26 Kasım 2020

Elias Canetti, Kitle ve İktidar Kitabından Bir Bölüm

ile izdihamdergi

Kaçış Kitleleri

Kaçış kitlesi bir tehditle yaratılır. Herkes kaçar ve herkes kitleyle birlikte sürüklenir. Tehlike herkes için aynıdır. Bu tehlike belirli bir noktada kesifleşir ve orada ayrım tanımaz. Bir şehrin sakinlerini ya da belli bir inanca bağlı olanları ya da belli bir dili konuşan herkesi tehdit edebilir.

İnsanlar birlikte kaçarlar, çünkü kaçmanın en iyi yolu budur. Birlikte aynı heyecanı duyarlar ve birinin enerjisi diğerinin enerjisini de artırır; insanlar birbirlerini aynı yöne iterler. Bir arada oldukları sürece tehlikenin dağıldığını hissederler, çünkü eski inanışa göre tehlike yalnızca bir noktada patlak verir. Düşman birini ele geçirdiği zaman diğerlerinin kaçabileceğini düşünürler. Kaçış yolunun yanları açıktır ama karşısında uzunlamasına konumlandıkları tehlikenin hepsini birden ve aynı anda etkilemesinin imkansız olduğunu düşünürler. Hiç kimse o kadar çok kişinin arasından kendisinin kurban olacağını varsaymaz ve bütün kaçışın yegane hareketi kurtuluşa yönelik olduğundan her biri kendisinin şahsen kurtuluşa ulaşacağına bütünüyle inanır.

Çünkü kitlesel kaçışın en çarpıcı özelliği yöneliminin gücüdür. Kitle tehlikeden uzaktır ve bir yönden ibaret hale gelmiştir. Önemli olan yalnızca güvenlik hedefi ve hedefle arasındaki mesafe olduğundan, daha önce insanlar arasında var olan bütün mesafeler önemsizleşir. Daha önce hiçbir zaman birbirine yaklaşmamış olan yabancı ve son derece farklı yaratıklar kendilerini aniden bir arada bulurlar. Kaçış içinde, ara¬larındaki farklılıklar yok olmasa da bütün mesafeler yok olur. Kaçış kitlesi bütün kitlelerin en kapsamlı olanıdır. Mutlak biçimde herkesi içerir ve böylelikle sergilediği tekdüzelikten uzak görüntü, kaçakların farklı hızları nedeniyle daha da karmaşık hale gelir: Aralarında gençler ve yaşlılar, güçlüler ve güçsüzler, sırtında yükü az ya da çok olanlar vardır. Ancak bu tablo yanıltıcıdır. Bu renkli görüntü yalnızca rastlantısaldır ve yönün ezici gücüyle karşılaştırıldığında son derece önemsiz kalır.

Kaçış içerisindeki herkes kendisiyle birlikte kaçan diğerlerinin farkında olduğu sürece kaçışın şiddeti artmaya devam eder. İnsan diğerlerini ileri doğru zorlayabilir, ama kimseyi yana doğru itmemelidir; sadece kendisini düşünmeye etrafındaki insanları yalnızca bir engel olarak görmeye başladığı an kitlesel kaçışın niteliği bütünüyle değişir ve tam tersine döner; herkesin, yoluna çıkan herkesle mücadele ettiği bir panik çıkar ortaya. Bu karşıtına dönme genellikle kaçışın yönü sık sık değiştiği zaman gerçekleşir. Kitlenin başka bir yöne akmasını sağlamak içın kitlenin yolunu kesmek yeterlidir. Yolu tekrar tekrar kesilirse, kısa bir süre sonra nereye döneceğini bilemez hale gelir. Yönünü şaşırır ve kitle iç tutunumunu da yitirir. O zamana kadar kitleyi oluşturanları bırleştirmiş ve onlan kanatlandırmış olan tehlike artık her insanı diğerine düşman kılar. Herkes yalnızca kendisini kurtarma derdine düşer.

Öte yandan, kitlesel kaçış, paniğin tersine, enerjisini iç tutunumundan alır. Tek, kollara ayrılmamış ve güçlü bir nehir olarak kaldığı ve dağılıp bölünmeye izin vermediği sürece onu harekete geçiren korku dayanılabilir ölçülerde kalır. Kitle bir kez harekete geçtikten sonra, kaçışın belirleyici özelliği bir tür yücelik duygusu; ortak hareket etmenin verdiği yücelik duygusu olur. Hiç kimse diğerinden daha az tehlikede değildir ve kendi hayatını kurtarmak için bütün gücüyle koşmayı sürdürmesine rağmen diğerlerinin arasında hala belli bir yeri vardır ve bu yeri o telaş boyunca korur.

Bu kaçış günlerce ya da haftalarca sürebilir, bu kaçış boyunca kimileri ya düşmana yakalandıklarından ya da güçlerini yitirdiklerinden arkada kalabilirler. Yolda düşen her insan diğerlerinin ilerlemesi için mahmuz işlevi görür. Diğerleri, onu ele geçiren yazgıdan muaf kalmıştır. Düşen, tehlikeye sunulmuş bir kurbandır. Kaçış içinde bazıları için yoldaş olarak önemli olsa da, düşmekle hepsi için önem kazanmıştır. Düşenin görüntüsü bitkinlere yeniden güç kazandırır, çünkü onlardan daha güçsüz olduğunu kanıtlamıştır; tehlike onlara değil düşene yönelmiştir. Düşenin geride kalmakla içine düştüğü ve diğerlerinin onu hala içinde gördükleri yalıtılmışlık, bir arada olmalarının değerini kitlenin gözünde yüceltir. Düşen herkes böylelikle kaçışın iç tutunumu için büyük bir önem taşır.

Kaçışın doğal sonu hedefe ulaşılmasıdır; bu kitle bir kez güvenliğe kavuştu mu, dağılır. Ne var ki tehlike kaynağında da ortadan kaldırılabilir. Bır ateşkes ilan edilebilir ve herkesin kaçtığı şehir artık tehlike altında olmayabilir. Hep birlikte kaçarlar, ama tek tek geri dönerler ve kısa sürede her şey eskiden olduğu gibi olur. Ancak, sıcak kumlara düşen damlalarının buharlaşmasına benzetilebilecek, üçüncü bir olasılık da vardır. Hedef çok uzaklardadır, çevre düşmancadır, insanlar açlıktan ölmekte ve bitkinleşmektedir. Devrilip geride kalanların sayısı yalnızca bir, iki değil yüzlerce, binlercedir. Bu fizİksel çözülüş ancak yavaş yavaş gerçekleşir, çünkü başlangıçtaki kuvvet kendini uzun bir süre korur; bütün kurtuluş umutları ortadan kalktığında bile insanlar sürünerek de olsa ilerler. Bütün kitle türleri içinde, kaçış kitlesi en büyük inatçılığı sergileyenidir; kitleden arta kalanlar son ana kadar birbirlerinden ayrılmazlar.
Kitlesel kaçışların örneklerinin az olduğu söylenemez. Yalnızca çağımız bile bu bakımdan zengindir. Son savaşa gelene kadar ilkinin Napolyon’un Moskova’dan geri çekilen Grande Armee’si (Büyük Ordusu) olduğu düşünülürdü, çünkü bu, bütün ayrıntılarını bildiğimiz en çarpıcı örnekti: çeşitli dilleri konuşan ve çeşitli ülkelerden insanların oluşturduğu bir ordu, berbat bir kış, çoğunun yaya olarak aşmak zorunda kaldığı akıl almaz uzunlukta bir ülke. Sonunda kaçınılmaz biçimde kaçış kitlesine dönüşen bir geri çekilmeydi bu. Bir metropolden benzer boyutlardaki ilk sivil kaçış belki de Almanların 1940 yılında Paris’e yaklaştıkları zaman yaşanmıştır. Sonunda ateşkes ilan edildiği için bu ünlü göç uzun sürmemiştir; ama hareketin yoğunluğu ve kapsamı o kadar büyüktü ki bu, Fransızlar için son savaşın en önemli kitlesel anısı olmuştur.

Yakın geçmişe ait örnekleri burada sıralamak istemiyorum, çünkü bunlar herkesin belleğinde hala tazeliğini koruyor. Ancak belirtilmesi gereken önemli bir nokta, kitlesel kaçışı insanların her zaman, hatta hala küçük gruplar halinde yaşadıkları sıralarda bile bildiğidir. Kitlesel kaçış, insanların düşleminde henüz sayıları bunu yaşamaya yeterli değilken bile önemli rol oynamıştır. Bir Eskimo Şamanının görüşünü anımsatalım:

“Cennetin uzamı havada uçuşan çıplak varlıklarla, havada uçuşan, fırtınalara ve tipiye yol açan insanlarla, çıplak erkekler, çıplak kadınlarla doludur. Bu uçuşun uğultusunu duyuyor musunuz? Yükseklerde uçuşan büyük kuşların kanat çırpışlarına benzeyen bir uğultu bu. İşte bu çıplak İnsanların korkusudur. Bu, çıplak insanların kaçışıdır.”

Elias Canetti
İZDİHAM