2 Kasım 2021

Franz Kafka, Aforizmalar

ile onurkorkmaz

15 Şubat

Sorun şu: Yıllar önce bir gün, tabii oldukça üzgün bir halde,
Laurenziberg yamaçlarında oturuyordum. Yaşamdan dilediklerimi gözden
geçiriyordum. En önemli ya da bana en çekici geleni, bir yaşam görüşü kazanma
dileğiydi (ve -bu tabii ki onun zorunlu bir kısmıydı- yazarak bu hayat
görüşünün doğruluğuna başkalarını ikna etmekti); öyle ki yaşam yine kendi
doğal, keskin iniş çıkışlarını koruyacak ama aynı zamanda aynı açıklıkta bir
hiç, bir rüya, bir boşlukta dolanıp duruş olarak kabul edilecekti. Güzel bir
dilekti belki, ama eğer doğru dürüst dilemiş olsaydım ınu. Diyelim ki binbir
çabayla elde edilmiş üstün bir ustalıkla bir masayı çatmak dileği gibi
olsaydı, ama aynı zamanda hiçbir şey yapmamak, ama öte yandan insanların,
“çekiç sallamak onun için bir hiçti” değil de “çekiç sallamak onun için
gerçekten çekiç sallamaktı, ama aynı zamanda bir hiçti” diyecekleri bir şeydi,
bu vasıtayla çekiç sallayış daha da gözüpek, daha da kararlı, daha da gerçek,
ve ne bileyim, daha da çılgınca bir hale gelirdi. Ama bu şekilde bir dilekte
bulunulamazdı, çünkü dileği dilek değildi, bir savunmaydı sadece, hiçliğe yer
bulunması, bu hiçlik’e, ilk bilinçli adımlarını yeni yeni atmaya başladığı ama
şimdiden kendisinin bir öğresi olduğunu hissettiği bu boşluğa bir canlılık
verme isteğiydi. İşte o an gençliğin aldatıcı dünyasına bir tür elvadaydı;
gerçi gençlik onu hiçbir zaman doğrudan doğruya aldatmamıştı, ama çevresindeki
otoritelerin sözleriyle aldanmasına neden olmuştu. Ve böylece “dileğinin”
zorunluğu ortaya çıkmıştı.

Yalnız kendi kendisini kanıtlayabiliyor, tek kanıtı kendisi, tüm
düşmanları anında alt ediyor onu, ama onu yalanlayarak değil (o yalanlanamaz!)
kendilerini kanıtlayarak.

İnsanların birlikteliği şuna dayanır: İnsan, kendi varlığının gücüyle
aslında kendi içlerinde yadsınamaz olan başkalarını yadsıyormuş gibi görünür;
bu da o insanlar için tatlı ve rahatlatıcı, ama gerçeklikten, ve dolayısıyla
süreklilikten hep yoksun.

Bir zamanlar anıtsal bir topluluğun bir parçasıydı. Yüksek bir
merkezin çevresinde, inceden inceye düşünülmüş bir düzenle, askerliği,
sanatları, bilimleri ve elsanatlarını temsil eden simgesel figürler
dizilmişti. Bu çok sayıda figürlerden biri de oydu. Şimdi ise topluluk
dağılalı uzun bir süre oldu, en azından o, topluluktan ayrıldı ve kendi
yolunda ilerliyor. Artık uzunca bir süredir eski mesleği bile elinde yok,
hatta bir zamanlar neyi temsil ettiğini bile unutmuştur. Galiba asıl işte bu
unutuş bir çeşit hüzüne, güvensizliğe, huzursuzluğa, kaybolup giden
zamanların, şimdiki zamanı bulandıran, bir çeşit özlenmesine yol açıyor. Ama
yine de bu özleyiş, insanın yaşama gücünün önemli bir öğesidir, ya da belki de
o gücün ta kendisidir.

Franz Kafka

İZDİHAM