23 Kasım 2017

Eğitim Hayatımızda Önemli Bir İsim: Mustafa Sâtı Bey

ile izdiham

A) HAYATI

Sâtı Bey, 1880 yılında Yemen’de doğmuştur. Babası aslen Halep asıllı olup, Yemen’de mahkeme reisliği yapmaktaydı (1). 15 kardeş idiler. Daha küçük yaşlardan itibaren matematiğe karşı kendisini büyük bir ilgi sarmış (2) ve arkadaşları arasında “Arşimet” lakabıyla tanınmaya başlamıştı (3). 1900 yılında Mülkiye Mektebi’ni başarıyla bitirmiş (4), ilk olarak Yanya İdadisi’nde beş yıl kadar Tarih-i Tabiî öğretmenliği yapmış, 1905 yılında öğretmenlikten ayrılarak Radkoviç ve Florina’da kaymakamlık yapmıştır. Manastır’da çıkan Neyyir-i Hakikat gazetesinde meşrutiyet üzerine nutukları yayınlandı (5). Meşrutiyet’in ilanından sonra kaymakamlık görevinden istifa etti. 1909 yılında Mülkiye Mektebi’nden öğretmeni olan Nâil Bey’in teklifi üzerine Dârülmuallimîn Müdürlüğü’ne getirilmiş, müdürlüğü esnasında Dârülmuallimîn’de pek çok şey yapmıştır (6). 1910 yılı başlarında iki ay süreyle İtalya, Almanya, İsviçre, Fransa, Belçika, İngiltere ve Romanya’yı kapsayan bir eğitim-araştırma gezisi yapmıştır. 1911 yılı başlarında bir buçuk ay süre ile vilayetlerdeki Dârülmuallimîn mezunlarının yaptıkları işleri ve faaliyetleri, karşılaşmış oldukları güçlükleri tespit etmek ve yerinde görmek amacıyla Şam,Beyrut, Adana,Konya, İzmir,Selanik ve Drama illerini kapsayan Anadolu seyahatinde bulundu(7). 1913 yılında Emrullah Efendi ile anlaşamaması üzerine DârülmuallimînMüdürlüğü’nden istifa etmiştir. 5 Ekim 1913’de çok geniş yetkilerle Darüşşafaka Müdürlüğü’ne getirilmiş, ancak kısa süre sonra bu görevinden de istifa etmek zorunda kalmıştır. 1914 Temmuzunda dört aylık bir Avrupa gezisine çıkmış, bu gezi esnasında çocuk sanatoryumları, açık hava okulları, tatil kolonileri, bilhassa Montessori usulünü uygulayan okulları ziyaret etmiş, 1915 yılında “Yeni Mektep” adlı özel bir ana okulu ve ilkokul açmıştır. 1919 yılında kendisine teklif edilen müsteşarlığı kabul etmeyerek Suriye’ye geçmiş, orada öğrenimi Arapça’ya çevirmiş, Suriye’ye Fransızların girmesi üzerine önce İtalya’ya geçmiş, oradan Irak’a geçerek Irak’ta millî eğitimin kurucularından birisi olmuştur. 1941 yılında Irak’tan da ayrılmış, 1943 yılında Suriye’de Maarif Müsteşarı olmuş, 1946 yılında Kahire’ye geçmiştir. “Ma’hat atTarbiya” (EğitimEnstitüsü)’da üç yılPedagoji ve Sosyoloji okutmuş ve burada profesörlüğe kadar yükselmiştir. 1957 yılında profesörlüğü bırakarak yalnız bir hayata çekilmiş, 1968 yılında Kahire’de ölmüştür.

Önemli eserleri şunlardır:Fenn-i Terbiye (İstanbul 1325), Lâyihalarım(İstanbul 1326), Ümit ve Azim(İstanbul 1329),Vatan İçin(İstanbul 1329). Ayrıca Türkiye’de iken,Tanin,İçtihat, Tedrisat-ı İbtidaiye Mecmuası, Muallim, Terbiye gibi süreli yayınlarda çok sayıda ve çeşitli makaleleri yayınlandığı gibi, Türkiye’den ayrıldıktan sonra da bulunmuş olduğu ülkelerde çeşitli kitap ve makaleleri de yayınlanmıştır.

B)TÜRK EĞİTİM TARİHİNDEKİ YERİ

Sâtı Bey, Dârülmuallimîn’de müdürlüğü esnasında (Nisan 1325-Mart 1328), eğitim tarihimizde emsaline zor rastlanan hizmetlerde bulunmuştur.Sâtı Bey’in Dârülmuallimîn’de yapmış olduğu hizmetleri başlıklar hâlinde vermeyi faydalı görmekteyiz.

1-Sâtı Bey, daha Dârülmuallimîn’e müdür olmadan önce eğitim ile ilgili görüşlerini çeşitli gazete ve mecmualarda yazmış olduğu yazılar ile dile getirmiş, bu yazılar ile devrin aydın ve yöneticilerinin dikkatlerini üzerine çekmiştir.Nitekim, o dönemin Maarif Nazırları NailBey ile Emrullah Efendiye sunmuş olduğu lâyihalarda Dârülmuallimîn-Âliye’de yapılmasını gerekli gördüğü reformların ana hatlarını ortaya koymuştur (8). Nitekim Sâtı Bey,Dârülmuallimîn’de yapmaya çalıştığı faaliyetlerin gerekçesini şu sözleri ile dile getirmekteydi:

“Dârülmuallimîn namına layık bir müessese vücuda getirmek için bu eski müesseseyi büsbütün bir tarafa bırakarak, onu yok farz etmek, hatta temellerini bile söküp atmak lâzım idi; Filvâki böyle yapıldı: programlar, müdavimleri, muallimler, her şey tâ esasından değiştirildi; büsbütün yeni bir plan üzerine, büsbütün bir program ile Dârülmuallimîn tesis edildi.Bugünkü Dârülmuallimîn işte bu suretle vücuda geldi (9).”

2-Sâtı Bey’e göre Dârülmuallimîn, muallim ve mürebbi yetiştirmek maksadıyla tesis edilmiştir (10). Bu nedenle Dârülmuallimîn’in bütün teşkilât ve tedrisatını bu maksada tevfik, bu gayeye tevciye eylemek lazım idi (11). Bu amaç doğrultusunda Sâtı Bey, ilk iş olarak ilköğretmen okulunu Fatih’ten Cağaloğlu’na getirmiştir (12). Bu esnada Dârülmuallimîn-i İbtidâî’de toplam 900 öğrenci bulunmaktaydı.Bu talebelerin büyük bir kısmı hiçbir imtihana tâbi tutulmadan medreselerden gelmiş talebe-i ulûmdan ibaretti.Bu talebelere rahle bile yapılmaya lüzum görülmemiş, talebe yerde hasır üzerinde oturmakta, muallimler ise ayaklarında terlikler ile derslere girmekteydiler(13).Bundan dolayı Sâtı Bey, Dârülmuallimîn’de ilk iş olarak öğrencileri bir seviye tespit sınavına sokmuş, sınav sonucunda okuldaki öğrenci sayısını 900’den 150’ye indirmiştir(14). Öğretmenleri de tenkisata tâbi tutmuş, bu tenkisatın sebebine de şu şekilde izah etmiştir:

“Muallimlerin ekseriyeti ötede beride memur idiler. Mektepteki derslerini verip memuriyetleri başına gidiyorlardı. Mektebe hasr-ı mesai ve vakit edecek muallimler bulunarak bunların yerine konuldu… Şöhret kazanmış bir çok muallimler vardı. Şöhrete ehemmiyet verilmeyerek mesleğinde yeni yetişecek gençler tercih edildi. Şekillerini almış muallimlerle meşgul olmaktan ve onların itiyatlarını değiştirmeye çalışmaktan ise şekillerini yeni mektebin yeni hayatıyla kazanacak genç ve yeni muallimlerin alınması daha muvafık görüldü (15).”

Bu sözlere paralel olarak Sâtı Bey, okuldaki niteliksiz öğretmenleri ayırdıktan sonra güçlü bir eğitim kadrosu oluşturmuştur.Bu kadroda yer alan bazı öğretmenler şunlardır:Fuat Şemsi (müdür yardımcısı ve Sâtı Bey’inMülkiye’den arkadaşı),Ali Nusret (Edebiyatöğretmeni ve Cenab Şehabettin’in kardeşi),Hamdullah Suphi, FazılAhmet,RuşenEşref; TevfikFikret(haftada iki gün Edebiyat konferansları veriyordu),Hamit(İktisat profesörü), Mustafa Suphi (Sosyoloji öğretmeni,Paris’te yüksek öğrenim görmüştü), MuallimCevdet(EğitimBilimleri öğretmeni),Eyüplü Hafız Kemal(Matematiköğretmeni), AhmetCevat (Osmanlıca öğretmeni),İsmailHakkı (GüzelYazı, Elişleri ve EğitimBilimleri öğretmeni), Mamburi (Resim öğretmeni, Lausane ÖğretmenOkulu mezunu, ressam) (16).

3-Sâtı Bey, okul bütçesine “mubassırlara” verilmek üzere konan paralarla ders araç ve gereci aldırtmış ve “mubassırlığı” kaldırtmıştır.Bunun yerine, öğrencilerin kendi kendilerini yönetmelerine ve denetlemelerine önem vermiştir(17).

4-Eğitim tarihimizde öğretmenleri ilk kez “ordu”ya benzetenSâtı Bey’dir (18). Sâtı Bey’in öğretmenleri orduya benzetmesi ve bu düşüncesini her fırsatta öğrencilerine hatırlatması; öğretmenleri dayanışma hâlinde ve topluca hareket eder görme isteğinden ileri gelmekteydi (19). Sâtı Bey, bu görüşünü şu sözleri ile ifade etmektedir:

“… Bu itibâr ile vazifeniz bir ordunun vazifesine benzer; harici ve maddî düşmanlara değil dahili ve manevî düşmanlara karşı harp ile mükellef!.. bir ordu ki düşmanların en kavi en muhaliki (öldürücü) olan “cehalet”i imha ile muvazzaf!.. Askeri ordularımız, mazide büyük muvaffakiyetler, muzafferiyetler istihsâl elde ettiler; son iki sene zarfında kişver-i hürriyet meşrutiyeti feth ettiler. Şimdi artık muzafferiyet ve fütûhat sırası muallimler ordusuna gelmiştir (20) …”

5-Sâtı Bey,Dârülmuallimîn programında Terbiye-i Bedeniye,Fenn-i Terbiye dersinin yer almasında ve bu dersin gelişmesinde büyük çaba göstermiştir. Bu derslerin öğretmen okullarının programında yer almasını şu sözleri ile dile getirmiştir:

“Muallimlik her şeyden evvel mürebbilik demektir; mürebbilik ise bir hünerdir; avukatlık gibi, doktorluk gibi, çiftçilik gibi, tüccarlık gibi bir sanattır. Bu sanatın hususi usûlleri, hususi kaideleri vardır.Muallim olmak için yalnız malumat sahibi olmak kâfi değil aynı zamanda bu usûl ve kaidelere vakıf olmak mürebbilik sanat ve mesleği için hazırlanmış bulunmak da lazımdır.

Onun için Dârülmuallimîn’de terbiye ve malumat-ı umûmiyeden başka terbiye ve malumat-ı meslekiyenin de temini lazım idi.Onun için yeni Dârülmuallimîn’in en birinci hedef-i icraatını işte bu mesele teşkil etti.Bunun için evvelemirde programlarda fenn-i terbiye ve usûl-i tedris bahislerine mühim bir mevkiî tefrit ve tahsis edildi; muallimlerin fenn-i terbiyenin usûl-i umûmiyesinden başka her dersin kavâid-i tedrisiyesini de öğrenmeleri temîn edildi (21)”.

6-Sâtı Bey,Resim ve Elişleri derslerine Dârülmuallimîn’de gereken önemi vermiş, Elişi derslerini, zihinsel ve bedensel gelişim arasındaki münasebeti sağlayan bir unsur olarak görmüştür.Ayrıca bu ders vasıtasıyla okulda kullanılacak olan materyallerin bir kısmının imâl edilmek suretiyle, bütçenin elverişsizliğine rağmen, eğitim-öğretim faaliyetlerine devam edilebileceğini de ileri sürmüş ve Dârülmuallimîn’de talebelere Elişi derslerinin okutulmasının gayesini şu sözleri ile dile getirmiştir:

“Dârülmuallimîn’de elişi tedrisatı iki gayeye tevciye edilmektedir.Müstakbel muallimleri bir taraftan memur okutacakları mekteplerde el işi tedrisine bir taraftan da o mektepler için iktiza eden vesâid-i tedrisiyenin kısm-ı azâmını bizzat imâl ve ihzâra muktedir bir hale getirmek (22) …”

7-Sâtı Bey, toplumumuzda yaygın bir kanaat olan“herkesin öğretmenlik yapabileceği” imajına şiddetle karşı çıkmıştır.Ona göre öğretmenlik özel yeteneklere ve bilgilere dayanan bir meslektir.Oysa oldukça basit görünen bu gerçek; yüzyıllardır maarifimizin ana yaralarından birisi olmuştur (23).

8- Sâtı Bey, Dârülmuallimîn’de talebelere gündelik (sosyal) olaylarla da ilgilendirmiş, öğretimde “aktüalite” (güncellik) ilkesini uygulamıştır. Günlük olaylarla ilgili olarak öğretimde ilk kez projeksiyon makinası kullanmıştır(24). MuallimCevdet,Sâtı Bey’inDârülmuallimîn’deki bu uygulaması ile ilgili olarak şunları söylemektedir:

“… efendileri şuun-ı ilmiye (İlmi olaylar) ve hadisat-ı hazıranın en mühimleriyle alakadar edecek konferanslar açmış ve memlekette ilk defa Dârülmuallimîn ve mekatib-i umûmiyede pervezkisyon (projeksiyon) tedrisat usûlünü göstermiştir(25).”

9-Sâtı Bey, okulda verilen eğitimi teorik olmaktan kurtarmak amacıyla “TatbikatMektebi” açtırmıştır.Bu mektep ile okulda teorik olarak görülen derslerin pratikte de uygulanmasına imkân sağlanmıştır.Bu mektebin ilk müdürlüğüne de İhsanSungu’yu getirmiştir(26).MuallimCevdet bu durum ile ilgili olarak da şunları söylemektedir:

“Dârülmuallimîn’de ilk defa Tatbikat Mektebi ihdas eden ve efendilere her dersin usûl-i umûmiyesini bilfiil çocuklar üzerinde tecrübe ettiren müşarünileydir.O sayededir ki memleket, münakaşa-i ilmiye ve ders-i tenkidi numuneleri ile terbiye-i ibtidâiyede mubahase ve tekşif usûllerini görmeye muvafık oldu (27).”

10-Sâtı Bey, öğretmen adaylarının sosyal ve kültürel yönden gelişmelerini sağlamak amacıyla bilimsel geziler düzenlenmesini bir gelenek hâline getirmiştir.Bu uygulama ile Sâtı Bey, öğretimde çevre gezilerine önem vermiş, tarihsel yerlere, fabrika ve kırsal alanlara geziler düzenlemek suretiyle (28) öğretmen adaylarının hem İstanbul’u etraflıca tanımalarını sağlamış hem de gözlem yapmalarına imkân vermek suretiyle bilgi ve görgülerinin artmasını sağlamıştır.

11-Sâtı Bey, Dârülmuallimîn’de öğretmenlerin sadece kendi dersleri ile değil diğer dersler ile de ilgilenmelerini temin etmiştir.Böylece hem okul dışında bir işi olan öğretmeni bu gaye ile okuldan uzaklaştırma imkânını elde etmiş, hem de öğretmenlere okulda haftada bir kez okulda nöbet tutturmak suretiyle öğretmenlerin öğrenciler ile yakından ilgilenmelerini sağlamıştır.

12- Sâtı Bey, öğretim lisanının sade olmadığını ve öğretmen namzetleri tarafından anlaşılmadığını görmüş, buradan hareketle okulda, memleketimizde tesiri pek şamil bir tarzda “çocuk edebiyatı” tesis etmeye çalışmıştır.Bu iş için de MuallimCevdet’i teşvik etmiştir.Küçük Asker, Karınca ile AğustosBöceği gibi manzumeleri çocukların anlayacağı bir dilde Dârülmuallimîn’de Edebiyat öğretmeni olanFikret Bey’e Türkçe’ye çevirttirmiştir(29).

13-Sâtı Bey, öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri konusunu ilk kez ayrıntılı olarak ele almış, bu amaç doğrultusunda uygulamalara gitmiş, yeni fikirler üretmiştir.“Muallimlerin tensik ve ıslahı” dediği öğretmenlerin hizmet içi eğitimleri için her yıl öğretmenlere yaz aylarında bir aylık bir süre zarfında Fenn-i Terbiye ders ve uygulamalarının yaptırılmasını gerekli bulmuştur (30).

14-Sâtı Bey, okulda müzik eğitimi ve öğretimine de önem vermiş, etfâl ve gençlere mahsus nezih bir musiki ihdas etmek için bestekârlara müracaat etmiş, böylece güftesi TevfikFikret’e, bestesi Zati Bey’e ait olan“ÖğretmenOkulu Marşı” onun okul müdürlüğü zamanında bestelenmiştir(31).

15-Sâtı Bey, öğretmenin görevinin sadece eğitim-öğretim faaliyetinde bulunmak olmadığını, halkın eğitilmesi ve bilinçlendirilmesinin de öğretmenin görevlerinden birisi olduğunu ileri sürerek bu husustaki görüşlerini şu şekilde izah etmiştir:

“Dârülmuallimîn terbiye-i etfâle ait olan bu hüdemat-ı muhtelifeden başka bir hizmetin ifasını kendisi için bir vazife telakki etti: bu hizmet, yeni muallimlerin halkın tenvir-i efkarına hadem muâzaları tertibine muktedir bir hale getirmektir.Filvâki bütün heyet-i içtimaiyelerde ve bilhassa bizimki gibi tarik-i terakkide pek geri kalmış, teceddüt ve inkılâb-ı hakiki devrine yeni girmiş bulunan heyet-i içtimaiyelerde muallimlere tevcih eden vezaif-i vataniye yalnız çocukların tâlim ve terbiyesine ihtimamdan ibaret değildir; onlar sin-i tahsili geçirmiş gençleri dahi umûmi bir tabir ile halkı mümkün olduğu kadar irşad ve tenvir ile de mükelleftir(32) …”

16-Sâtı Bey, Dârülmuallimîn’den mezun olan talebelerin okuldan mezun olmalarından sonra da gerek pedagoji gerekse öğretim yöntem ve ilkeleri ile ilgili yeniliklerden haberdar olmaları sağlamak amacıyla ve bilgilerinin arttırılmasını temin etmek gayesiyle DârülmuallimînKongresi düzenlemiştir.Bu kongre vasıtasıyla hem eski ve yeni mezunları bir araya getirerek onları birbirleriyle tanışma ve kaynaşma fırsatını temin etmiş, hem de gerek eski mezunları ve gerekse de yeni mezunları Fenn-i Terbiye ile ilgili hususlarda bilgilendirmiş, ayrıca eski mezunların tecrübelerinden yeni mezunların da yararlanmalarını sağlamıştır.MuallimCevdet, Sâtı Bey’in Dârülmuallimîn’deki bu uygulamasını şöyle izah eder:

mustafa satı Bey ile ilgili görsel sonucu

“Dârülmuallimîn mezunları bir kere mektepten çıkınca, ekseriyetle tevsi-i malûmata lüzum veya imkan görmediği ve bu hal terbiye için tehlike teşkil ettiği cihetle Sâtı Bey bu mahzurun def-i usulünü bulmuştur:Dârülmuallimîn Kongresi. Her mezun kongrede bir senelik mesaisini arz ve teşhire ve diğerlerinkine görüp ibret almaya mecbur olacak, yeni numune dersleri ile münakaşalı konferanslar dinleyecek idi (33).”

17-Sâtı Bey, öğretmen-politika ilişkilerini ele alıp işlemiş ve bu konuda öğretmenleri aydınlatmıştır.Sâtı Bey’e göre öğretmenlerin devlet yönetimi ve ulusal çıkarlarımıza ilgi duymaları doğaldır. Fakat öğretmenler, çeşitli düşmanlık ve kinlere sebep olan parti çekişmeleri şeklindeki günlük politikaya karışmamalıdırlar, iyi seçmenler yetiştirmelidirler(34).

18-Sâtı Bey, gerek öğrencilerinin gerekse de öğretmenlerin çeşitli konulardaki bilgilerini arttırmak amacıyla “DârülmuallimînKonferansları”nı başlatmıştır.Yine öğretmenlerin usûl-i tedris hakkındaki bilgilerini arttırmak amacıyla bir dizi konferanslar düzenlemiş, gerekİstanbul’dan gerekse de taşradan gelen muallimleri usûl-i tedris hakkında aydınlatmaya çalışmıştır.Sâtı Bey,Dârülmuallimîn’deki bu uygulamayı şu sözleri ile ifade etmeye çalışmıştır:

“Dârülmuallimîn, asıl kendisine, talebesine ait olan bu vazifelerden başka bir takım hizmetler daha ifa etmekte muvaffak olmuştur:vilayetlerden gelen elli kadar muallim ile İstanbul’dan ictimaî eden kırk muallime usûl-i tedris hakkında konferanslar vermiş, bu usûlün tatbikatını göstermiş, bu suretle usûl-i tedrisin tesir-i tâmı yolunda hizmet ile da mübahi (övünmek) olunmuştur (35).”

19-Sâtı Bey, Dârülmuallimîn’den mezun ettiği öğrencileri tayin oldukları yerlerde de izlemeye ve onlara karşılaşmış oldukları sorunlarda yardımcı olmaya ve bu sorunlardan öğretmen yetiştirmede ders almaya çalışmıştır(36).

20-Ziya Gökalp ile giriştiği kaliteli ve bilimsel tartışmalarda eğitimin mutlaka millî olmayacağını, millî terbiyenin yurtseverlik terbiyesi çerçevesini geçmemesi gerektiğini savunmuştur (37).

21-Dârülmuallimîn’de zengin bir kütüphane ile okul müzesi kurmuştur (38).

22-Sâtı Bey, yayın işlerine de el atarak,Türkiye’deki en eski ve ciddi eğitim dergilerinden birisi olan -ve bir süre sonra Tedrisat Mecmuası adıyla çıkacak olan- “Tedrisat-ı İbtidâiye Mecmuası”nı yayınlamaya başlamıştır(39). Bu dergi o dönemde 10.000 adet basılıyor ve bütün okullara gönderiliyordu.Bu mecmua 1926 yılına kadar “Tedrisat” adıyla yayın hayatına devam etmiştir(40).

23-Sâtı Bey, öğretmen okulunu yatılı hâle getirmiştir. Yine O’nun hamiyetiyledir ki Dârülmuallimîn-i İbtidâi’nin öğrenim süresi iki yıldan üç yıla çıkarılmıştır (41).

24-Sâtı Bey, gerek eski Dârülmuallimîn’de olsun gerek mekâtib-i ibtidâiyede, rüşdîye ve idâdiyede olsun çocukların ve gençlerin bedenlerinin mahvedildiğini söyleyerek,Dârülmuallimîn’e terbiye-i bedeniye tâlimlerini sokmuştur. Bu dersler için hizmete davet ettiği zat, bizde bu sanatın önde gelenlerinden birisi olan SelimSırrı Bey(Tarcan)’dir.SelimSırrı Bey’in muavinliğine de pek çok çelimsiz ve korkak çocukları canlandırmaya muvaffak olanFeridun Bey’i getirmiştir(42).

25-Sâtı Bey, döneminMaarif Nâzırı EmrullahEfendi’nin“Tûba Ağacı Nazariyesi (43)”ne şiddetle karşı çıkmış, eğitim reformunun tabiî (doğal) ağaçlara benzer şekilde yapılabileceğini, ilkokullardan başlanılması gerektiğini savunmuştur.

26-Sâtı Bey, öğretmen yetiştirme alanında göstermiş olduğu ciddi çabalar dolayısıyla tüm Türk aydınları tarafından taktir edilerek“TürkFrobeli” diye adlandırılmıştır.Onun zamanında okul, bir çokAvrupa öğretmen okulundan daha ileri bir düzeye ulaşmıştır (44).

 

* Erciyes Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Araştırma Görevlisi.

(1) Ergün, Mustafa. Satı Bey, Hayatı ve TürkEğitim Hizmetleri,İnönüÜniversitesi SosyalBilimlerDergisi.

(2)Koçer, Hasan Ali. Türkiye’de ModernEğitiminDoğuşu ve Gelişimi (1773-1923),Millî EğitimBakanlığı yayını, İstanbul 1991, s.174-175.

(3)Ülken, Hilmi Ziya. Türkiye’de ÇağdaşDüşünce Tarihi, Ülken yayınları, İstanbul 1994, s.179.

(4)Kuran,Ercüment.Bir Osmanlı Aydını, Sâtı El-Husri (1880-1868), Türkiye Günlüğü, Sayı:15, Yaz 1991, s.170-172.

(5)Ergün, Mustafa.a.g.m., s.4.

(6) Satı Bey’in eğitime ilişkin görüşleri ve Dârülmuallimîn’de yapmış olduğu hizmetleri içinBkz. Akyüz,Yahya. TürkEğitimTarihi (Başlangıçtan 1999’a), Alfa yayınları, 7. Baskı, İstanbul, Mart 1999, s.262-265; Akyüz,Yahya. Türkiye’de Öğretmenlerin ToplumsalDeğişmedeki Etkileri (1848-1940), Ankara 1978, 77-84; Öztürk, Cemil. Atatürk Devri Öğretmen Yetiştirme Politikası,Türk TarihKurumuBasımevi, Ankara 1996, s.24-25; Öztürk,Cemil. Türkiye’de DündenBugüne ÖğretmenYetiştirenKurumlar,Marmara Üniversitesi AtatürkEğitimFakültesi yayınları, İstanbul, Mart 1998, s.22.

(7)Ergün,Mustafa. a.g.m., s.6.

(8) Öymen,Hıfzırrahman. Muallim Mekteplerinin 100. Yılı, Yeni Bilgi, Sayı:13, 1 Haziran 1948, s.14-15.

(9) Sâtı:DârülmuallimînMesleği,Tedrisat-İbtidâiye Mecmuası, Cilt:1, Sayı:6, 15 Temmuz 1326, s.186.

(10)Atuf, Nafi. Türkiye Maarif Tarihi Hakkında Bir Deneme (ikinci Kitap), İstanbul 1932, s.27.

(11) Sâtı. a.g.m., s.187.

(12)Akyüz,Yahya.Türkiye’de ÖğretmenlerinToplumsal Değişmedeki Etkileri (1848-1940), Ankara 1978, s.77.

(13)Sâtı. Meşrutiyetten Sonra Maarif Tarihi, Muallim, Sayı:19, 15 Şubat 1324, s.657-658.

(14)Sâtı. a.g.m., s.659; Koçer,HasanAli. Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Problemi (1848-1967), Kadıoğlu Matbaası, Ankara 1968, s.51.

(15) Sâtı. Meşrutiyetten Sonra Maarif Tarihi, Muallim, Sayı:19, 15 Şubat 1324, s.659.

(16) Öztürk,Cemil. AtatürkDevri ÖğretmenYetiştirme Politikası,TürkTarihKurumu Basımevi, Ankara 1996, s.25.

(17) Binbaşıoğlu, Cavit. Türkiye’de EğitimBilimleri Tarihi, Millî EğitimBakanlığıYayını,İstanbul 1995, s.86.

(18) Akyüz, Yahya. TürkEğitim Tarihi (Başlangıçtan 1999’a), Alfa Yayınları, 7. Baskı,İstanbul, Mart 1999, s.264.

(19) Akyüz, Yahya. Türkiye’de ÖğretmenlerinToplumsal Değişmedeki Etkileri (1848-1940), Ankara 1978, s.80.

(20) Sâtı. DârülmuallimînMesleği, Tedrisat-İbtidâiye Mecmuası, Cilt:1, Sayı:6, 15 Temmuz 1326, s.193.

(21) Sâtı. a.g.m., s.187.

(22) Sâtı. a.g.m., s.190.

(23)Akyüz. a.g.e., s.262.

(24) Binbaşıoğlu, Cavit. a.g.e., s.87.

(25)Muallim Cevdet. Dârülmuallîm’in Yetmişinci Sene-i Devriyesi Münasebetiyle VerilenKonferans, Tedrisat Mecmuası, Sayı:32, 7 Mart 1332, s.199.

(26) Yücel,Hasan-Âli. Türkiye’de Orta Öğretim, Kültür Bakanlığı Yayınları,Ankara 1994, s.207.

(27) Muallim Cevdet.a.g.m., s.199.

(28) Binbaşıoğlu,Cavit. a.g.e., s.87.

(29) MuallimCevdet. a.g.m., s.199.

(30) Akyüz, Yahya. TürkEğitimTarihi (Başlangıçtan 1999’a), Alfa Yayınları, 7.Baskı, İstanbul, Mart 1999, s.265.

(31)MuallimCevdet. a.g.m., s.198-199; Binbaşıoğlu,Cavit. a.g.e., s.86.

(32) Sâtı. DârülmuallimînMesleği, Tedrisat-ı İbtidâiye Mecmuası, Cilt:1, Sayı:6, 15 Temmuz 1326, s.192.

(33)MuallimCevdet. a.g.m., s.199.

(34) Akyüz,Yahya.TürkEğitimTarihi (Başlangıçtan 1999’a), Alfa Yayınları, 7.Baskı,İstanbul, Mart 1999, s.264.

(35)Sâtı. DârülmuallimînMesleği, Tedrisat-ı İbtidâiye Mecmuası, Cilt:1, Sayı:6, 15 Temmuz 1326, s.191.

(36) Akyüz,Yahya. a.g.e., s.265.

(37) Akyüz,Yahya. a.g.e., s.264.

(38) MuallimCevdet.a.g.m., s.200.

(39) Öztürk,Cemil.Türkiye’de DündenBugüne Öğretmen Yetiştiren Kurumlar,Marmara Üniversitesi AtatürkEğitimFakültesi Yayınları, İstanbul, Mart 1998, s.28.

(40) Binbaşıoğlu,Cavit. a.g.e., s.87.

(41) MuallimCevdet. a.g.m., s.199.

(42) MuallimCevdet. a.g.m., s.198.

(43) Bu nazariyeye göre eğitimimizde yapılacak olan yenileşme hareketlerine ve düzenlemelere ilköğretimden değil, yükseköğretimden(Dârülfünûn’dan) başlanmalıdır.Cennetteki Tûba Ağacının kökleri yukarıda, dalları aşağıdadır. Bu teoriye göre bizim eğitimimiz de yukarıdan aşağıya doğru olmalıdır.Bu nedenle bizde öncelikle bilimsel zihniyeti kurup geliştirmek gereklidir.Bunu da ancakDârülfünûn yapabilir.Bu nazariye göre insanlığın gelişmesi ile bilimlerin gelişmesi ile sağlanabilir. Bu nazariye ile ilgili olarak ayrıntılı olarak Bkz. Akyüz, Yahya. a.g.e., s.262.

(44)Öztürk,Cemil. a.g.e., s.28.

 

 

 

İZDİHAM