20 Aralık 2021

Bedir Acar, İçimizdeki Şeytan; Bağlılık Hasan

ile izdiham

Paul Thomas Anderson’un Magnolia (1999) filminin sonlarına doğru gökten bir anda dolu gibi kurbağa yağmaya başlar.

Her biri birbirinden mutsuz karakterlerin keşisen hikayelerin anlatıldığı filmin bu sahnesi sinemaseverlerin hafızasında yer etmiştir.

Birkaç gündür Malatya’dayım. 10. Uluslararsı Malatya Film Festivali’ seçkisinde yer alan filmleri izliyoruz. Semih Kaplanoğlu’nun Bağlılık Hasan ve Nazif Tunç’un Karınca’sı izlediğim filmler arasında.

Bağlılıkk Hasan’ı izlerken aklıma gelen bir Amerikan yerli atözü… ‘Dünyada dolmayacak iki çukur vardır, o da insanın iki gözüdür.’

Gözü doymak/dolmak bilmeyen insanoğlunun boğazına yapıştığı tabiat da mutsuz olmalı ki dünya afetlerle sarsılıyor. Sadece salgın hastalıklarla değil, yanardağ patlamaları, depremler, seller, kuraklıklar, kirlenen hava, su ve toprak… Uydu atıklarının biriktiği söylenen atmosfer bile insanın şerrinden nasibini alıp teknoloji çöplüğüne dönmüş vaziyette.

Peki, tek yaşam alanı olan dünyayı har vurup harman savuran insanoğlu kendi içindeki kirden arınmadan tabiatla barışabilir mi?

Bu soruya cevap aramak üzere yola çıkan ve Türkiye’nin Oscar adayı olan Bağlılık Hasan’da (Magnolia’da olduğu gibi) gökten kurbağa yağmasa da (dolu gibi) elmaların yağdığı bir sahne var. Bir nevi kirlettiğimiz tabiatın intikamı…

Mal-mülk hırsı uğruna başkalarının hak hukukunu ayaklar altına alan, darda kalmış insanların malına, emeğine ucuza çökmek için binbir hileye başvuran bir karı-kocanın (Hasan ve Filiz’in) hikayesi var Bağlılık Hasan’da. İncelikle işlenmiş bir senaryo ve iyi işlenmiş karakterlerin eşlik ettiği bir film…

Diyebilirim ki Semih Kaplanoğlu’nun metaforik anlatımlarının en aza indirgendiği, ya da sarih bir şekilde seyirciye sunulduğu Bağlılık Hasan, meselesini anlaşılır ve temiz bir sinema diliyle aktarıyor. Başrolleri paylaşan Umut Karadağ ve Filiz Bozok’un usta işi oyunculukları da devreye girince (uzunca süresine rağmen) sıkmadan kendini izlettiren bir eser.

Filmin kavşak noktası ise onca zaman (kendilerine bile itiraf edemedikleri) dünya hırısyla mal mülk peşinde koşan karı-kocaya Hac kurasının çıkması ve kutsal yolculuktan önce etraftan helallik alma çabaları… Bu pek de kolay olmayacaktır elbet…. ‘Hakkını helal et’ demekle her şey hal yoluna girecek mi? İçimizdedki şeytanı galebe çalmadıkça, gerçekten pişman olmadıkça, samimiyetle tövbe etmedikçe insanoğlu ziyandan kurtulacak mı? İşte film biraz da bu alanı kurcalıyor.

Daha çok mahsül uğruna tabiata zulmeden insanoğlu, bir taraftanda da hırslarıyla kendi vicdanını köreltip yalnızlaşıyor. Filmdeki tamahkar karı-koca onca mal mülkün ortasında aslında yapayalnızdırlar, arazileri verimli olsa da ruhları çoraktır, zira herkesi kendilerine küstürmüşlerdir.

Filmde karakter tahlilleri yapılırken Filiz’den çok Hasan’ın dönüşümüne şahit oluruz. Yönetmen dengeyi bu şekilde kurmuş; Filiz hırslarına mantık zırhı giydirmiş vaziyette yol alırken, Hasan karakteri vicdan muhasebesine daha yakın… Bunu en çok da ‘Seni Allah’a havale ettim, seni Allah affetsin’ diyen eski bir çalışanının sözlerinin Hasan üzerindeki tesirinden anlıyoruz. Bir de final sahnesinde son pişmanlığın fayda vermediği gerçeğinden…

Filmde en sevdiğim sahnelerden biri. Samimiyetle dökülen gözyaşının ardından gökten adeta bir uzay cismi gibi kökleriyle birlikte yere inen ve toprakla buluşan ağaç metaforu…

Bağlılık Hasan vicdanlara seslenen, mazlum insandan ve tabiattan helallik isteyen bir film.

Bedir Acar, Akşam

İZDİHAM