10 Mart 2016

Feyzi Baran, Semazen

ile izdiham

Kedimiz var.

Mesafeler yalancıdır. Yollar kandırır adamı. Bir yol sana çıkmıyorsa o yol niye var. Bir yol uzunluğundan utanmıyorsa niye kara.
Mesafeler yalancıdır. Yollar kandırır adamı. Bir yol sana çıkmıyorsa o yol niye var. Bir yol uzunluğundan utanmıyorsa niye kara asfaltlar bağlar. Elifi tanıdığımdan beridir sana ezberlenişim. Sana gelen yollar üç harfin dizinde; üç harf saçlarından öpmüş senin, üç harf mutluluğun olmuş.

Seni tanımak bir devrim Semazen. Seni tanımak yeni doğan bir çocuğun konuşması, kışın açan bir çiçek kadar heyecan verici, ilk mektubunu göndermenin ferahlığı göğsünde, eriyeceğinden şikâyetsiz yanan bir mum. Seni tanımak anlam bilgisi, seni tanıtmak anlatım bozukluğu, yüklem bırakmaktan korktuğum cümleler, çok çok üç nokta…

“Elifbam koynumda

gözlerin nerde semazen…

Seni bulmalıyım üç harften sonra,

üç okta konulmalı, kalbimin üzerine

üç nokta kalbine…”

Elif, be, te, se… Yok işte, senden ötesi yok. Senden ötesi üç nokta, senden ötesi sukut, senden ötesi cinayet, senden ötesi kekeme. sen yarken, senden ötesi yara Semazen.

* * *

Ay saçlarından damlar, çiçekler senden alır şavkını. Gülümsemen tatlı bir soluktur, can verir pervaneye. Canhıraş bir sukutun bahçesinde rehinse gönlündeki her dua. Her çöl ateş olur, her sahra ateş.

“Şiirim dilimde

kulakların nerde semazen…

Okumasam öleceğim, okusam yine öleceğim.”

Kınından çıkan ney seni gördükten sonra ne yapabilir ki yanmaktan başka. Ya dönmeyi bırakırsan, ya bizi bırakıp gidersen… Aman Allah’ım korkunç bir şey bu. Döndükçe yüreğime hemhal, döndükçe gönlümde ateş, döndükçe eteğinden yağan aşk, döndükçe dudağımda Vedud, döndükçe ondan yalnız istediğim sen.

“Ya Vedud, Ya Vedud, Ya Vedud…”

* * *

Baktığın kadar yaşıyorum semazen, baktığın kadar nefes alıyor, baktığın kadar kalbim atıyor. Mesela şimdi sen yoksun, kim inandıracak beni yaşadığıma. kalbimin attığına, nefes aldığıma… sadece bir cümle Semazen, bir cümle kur. Tutar onu sabaha uzatırım. Bin yıl yaşarım o vakit, bin yıl seni arar, bin yıl sende kaybolur, bin yıl seni bululurum tekrar tekrar. Sonra bir şiir yazarım, sonra bir cümle susarım.

“Sen bu kadar şiirken hangi mısra utanmaz kendinden”

susarım seni, şiir susarım…

“Duam dilimde;

Amin’im nerde semazen…

Ellerinden tut dudağımdan çıkan her sözcüğün.

seni tanımak adına lugatlarda kayıp,

seni tanıdığı için Aşk’a muhkem…”

* * *

Kelimesini arayan bir dervişin kuyudan sesi bekleyişi neyse oyum ben. Kaç damladan ezgi biçtim. Kaç damla gözlerini sayıkladı, kaç karanlık ellerini bekledi. Kuyuya bak semazen, kuyuyu dinle. Yusuf’u bekleyen kuyunun dibinde cümlelerim. Kuyunun taşlarına nakşedilmiş. Saniyelere atılmış çentikler, anlatırlar belki zamanın uzunluğunu…

“Kuyu susuz,

dudakların nerde semazen…

Ses vermesen su-sacakmış.”

* * *

Yüreğime dokun semazen, yüreğim bir boşluk. Gözlerini ödünç bırak orada. Gözlerin boşluk yuvası. Girersem kaybolacağım. Girersem kayıp bulacağım. Eteklerinden süzülen; aynadan bir gölgeyim şimdi ve bir aynanın bağırması da neyse oyum ben.

” Yere bak ve sesimi dinle semazen…

Duymasan kırılacağım…”

 

Feyzi Baran

İZDİHAM