18 Ekim 2020

Bazı Şeyler Bileklerimi Keser

ile izdiham

Üç kadın, kendini kaybetmiş, yara bere içinde kaslarıyla, gergin kaslarıyla tuhaf danslar eden üç kadın… Ha bitti ha bitecek dediği an, kadınlar tiz çığlıklarla tekrar danslarına başlar. Yapmayın der artık yapmayın. Kendi aralarında insan lafına benzemeyen laflar ederler, o laflar birleşir daha önce duyulmadık müzikler oluşturur. Laf, müziğe, müzik dansa, dans ayine, ayin Rahm’a dönüşür. Her gün sabaha karşı dördü otuz iki geçe “Rahman-i Rahim“ diye bağırarak uyanır. Sonrası boşluk ve kusma.

Kalktı yatağından, yine ne yapacağını bilmez hareketlerle, hâlbuki her gün ne yapacağı bellidir onun, sıradanlaşmış hayatın, sıradan insanı Berber Metin. Evinin bir arka sokağında babadan kalma bir dükkâna sahip. Her sabah önce dükkânın karşı kaldırımına geçip, yeni bir hayatın içine girecekmiş de geri çekilip o hayata uzaktan bakmak niyetindeymiş gibi dükkânına bakar. Bu ritüel yetmiş iki saniye sürer. Dışarıdan görünen hayatıyla içeriden sızamayan hayatı arasında çok fark vardır onun. Evden işe, işten eve ara sıra da kahveye uğrar. Böyle bir adam neden her gece rüyasında delirerek dönen, dönen yükselen üç kadın görür. Karısı bile bilmez onun rüyasında ne gördüğünü. Her günün sabahına kusarak uyanan berber bir kocaya alışmış, şikâyet etmekten vazgeçmiştir. Karısına dahi anlatamadığı bu rüyaları kahvede anlattığını hayal eder bazen, sandalyeye çıkmış yüksek sesle rüyasını anlatıyor, mahalle halkı onu dinliyor, heyecanlanıyor, bazen alkışlar, çığlıklar duyuluyor.

Kaldırıma geçti, yetmiş iki saniye dükkâna baktı, kırmızı ışıklı, yanıp sönen, Berber Metin yazan tabelayı; ‘’Sakal 5 , Saç 10, Saç- Sakal 15 ( yıkama da dahil), Boya 25’’ , yazan dükkan camını inceledi. Kendine ait olmayan bir hayatın, nerde olduğunu bilmez tavrını takındı yine o sabah. O gece diğer gecelerden daha zor geçmiş, ayin çok uzamış kadınlar birbirlerini dişlemeye başlamış, iniltiler, can çekişler ve ardından gelen yükseliş hepsinden daha ihtişamlı olmuştu. Dükkânda, kirli akvaryumun içindeki üç balığı seyrederken genç bir erkekle bir kadın girdi içeri. Selamlaştılar, adam eski ve rengi solmuş berber koltuğuna kadın da aynanın tam karşısındaki daha yeni görünümlü koltuğa oturdu. Berber Metin genç adamın tam arkasına geçti, kafasını kaldırdı ve arkasında oturan kadınla aynada göz göze geldi, o anda rüyalarını, rüyalarındaki kadınları anımsadı, evet bu kadın o üç kadından biriydi, Berber Metin “Rahman-ı Rahim” diye kusarak bayılıverdi.

İlk bayılma olayından sonra her şey çok hızlı gelişti. Rüyasında gördüğü üç kadın, tıpkı ayinlerindeki sıraya göre birbirini takip eden günlerde berber dükkânına geldi.(Kadınlar dükkâna her seferinde aynı adamla gelir.) Üçüncü kadının da gelmesiyle her şey Berber Metin için geri dönüşü olmayan bir yola girdi. Kendi kendine konuşmaya başladı, uyumamak için geceleyin tek başına sokaklara çıktı. Bir keresinde saat üç gibi otobanda bir yürüyor bir duruyor anlamsızca geziyordu. Yarım saatte bir, bir araba geçiyordu yalnızca. Gökte berrak bir mavilik vardı. Sokak lambalarının ışığı asfalta değiyor, yansıması gözlerini alıyordu. Yalnızca gökyüzünü görmek istediği için sokak lambası olmayan yollar aradı sabaha kadar, bulamadı. Arada bir kadın gölgeleri görüyordu, sonunda rüyalarından kaçamayacağını fark etti. Gölgeleri takip etti, onlar gezindi Berber Metin de onlarla gezindi. Yine böyle bir gecede gölgelerin peşinden gitmiş yolunu kaybetmiş, yolunu kaybettiğini fark edememiş, günlerce yürümüştü. Mahallede herkes onu aramaya koyulmuştu, beş gün sonra Berber Metin çıkagelmiş, hiçbir şeyden haberi olmadan dükkânını açmıştı.

‘’Ben Berber Metin uzun zamandır gördüğüm rüyaların etkisiyle hayatımın içinden çıkılmaz bir hâl aldığının farkındayım. Tedavi gördüğüm hastane gibi bu yerde iyice her şeyi kaybettiğimin de farkındayım. Ama yapılacak en mantıklı şey buydu. Ne zamandan beri bu rüyaları gördüğümü hatırlamıyorum, uzun yıllar oldu sanırım, bin yıl kadar, daha fazla da olabilir. Bin yıl buna nasıl dayandığımı bilemiyorum. Ama artık bütün bunlara son vermenin zamanı geldi. Kendi elimle ölümüme sebep olacağımı aklımdan geçirmezdim. Bu bir intihar mektubu değil, öyle anlaşılmasını istemem. Yalnızca düşüncelerimin gerçek olup olmadığını anlamak için yazıyorum bunları. İntihar demek istemiyorum bu yapacağım eyleme. ( İntihar, Arapça bir kelime olup ‘’nahr’’ kökünün Arapça mastar infi’âl kalıbına koyulmasıyla oluşturulan bir fiildir. Kelime anlamı olarak intihar, bir hayvanı boğazlayarak öldürme anlamına gelir. Günümüzde bu kelime anlam itibariyle, kişinin kendi kendine ölümünü gerçekleştirmesi olarak kullanılmaktadır.) Ben ise ölümümü gerçekleştirmek niyetinde değilim, yalnızca öldükten sonra rüya görmeyeceğimi düşünüyorum. Niyetim ölmek değil rüya görmemek. Yapacak başka hiçbir şeyim kalmadı, bununla baş edemediğimin farkındayım. Ölmeyi seçtiğim için lanetleneceğimi biliyorum, ama bu artık umurumda değil. Ölümümü nasıl gerçekleştireceğimi de planladım. Bu odada tahta döşemelerin altında bir kitap buldum ve kitapta Beşir Fuad diye bir adamla tanıştım. Kitapta çok kısa bir mektup var, Beşir Fuad’ın ölürken yazdığı son satırlar. Aynı onun yaptığı gibi ölürken neler yaşadığımı deneyimlemek ve yazıya geçirmek istiyorum. Daha öncesinde kitabı ve şu an yazdıklarımı yok edeceğim. Geriye yalnızca ölürken neler hissettiğim kalacak.’’

Hayatın bilinmeyen yönlerini keşfetmeye çıkmak gibiydi her şey. Bir gün bütün bu olanlar sonlanacaktı ve geriye sadece mezarlıklar kalacaktı. Ama biraz farklı oldu bu durum. Bir mezarlık değildi mekân, yalnız bir mezar. Yani toplu hâlde çürümeye layık görülmeyen bir ölüm söz konusuydu. Berber Metin’in ölümü böyle bir ölüm oldu. Mudanya’da ıssız bir tepeye layık görüldü çürüme olayı. Dükkânı lanetlendi, bütün eşyaları yakıldı, balıkları öldü, karısının nereye gittiğini bilen olmadı. Geriye yıllarca dilden dile dolaşan Berber Metin efsanesi kaldı yalnız.

Hazal Demiral

İZDİHAM