet dökülen, ağacı, kaldırımı, mezar taşını yetmedi binalardaki mimari yapıyı dert edinen bir beyefendi.

Bakmayın siz yazarımızın böylesi zahirî mevzularla ilgilenişine, hani ne derler, dışı sizi yakar içi beni. Aslında yazarımız modern derviş nasıl olur sorusunun cevabıdır. Hem belli değil mi kitabına verdiği isimden?

Hz. İnsan!

Gidin ilişin bir dervişin yanına sorun bu ismin hikayesini anlatıverirler hemencecik evlerinde asılı duran ‘Ya Hazreti İnsan’ tablolarını, İnsan isminin enîs (Allah’a yakın olmak) ve nisyân (unutmak) köklerinden türediğini.

Yazarımız bu ismi ilk kez babasından duyduğu söyler. Ve kitabını daha başından şöyle özetler: “Bu kitapta insana dair yazılar vardır.”

Gelelim kitaba; kitabımız önsöz ve 29 denemeden müteşekkil. Hani peki bunun son sözü? Derseniz, bana kalırsa yazarımız onca gözlem ve düşünsel seyahatın sonunda bir son söz sahibi olmak istememiş. Dert adamı söyletir derler. Dertli adamın son sözü mü olurmuş?

hz. insan ile ilgili görsel sonucu

Malumunuzdur, en zor türlerden biridir deneme. Tabiri caiz olsun,  her babayiğidin harcı değildir düşüncelerini okutmak istemek tüm insanlara. Mesela siz aklınızdan geçenleri insanlar bilsin ister misiniz? Bir kere uzaktan bakabilmek lazım hayata, sonra felsefe-sanat-edebiyat üçlüsüyle ilgilenmek gerekir. Yazarımız ise bunların hakkını fazlasıyla vermiş görünüyor.

Kitabın önsözünde oldukça sitemkâr ve hüzünlü bulursunuz yazarı. Bir yerde “Küf kokan bir yazı bu!” der. Tam bu cümlede duraksamamak, derin bir nefes alırken küf kokusunu duyumsamayıp yutkunmamak işten bile değil.

Bakmayın siz Ralph Waldo Emerson’un anlaşılmak bir lükstür deyişlerine. Yazarımızın Aptallar cennetinde mutlu olmayı beceremediğim için mi kınanacağım dediği yerde anlamaya bir ekmek bir su kadar ihtiyacınız olduğunu hissettiğiniz işte o an artık konuşan yazar değil siz olmuşsunuzdur.

Hem sonuçta her birimiz bir diğerimizin olası kombinasyonu değil mi? Yani her birimiz olabildiğince insanca değil mi? İşte kitabın baştan ayağa her bir başlığındaki derdi bunu anlatmak. Ey Talip seslenişlerinin muhatabı ile seslenişte bulunan zat aynı esasında. Bu haykırış Yunus’un ilim kendin bilmektir haykırışından farksız, haykırışının 21. yy versiyonu.

Denemede; sahilsizim, hakikat niçin hep yaşlı niçin hep ıslak, kayrayan mısın kavranan mı, Eflatun-ı vakt olsan dahi, delilik özgürlüktür, hû sorusu, hû’nun sorusu, sonra tevazu, hep tevazu, tanınmamak için çıplak dolaşmalı gibi bol çağrışımlı başlıklar mevcut olup her biri içilesi kadehler gibi. İşte birkaç örnek

Nuh gemisine almadı beni tektim çünkü

Çokluğu tehdit eden teklikti tekliğim, tekilliğim

Nuh’unkine inat (s.3)

İtiraf etmeliyim ki sürekli işitip durmuş,

Lakin bir türlü anlayamamış;

En nihayet hakikatine ermek uğruna

Hakikatimi feda etmekten başka çıkar yol bulamamıştım (s.61)

 

Hele bazı başlıklar var ki yazar ilk defa kendisinin derinlemesine incelediğini iddia eder. Mevzû bahis konu bizim İhlas suresindeki huve. Kuran’da olan böylesi kimlik sûrelerin derinlemesine incelenmediğini düşünmek istemiyor olmamızdan olsa gerek yazarımız iddiasında haklıdır diyemeyeceğiz. “İbn Arabi’nin aklına gelmeyen benim aklıma geldi efendiler” deseydi hak verirdik. Çünkü müfessirlerin Allah ismi yerine kullanıldığını kabul ettiği Kul huve’deki huve zamiri genel anlayışa göre zamir-i şan’dır. Başta kullanış sebebi ise yüceltme ve vurgudur. Yazarımız ise bu klasik yorumun yanısıra işarî bir tefsirde bulunarak bizim o ’yu alır bağlar ontolojiye. Bunu nasıl yaptığını anlatmayacağız, meraklısı öğrenmenin bir yolunu bulur en nihayetinde.

Dücane Cündioğlu’nun kapı yayınlarından çıkan Hz. İnsan kitabının ilk baskısı Şubat 2010, son baskısı Ekim 2016 yılında yapılmıştır. Kitabımız 124 sayfadan müteşekkil olup 14 baskısı mevcuttur. Tespit edebildiğimiz kadarıyla kitabın iki farklı kapak tasarımı bulunmakta, her ikisi de oldukça sade. Kitabın renklerine gelecek olursak ilki limon küfü diğeri küf yeşili. Küf kokan bir yazı bu! diyen yazara rağmen bu renklerin tesadüf olduğuna inanmak istemiyor insan.

Gelelim bu kitabı kimlere tasfiye ettiğimize. Malumdur her kitap herkes için yazılmaz. Bizce bu kitabı kafası karışıklar okumalı, fikri çeşitlilikten dolayı zihni istifrâ noktasına gelmiş olanlar yani. Sizi ikna eder mi bilemem tabi. Ancak sonda söylenmesi gerekirken başta söylenen her günah gibi yazarımızın kavrayan mısın kavranan mısın başlıklı denemesinin son paragraflarında söylediği o sözler hayat felsefesi yapılacak türdendir. Bu felsefenin faydası ise ötekileştirme hastalığından kurtulmaktır.

 

 

 

Gülzemin Bulut

İZDİHAM