17 Kasım 2016

Fatma İçyer, Muhammed Filmine Gittim Kalbim Titredi

ile izdiham

Çok konuşuldu çok yazıldı. Daha da konuşulacak ve yazılacak. Yok efendim çok Şiilik propagandası var.(Sende bir film çekeydin de Ehl-i Sünnet propagandası yapaydın.) Yok efendim Ebu Talip’i Müslüman gösteriyor. (Ya gerçekten iman ettiyse? Oraya ışınlandın da biz mi bilmedik?)  Yok sadece Abdulmuttalip’ten, Amine’den bahsediyor, Ömer nerede Ebu Bekir nerede? (Yav azıcık mantık peygamberin çocukluğunda Ömer, Ebu Bekir ne arar.).Yok eli gözüktü,  yandan yanağı gözüktü. (Musa’nın bütün bedenini gösterdilerde gıkın çıkmadı. O senin peygamberin değil miydi yoksa?)  Yok öyle yok böyle. Daha bir sürü eleştiri. Övgülerde var tabi. Velakin ben ne eleştirmek istiyorum ne de filmin tekniği, felsefesi, içeriği hakkında bir şeyler söylemek. Zatende iyi sayılmam bu konuda.. Ben, acizane gönül pınarlarımdan ince bir yağmurun inmesine vesile olan duygudan bahsetmek istiyorum .. Bu duyguyu bana tattırdığı için Mecid Mecidi’ye şükranlarımı sunuyorum…

Bazen hayat sadece iki duygunun başka duyguları doğurmasından ibaret gibi gelir bana. Doğmak ve ölmek. Ölmek kabullenmesi zor ama yeni bir hayatın başlangıcı olduğu muhakkak. Kime yeni bir hayata başlayacağı için kızabiliriz ki? Böyle bir hakkımız var mı? Bazende ölmek daha sevgiliye kavuşmanın diğer adı.  Ama ya doğmak? Basit bir ‘alak’ın; yumurta hücresinin, -ya da Aişe Abdurrahman’ın deyimiyle alak sevgi ve ilgi anlamındadır. İnsan sevgi ve ilgiden yaratılmıştır- kör karanlıklarda neşvü neva bulması. Düşünsenize o kadar imkansızlıklar bir araya geliyor ve insan oluşuyor ki şaşırmamak elde değil. Subhanallah. Bu yüzden hayret ediyorum dünya nüfusu nasıl bu kadar kalabalık olabilir? 7 milyar ayrı embriyo, 7 milyar ayrı sevgi… Bunun geçmişi ve geleceği…  Akıl almaz bir mucize. Bana mucize nedir diye sorsalardı tek cevabım olurdu: Bir hücrenin, daha önceden hiç olmayan bir hücrenin bir kadının bedeninde hayat bulması, oradan dünyaya tayin edilmesi derdim… Ayıpsın, daha büyüğü var diyecekler. Yok efendim kabul etmem…

Bir insan doğar ve dünya artık bambaşka bir yerdir.  Her adem bir âlem derler ya eskiler. Onu kasdediyorum. Esasında her doğum bi mucizedir demek istiyorum. Nasıl mı? Şöyle efendim:

Mesela Nur Hilal bundan 8 ay önce hiç yoktu. Onu daha önce hiç görmedik, koklamadık, sarmadık, bağrımıza basmadık… Bir gün var olacağındanda haberimiz yoktu. Abim daha önce hiç baba olmadı, ben hala olmadım, annem babanne olmadı… Rabbim sadece Nur Hilali yaratmadı onunla birlikte sevgisinide yarattı.. Bir doğum madden bir kez meydana geliyorsa bile her geçen gün artan sevgi halesiyle onlarca kez devam ediyor… Doğmanın doğurması engellenemez bir olgu…

Mesela Amine… Muhammed’i babasız aldı kucağına… Daha önce bir evlat nedir hiç bilmiyordu… Hiç annede olmamıştı… Kadındı, eşti ama anne değildi işte.. Kim demiş bilmiyorum ama ‘insanlar üçe ayrılır; erkekler, kadınlar, anneler’ … Demek  insanlığın ya da kadın olmanın farklı bir boyutuda varmış. Muhammed madden bir kez doğduysa bile sevgisiyle beraber yüzlerce kez doğdu… Ve sonra ayrılık, Amine geç buldu tez kaybetti oğlunu… Ayrılığın yakıcı ateşi hangi ananın kalbini dağlamaz ki? Peygamberine risalet görevini verene kadar kaç kere bu acıyı tattırdı Allah ona? Annesi, dedesi amcası… Acılar acıları doğurdu. Tüm bu ayrılıkların verdiği gönül terbiyesiyle risalet güneşi doğdu ki kalplerin özü aydınlandı…

Mesela sen daha önce aşk nedir bilmiyordun. Sonra bir gün geldi ve apansızın aşık oldun. Evrenin değişti bir anda. Algılarına yeni bir boyut geldi. Kalbinde başka bülbülller ötmeye başladı. Aşk doğdu sende. Vücüdunu bir kez titrettiyse kalbini defalarca titretti. Nice doğumlar oldu sende, hiç görmedin. İlk kez başka bir canlıyı kendinden çok düşünür, kendinden çok korur oldun. Annenin hiç aşık bir oğlu olmadı. Gözünün önünde eriyip giderken kızı çaresizce bakındı öylece. Arkandan geldiğinde ayak seslerinden bildin ki o sevdiğin. Rüyalarında koşupta yetişemediğinde oydu. Günlerini aydınlatan ya da karartan. Sardı sarmaladı seni. Sen sadece ilk kez aşık olmadın. Bir kez aşık oldun ve her yeni gün kalbinde ve hayatında olanlarla yeniden doğdun. Aşkın büyüttü seni bazende küçülttü… Kavuştuysan bir nasipliysen kavuşamadığında iki nasipliydin, farkettin mi? / Etmedin… Bir kez aşık olduğunu zannettin ya hani? Bilmedin sen biteviye duygular doğurdun durmadan. Sevgilinin bahçelerinde dolaştın, yemişlerinden yedin. Kavuşmanın çoskusunuda, ayrılığın acısınıda yaşadın. Hepsi öğretti sana. Hepsi durmadan doğurdu seni. Her gün yeniden yine… Ya hiç aşık olmasaydın?

Sadece ölmek mi, doğmak mı, aşık olmak mı, anne olmak mı böyle? Hem evet hem hayır. Hani Sinan hoca diyor ya sen o kararları aklınla aldın zannediyorsun ya? Yanıldın, sen o kararları hep kalbinle aldın. Kalbinle karar verdin. Aldığın her karar ya da elinde olmadan başına gelen her şey, hayatın bir veçhesini aydınlattı sana. “Hayr” nedir onu belledin dostum Bir daha hiç eski sen olmadın. Madden bir kez geldiysen bile dünyaya ölene kadar manen binlerce kez doğdun…  Kalbinde altına imzaları sıraladı… Yoksa attığın imzaları mı unuttun?

 

 

 

 

Fatma İçyer, Almanya

İZDİHAM