15 Ekim 2017

Esra Köse, Bir Cümle Bir Yemek

ile izdiham

Bir işi vaktinden önce yapmanın rahatlığıyla günü sonlandırıyorum. Akşam, yorgunluğumu alırken, beni geceye hazırlayan motivasyonu da sağlıyor. Gün şahane bir şekilde rengarenk batıyor. Önce turuncu gibi görünen gök, birkaç dakika sonra pembe mor karışımı oluyor. Yerimden kıpırdamadan, hayranlıkla onu izliyorum. Karanlık çöktüğünde, soğuk da kendini hissettiriyor. Üzerimdeki hırkaya sımsıkı sarılıyorum. Tam içeri geçecekken onu görüyorum. Selim’i.

Tanıdığı yok, dostu çok Selim. Tam bir laf cambazı. Bakışlarındaki sıcaklık, dilindeki tatlılık, düşüncesindeki cambazlık onun temel özellikleri. Kendini sevdiremeyeceği insan bulunmaz.

Mahallenin köşesindeki cafenin etrafında dolanmaya başlamış. Belli ki karnı acıktı, ona doyuracak birilerini arıyor yine. Cam kenarında tek başına oturan adamı fark etti; gri ceketi, eskiden hangi renk olduğu bilinmez, eskimis, grileşmiş pantolonu, beyaz tişörtüyle adam ona göre yalnızlığı temsil ediyor. Selim, soluk renkli giysiler giyen insanların, ruhundaki canlılığı yitirdiğine inanıyor. İşte işte, adamın yanına gidiyor:

“Size yardımcı olmak istiyorum” diyor.

Haliyle şaşırıyor Gri Eskimiş Adam. İlgilenmiyormuş gibi yapıyor. Pazarlayıcılardan biri olduğunu düşünüyor. Önüne bakıyor ve gazetesini okumaya devam ediyor. Selim başında dikiliyor. Gri Eskimiş Adam rahatsız oluyor fakat muhatap olursa kapıyı açmış sayılacağı için susuyor; konuşursa, git başımdan derse bile adamın yanından hiç ayrılmayacağını biliyor.

Selim : “Tipik bir hasta. Asla kabul etmezler..” diyor.

Gri Eskimiş Adam yerinde kıpırdanıyor. Dikkatini çekiyor bu cümleler. Gözlüğünün üstünden tek gözüyle kaşını kaldırarak ona bakıyor. Selim gülümsüyor.
‘Kabul edin. Konuşalım” diyor.
Adam kafasını kaldırıyor bu sefer. Selim amacına ulaşıyor.

“Size yardımcı olmak istiyorum. Oturabilir miyim?”diyor.

Gri Eskimiş Adam anladı ki gitmeyecek ve biraz da söyleyeceklerini merak ettiğinden Selim’i eliyle sandalyeyi göstererek buyur ediyor. Selim akıllı tabi, Gri Eskimiş Adam’ın niçin akşam akşam evde değilde burada olduğunu, niçin konuşmayı sevmediğini, konuşmak istememesindeki sebebin güvensizlik olduğunu anlıyor ve buna yol açan kişileri bakışlarında aramaya başlıyor. Bir ipucu bulursa, o yoldan konuşmayı sürdürecek. Adamı süzmeye başlıyor. Çok düz, sade biri, yüzünde, bakışında hiçbir iz bulamıyor. Adam kendini iyi saklıyor. Klasik bir yöntem olarak, hemen yüzük parmağına bakıyor. Yüzük yok ancak yüzüğün izi var. Kırk yaşlarında olan biri, uzun zaman yüzük takarsa boşansa, eşi ölse dul kalsa dahi hatırası aklından çıksa bedeninden çıkmaz.. belki ki yara, adamın kalbinde.

Öldü mü boşandınız mı?”diyor.

Adam daha fazla dayanamıyor başlıyor konuşmaya:

“Keşke ölseydi..”

Selim’in gözlerinde şimşekler çakıyor. Gri Eskimiş Adam’ın haline sevinmiyor, karnı doyacak ona seviniyor fakat yine de kendinden utanıyor. Utanç hali uzun sürmüyor tabi. Hem adamla konuşuyor, ona birçok hatıra ve hikaye anlatıyor, güya Gri Eskimiş Adam’ın yalnızlığına yoldaş oluyor; hem de adamın dalgın halinden faydalanarak yemeğini yiyor. Selim bu gece de aç kalmıyor.

Hemen her gün, onu farklı farklı insanların masasında, onların yemeklerini yahut ona aldıkları yemekleri yerken izliyorum. Selim bunca kelime, bunca hikaye ve hatıra ile kalabalık bir şehre benziyor. Şehir kadar da yorgun, telaşlı, kullanılmış görünüyor. O aslında şehre de yabancı görünüyor. Kelimeleri, şehirden kaçmak için kazdığı tünel gibi kullanıyor.

Bir keresinde benim de masamı şenlendirdi ve bana dedi ki:

“Evini kaybetme. Evini kaybedersen, her şeyini kaybedersin..”

Bana düşüneceğim bir hediye verdiği için, oyununu anlasam da o akşam Selim’e enfes bir yemek ısmarlamıştım.

Ve evime, muzaffer bir komutan gibi dönmüştüm.. o gün bugündür, eve koşarcasına dönüyorum ve kalemi özenle, tüm gücümle koruyorum.

Ben Selim’i seyrederken, hava da öyle soğudu ki soğuk ciğerlerime işledi, titreyerek, birkaç öksürük ile eve girdim. Selim ise dışarıda kaldı, şehre yabancı bir köylü gibi dışarıda.

Esra Köse

İZDİHAM