3 Mart 2016

Cenk Gündoğdu, Issız

ile izdiham
Cenk Gündoğdu’nun kitabı Issız Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıktı. 
Cenk Gündoğdu’nun, Kırmızı Kedi Yayınevi arasından çıkan ve ilk şiir kitabı olan “Issız”daki antimilitarist yaklaşımıyla şiirimizde bir “ilk”e imza atmıştır.

Militarizmin beslendiği kaynaklar, yaşattığı travma, Batı’da, aynı zamanda sert bir iktidar eleştirisine girişen teorisyenler tarafından sıklıkla gündeme getirilmiştir. Bu teorisyenlere göre militarizm, insanın önce kendi içinde ve karşısına çıkan ilk insanla geliştirmeye başladığı dialog sürecinde iktidarı somutlaştırırken yerini sağlamlaştırmayı ihmal etmemiştir.

Militarizmi etkisizleştirmenin yolunun iktidarı, iktidar olma düşüncesini devre dışında bırakmakla mümkün olabileceğine inanan bu teorisyenlerin düşünceleri Türkiye’de; “Birikim”, “Toplum ve Bilim” ve “Defter” gibi yayın organlarında da yer almış, bu yayın organlarına destek verenler de militarizmi bütün veçheleriyle sorgulamışlardır ancak; teorideki gelişmeler kurgusal eserlere, ucundan kıyısından geçenler bir kenara bırakılırsa yeterince yansıtılamamıştır.

Cenk Gündoğdu’nun, Kırmızı Kedi Yayınevi arasından çıkan ve ilk şiir kitabı olan “Issız” bu bağlamda bir “ilk”e imza atmıştır.

İkaros Yayınları’ndan çıkan ilk tiyatro eserinde de şimdiye kadar ele alınmamış bir konuyu, mülteci sorununu sahneye taşıyan Gündoğdu’nun “Radyonun İçindekiler” adını verdiği kitabı, bu kitabının arka planını oluşturmuştur.
Mülteci sorununu da okurunda antimilitarist bir bilinci canlandırmak için gündeme getiren Gündoğdu’nun şiir kitabı, bu bilinci, militarizmin gerçekleşme nedenlerinin arkeolojisine girişerek canlandırmakla kalmamış, harekete geçirmiştir.

Canlanır ve harekete geçerken “popüler” hatta “popülist” yayın organları tarafından sindirilen, sırra kadem bastırılan bilincin kendi varlığını “gerçek” anlamda konumlandırmak için, öğrenilen haberden değil, yaşanılan gerçekten yola çıkmak gerektiğini vurgulayan Gündoğdu, giriştiği arkeoloji gereği, “popüler” hatta “popülist” olmayan yayın organlarına da mesafeli yaklaşılmasının önemini ve değerini hatırlatmıştır.

Antimilitarist bir söylem geliştirirken teorik zeminde yükselen şiirin duvarı “haber verme” sorunuyla hesaplaşırken de teorinin tuğlalarıyla örülmüştür.

Bu aşamada, yirminci yüzyılın son çeyreğine doğru Fransa’da Pierre Boirdeau ve taifesinin “haber verme” mekanizmasını sigaraya çeken yaklaşımlarını dizelerine taşıyan Gündoğdu; söz konusu mekanizmanın, militarist hatta antimilitarist söylemleri de kendisi gibi sektörleştirdiğini, bu yüzden de mesafenin olabildiğince açılması gerektiğini vurgulamıştır.

Mesafeli dilin, tipik ve simetrik değil, atipik ve asimetrik bir kanaldan akabileceğini gözler önüne seren Gündoğdu’nun dizeleri, bu kanaldan akarken aklın ite kaka rasyonelleştirilmesiyle de hesaplaşmayı doğal olarak unutmamıştır.

Militarizmin, “eril müfredat”ın rahminden düştüğünü bilen Gündoğdu’nun dili, cinsiyetçiliği gözü kapalı kulak arkası ettiği için dizelerde erkek egemen söylem uç verememiş, bu dil sayesinde kadının ve erkeğin çocuk kalan dünyasına rahatlıkla girilebilmiş ve militarizmin ipliği, bu dünyanın kapısı aşındırılarak pazara çıkartılabilmiştir.

Gustav Mahler’den Carl Orf’a uzanan atonal ve polifonik köprüden geçirdiği dizeleriyle okuruna alışılmadık bir müzik resitali veren Gündoğdu, çağdaşlarından ne kadar ayrı bir yerde durduğunu; militarizm gibi bir sorunu, çığırtkan ve sulu sepken bir lirizme, içi ve dışı boş propagandaya alet etmeyerek göstermiştir.

Militarizme, sadece sessiz kalarak ya da sadece kalabalık oluşturarak değil öncelikle onu her boyutuyla “gerçek” anlamda konumlandırarak karşı durulabileceğinin altını çizen Cenk Gündoğdu’nun bu kitabı aynı zamanda; eli kalemi, duyarlılığı hiçe saymayarak daha sıkı tutan insanların “Sırça Köşk”ten değil, hayatın ortasından herkese seslendiğini söylediği için de alanında bir “ilk”e layıkıyla imza atmayı başarabilmiştir:

“uzaktan, çok uzaktan arkadaşlarım geliyor?
yorgun bir hayatla, ben yenilmekten?
uzun bir keder gibi senin yüzünde?
gezinen ve bir kayayla ağrıya tutunan o çürük?
ben, öyle uzak öyle ağrılı bir geçmiş için?
bir kahır keseriyle doğramaya koşuyorum kendimi
trenden hızlı rüzgârdan eski
gidip geliyorum, gidip geliyorum…?
kolsuz bir gömlekle?
içimdeki çıldırmaya” (güzel uçurum)

Mehmet Akif Ertaş
İzdiham