13 Mart 2017

Dücane Cündioğlu, Emin Âkif Ersoy’un Hüzünlü Hikâyesi

ile izdiham

24 Aralık 1999 tarihinde yazdığım “Asker koğuşunda Kur’an Tefsir olunur mu?” başlıklı yazım müessif bir kazaya uğradı; “sekr-i savm” deyip geçelim ve merhûm Akif’in âilesiyle ilgili bilgiler verip önce kendi eksiklerimizi tamamlayalım. En önemlisi şu: Âkif merhûmun hem küçük kızı Suad (92 yaşında), hem de küçük oğlu Tahir de (83 yaşında) hayatta! Âkif’in hiç erkek torunu olmamış… Üç kızından (ikişerden) altı torunu olmuş; hepsi de kız. Gerçi onlardan erkek torunlar dünyaya gelmiş, ama ne ilginçtir ki aralarında kendisine büyük dedesinin (ÂKİF’in) ismi verilen bir tek torun bile yok! Her neyse biz, Emin Ersoy’un hüzünlü hikâyesine dönelim.

Edirnekapı’daki buluşmanın âkibetini henüz öğrenemeden karaladığım şu satırları okuduğunuz gün, Akif’in vefat yıldönümünün üzerinden bir gün, evet ne yazık ki sadece bir gün geçmiş olacak…

1) Yıl 1966… mekân Milliyet gazetesi. Anlatan Çetin Altan.

– Bir öğle sonrası. Bayram içeri girdi, “Sizi biri görmek istiyor” dedi.

– Buyursun.

İçeri traşı uzamış, üstü başı bakımsız, yaşlıca, çelimsiz bir adam girdi. Hazırolu andıran bir duruş ve hafif bükük bir boyunla:

– Bendeniz, dedi, Mehmet Akif’in oğluyum.

Bir anda ne olduğumu şaşırdım ve nasıl şaşırdım bilemezsiniz. Eski bir dostluk havası yaratmak istercesine: “Oooo buyurun buyurun, nasılsınız…” türünden bir yakınlık göstermeye çalıştım. O tavrını bozmadı: “Rahatsız etmeyeyim” dedi; “Sizden ufak bir yardım rica etmeye gelmiştim.”

Gökler mi tepeme yıkıldı; yer mi yarıldı da, ben mi yerin dibine geçtim; doğrusu fena allak bullak oldum… Ve tek yapabileceğim şeyi yaptım, cüzdanımı çıkarıp uzattım.

O, bükük boynuyla: “Siz ne münasip görürseniz” dedi.

Cinnet cehennemlerinin tüm yıldırımları düşüyordu yüreğime. “Durun bakalım neyimiz varmış” gibilerden cüzdanı açtım; içinde ne varsa çıkardım, -fazla bir şey de yoktu- elimde tuttum. Bir iki adım attı. Sanırım sadece bir 10, yahut 20 lira aldı.

– Çok çok teşekkür ederim, rahatsız ettim, dedi ve çıktı.

Aradan bir ay geçti geçmedi; gazetelerde küçük bir haber ilişti gözüme: Beşiktaş’daki çöp bidonlarından birinde Mehmet Akif’in oğlunun ölüsü bulunmuştu…

Çetin Altan böyle anlatıyor… Osman Yüksel Serdengeçti ise 8 Şubat 1967’de Emin Âkif Ersoy’un ölüsünün bir kamyon içinde bulunduğunu anlatıp feryâd etmişti sıcağı sıcağına…

Bu sefer hikâyenin karanlık kalan kısımlarını, vefatından beş yıl sonra (1972’de) kaleme alınan başka bir yazıdan istifadeyle aydınlatmaya çalışacağız:

2) “Askerliğini nefer olarak yaptı ve kıt’asında asîl bir utanma ile Mehmed Âkif’in oğlu olduğunu sakladı. Terhisinden sonra büyük şehir İstanbul’un haneberduşlarından biri oldu. Sabahçı kahvehanelerinde ve hamamlarında yatıp barındı. Yalın ayak dolaşarak şarap, ispirto ve esrar parası için hammallık yaptığını görenler vardır. 1939’da ilk defa İstanbul zâbıtası tarafından bir esrarkeş olarak yakalandı, akıl hastahanesine sevkedildi ve galiba bir suçtan bir müddet de cezaevinde kaldı. Nihayet kendisini bulan bir baba dostu tarafından Bursa’da Atatürk Çiftliği Harası’na kâhya olarak yerleştirildi. Evlendi, mazbut bir hayat sürmeye başladı. Fakat 1963-1964 yılları arasında işinden çıkarıldı. İstanbul’a döner dönmez tekrar esrara düştü. 1966 başlarında zevcesi vefat edince tekrar kimsesiz kaldı, kendisini âdeta intihar kasdıyla içkiye ve esrara verdi. 1966 sonlarında birkaç ay akıl hastahanesinde kaldı. Kasım 1966’da hastahaneden çıktığında, geceleri Tophane’de bir kamyon karoseri içinde yatmaya başladı. (Çetin Altan’ın yanına bu günlerde gitmiş olmalı.)

24 Ocak 1967’de ise o karoserin içinde ölü olarak bulundu.”

Evet, şimdi biraz durup düşünün bakalım: sizce suçlu kim?

Not:

1-)Akif’in büyük kızı Cemile Hanım’ın Bülend adında bir oğlu, Nazan ve Rezzan adında iki kızı olmuş. Bülend küçükken ölmüş, Nazan hanım ise hiç evlenmemiş. Rezzan hanımın ise üç çocuğu var: Serpil, Ayçin, Aydemir; 2) Ortancı kızı Ferda Hanım’ın Seyhan ve Nihal adında iki kızı olmuş. Seyhan hanımın bir kızı (Seda), Nihal Hanım’ın ise bir kızı (Fatma) ve bir oğlu (Ahmed) var; 3) Küçük kızı Suad Hanım’a gelince, kendisinin Ferda (doğ. 1926) ve Selma (doğ. 1944) adında iki kızı olmuş. Cevat (doğ. 1927) ise özoğlu değil; bilakis kocasının ilk eşinden imiş. Kendi çocuğu gibi büyütmüş ve yedi-sekiz sene evvel vefat etmiş. Bu arada Ferda hanımın Ali (doğ. 1957), Selma hanımın ise İlkay (doğ. 1964) adlı birer oğulları var; 4) Âkif’in küçük oğlu Tahir Bey, halen hayatta ve Ayten hanım’la (doğ. 1945) evli. Çocukları olmamış. Daha önce Gölcük’te otururken, hastalanınca ablasının yanına taşınmış.

Not: Fotoğraf Akif’in cenaze töreninden.

Dücane Cündioğlu

İZDİHAM