3 Mart 2016

Domenica Ruta, Kendim İçin Anneme Rağmen

ile izdihamdergi

Domenica’nınki, burukça da olsa, kesinlikle başkalarına anlatmayı isteyeceğiniz bir hikâye.

Şimdi siz göremiyorsunuz ama ben yaklaşık kırk beş dakikadır bilgisayar ekranında, üzerinde sadece adım, soyadım ile e-posta adresimin yazılı olduğu bir word sayfasına sıkıntıyla bakıp duruyorum. Kapağını açarken örümcek hislerimi harekete geçiren kitabın bir biyografi olduğunu öğrendim ve kitabın kapağını kapatırken baş başa kaldığım tuhaf ruh hali iyice koyulaştı, büyüdü.

Okuduğum hikâyeye neresinden yaklaşmalı, size anlatmaya neresinden başlamalı bildiremiyorum bir türlü! Herhalde aklıma ilk gelen sorudan başlamalı: Bir lanet mi aile, yoksa hediye mi? Bazen biri, bazen diğeri mi? Kızlar, dünyanın neresinde olursa olsun, annelerinin kaderini yaşamak zorunda mı? Bir insan ne için ifşa eder hayatını? İçini dökmek için? İntikam için? Öyle ya da böyle örnek olmak için? Umut vermek için? Okuyanı silkelemek, kendine getirmek, gerçekler konusunda gözünü açmak için?

Kapanmayacak yaralar

Bu soruları sorduran, Domenica adlı bir kızın, uyuşturucu kullanan ve satan, evini yeri geldiğinde bağımlılar için barınak olarak kullanmaktan çekinmeyen, sözde amcasının tacizini görmezden gelen, kendisini engellemek şöyle dursun uyuşturucunun her türünü denemeye neredeyse teşvik eden annesiyle hayatını anlattığı Kendim İçin Anneme Rağmen adlı kitap. Çoğumuzunkinden yüksek bir IQ’ya sahip, çalışkan, okulda başarılı ve hayatta çok şey olabilecek bir kızın, ancak şişenin dibini görerek yaşayabilen bir kadına dönüşmesinin (aslında belki de kaçınılmaz dönüşümünün) hikâyesi. Annesinin öldüğünü düşünmekten zevk alan bir kızın hikâyesi. Her Allah’ın günü annesinin sevgisiyle nefreti arasında sıkışmış, annesinden sadece duyarsız olmayı ve kendini mahvetmenin türlü yolunu öğrenerek büyümüş bir kadının hikâyesi.

İşin tuhaf tarafı, o alkolik kızın gün gün ayık kalmayı başararak bu kitabı yazdığını öğrenmek, hikâyenin sonunun (buruk ama) mutlu bittiğini öğrenmek yani, kitabı benim gözümde yine de bir başarı hikâyesi haline getirmiyor. Upuzun bir boşvermişliğin, yokuş aşağı bitmeyecekmiş gibi gelen bir yuvarlanmanın, insanın kendini zombileştirmesinin aktarımı sanki.

Oysa yazarı, “Bütün biyografilerin, özellikle de bir travmayla iyileşme süreci içeren biyografilerin ortak noktası, hayatta umut olduğuna dair basit bir söz vermeleridir. Umarım benim kitabım bunun ötesine geçer de, aramaya istekli olduğunuz sürece hayatta her yerde ve her zaman umut kadar güzelliğin de bulunduğu fikrini uyandırır okuyanda. Kitabımı okuyanların iyi bir hikâye dinlediklerini, başkalarına anlatmaya değer bir hikâye dinlediklerini düşünmelerini isterim” cümleleriyle anlatıyor kitabı yazmaktaki niyetini.

Domenica’nın yaraları bende asla kapanmayacak, hep kanayacak yaralarmış hissini uyandırıyor. Zerre duygu sömürüsü yapmadan, satırların arasından fırlayıp suratımı saatlerce acıtacak bir şiddetle çarpıyorlar üstelik. Yine de madem yazarı öyle iddia ediyor; o kabukların gerisinden bir sesin, insan hayatının gerçekten biricik olduğunu, insanın ebeveynini, dolayısıyla nasıl bir hayat yaşayacağını seçme şansı olmasa da, o biricikliğin bir şekilde yaşanabileceğini fısıldadığını düşünmeye, o fısıltıyı duymaya çalışıyorum. Ne de olsa Kendim İçin Anneme Rağmen’de anlattığı boktan hayatı yaşamış ve hayatta kalmış olan o. Benim hazmetmekte zorlanmam onun sorunu değil. Ayrıca Domenica’nınki, burukça da olsa, kesinlikle başkalarına anlatmayı isteyeceğiniz bir hikâye. O halde bir başarı hikâyesi.

Aslı Tohumcu
İZDİHAM