28 Ekim 2017

Ayla’ya Sahip Çıkan Sinema

ile izdiham

Her daim bütçesizlikten kırılan Türk sinemasının hayal gücü ay sonunu getirmeye çalışan bir memurunkine benzer; yani yoktur! Hal böyle olunca, “yaşanmış” hikâyelerin filmleştirilmesi bile düşünülemez zira yapımcı için bunlar hep para tuzağıdır! Aşk desen bir jön ve âşık eden güzel bir kadından fazlası gerekmez. Aksiyon mu lazım; Yeşilçam zamanlarında kaçakçılar, şimdilerde mafyöz tipler… Bağımsız sinemaya uzandığınızda ise bunalmış bir başrol, yakılmış bir sigara ve puslu manzaraya bakan bir cam önü yeter. Alın size Türk sineması…

Kore savaşını ve oradaki Türk birliğinin macerasını yürek ısıtan bir öyküde birleştirerek seyirciye sunma hevesinde olan Ayla, bu tuzaklara düşen bir yapım değil çünkü ekip ne çektiğinin farkında ve sponsorluklardan da güç alarak özenli bir prodüksiyona imza atıyor. Filmi izlemeden önce hakkında bazı eleştiriler duymuştum; “Kore’deki sekansları Kilyos’ta çekmişler” gibi kelamlar ediliyordu. Açıkçası ilk duyduğumda da anlamsız gelmişti zira sinema bir illüzyondur ve zaten “orası” sandığımız pek çok yer aslında başka bir yer. Bu eleştiriye göre Alien filmlerini çekmek için de başka gezegenlere gitmemiz gerekiyor! Asıl soru şu olmalı; Kilyos, Kore’ye dönüşmüş mü? Bence fevkalade şekilde başarılmış bir şey bu.

Sultan filminin mahallece sinemaya gitme sekansında Adile Naşit yanındakilere telaşlı bir hevesle seslenir; “Kızlar Ferdi’nin yeni filmi gelmiş, İnşallah çok ağları!” Dünyada “ağlamak” için sinemaya giden kaç millet vardır acaba? Evet, biz kesinlikle onlardan biriyiz ve Ayla filmine giderken yanınızda bir paket mendil taşımanızı tavsiye ederim zira bu filmin hikâyesi ağlatıyor! Ayla’yı rahatlıkla, “Babam ve Oğlum’dan bu yana en çok mendil ıslatan film” olarak tanımlayabiliriz. Çetin Tekindor’u görünce refleks olarak ağlama ihtiyacı hâsıl oluyor ancak bunu ucuz bir numara olarak görmeyin, evet filmin seyircinin duygularını yükseltmek adına durumu sömürdüğü, gerçek hikâyeden çıkıp durumu dramatikleştirmek için çaba gösterdiği pek çok sekans mevcut ama bir askerin sahip çıktığı yetim çocuk fikri oldukça naif bir şey zaten.

Ayla filmi izlenmeyi hak eden, ulusal sinemamızın ucuz gişe komedilerinden dahası olduğunu ispat eden güçlü bir film. Ayrıca asıl karakterleri “astsubaylar” olan film olarak nadir bir örnek. Bir “seyirci filmi” olması sebebiyle eleştirmenler tarafından ciddiye alınmayacak olması onu kıymetsiz ilan etmeye yetmiyor. Yönetmen koltuğunda oturan Can Ulkay, hikâyeyi elinden kaçırmayarak ilk denemesinde tatminkâr bir sonuca yol açıyor. Yiğit Güralp’ın senaryosu da oldukça katmanlı ve keskin dönüşlere sahip. İnsanların değişen durumlara göre nasıl şekillendiklerini başarıyla aktarmış.

Oyuncu kadrosuna baktığımızda ise gördüğümüz şey şu; İsmail Hacıoğlu, Ali Atay ve Kim Seol filmin asları… Ali Atay, Mecnun karakterinden çıkmamaya yeminli olsa da filmin en dikkat çeken oyuncusu o oluyor. Kademeci astsubay Sadık rolünde izlediğim Caner Kurtaran ise kendi sekanslarının neşesi. Ayla’ya sahip çıkan Süleyman astsubayın eşini oynayan Büşra Develi de müthiş oynuyor.

Toplamda, Türk ve Koreli oyuncuların uyumlu performanslarıyla geçmişten çıkıp gelen bu yürek ısıtıcı hikâye bu topraklarda yaşayan insanların Anadolu gibi kadim ve merhametli bir yüreğe sahip olduğunu gösteriyor ve bu açıdan önemli. Filmin güçlü bir duygusu var; Türkler kendi topraklarından çıktıklarında yetim ve öksüz hissederler ve kendileri gibi olanlara sonsuz bir merhametle bağlanırlar. Bu duygu seyirciye kolayca geçiyor. “Bizim Kore’de ne işimiz vardı, neden onca şehit verdik” diye soranlardan biri de benim elbette ama savaşın içinde büyüyen bir çiçek olan Ayla’nın hikâyesi harika bir film fikri! Darısı yine aynı savaşta unuttuğumuz kahramanlardan biri olan Muzaffer Erdönmez’in başına… Onun hikâyesi de Ayla gibi özenli bir prodüksiyona kavuşsun ve ruhu şad olsun isterim.

Son olarak; Ayla’da Hollywood tarzı bir hikayeleştirme mevcut ama bunu kınamak yerine daha iyisini yapmaları için cesaretlendirmek gerekir. Bir zamanların meşhur Hollywood taklitçilerinden olan güney Kore sinemasının geldiği nokta göz kamaştırıyor.

 

 

 

Murat Tolga, beyazperde

İZDİHAM