7 Mart 2016

Atakan Yavuz Mimari Hakkında Yazdı

ile izdiham

“Ah kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”

Mimari, zihin ve duygu durumunu doğrudan etkileyen bir “sanat” türü aslında. Duvarların, kirişlerin, kapıların, odaya giren ışığın psikolojisi neyse konuğa da onu telkin ediyor. Binaların da bir psikolojisi oluşuyor zamanla. Hem onu yapan mimarın ruh dünyasından ve dünyaya karşı aldığı tavırdan hem de malzemesine yani toprağına yaklaşımından, âlem tasavvurundan, ontik duruşundan bir şeyler sirayet ediyor konuğuna. Mimari projesini Turgut Cansever’in çizdiği bir binadayım. İnsanın mimari eliyle ruhen nasıl sıkıştırılabildiği ya da ferahlatılabildiğini anlamak için iyi bir fırsat aynı zamanda bu binayı görmek. Cansever’in deyişiyle “Şehirlerimizde tevazu, saygı, dikkat, itina, zarafet v.s. gibi değerler yerine gösteriş, kudret, saygısızlık, hoyratlık, etkileme isteği gibi tavırları temsil eden mimari ifadeleri” tercih etmenin sonuçlarını kıyaslamak için de bir imkân. Bence böyle bir binadan çıkarak hayata karışan bir insanın eşyaya, insanlara, tabiata karşı tavrı; kudretin, hoyratlığın, gösterişin mimari temsili olan gökdelenlerden çıkan insanınkiyle aynı olamaz. O binayı planlayan mimarın malzemesine karşı olan yaklaşımı, çağın o binada ikamet edecek, çalışacak olan insanlara yaklaşımının bir habercisidir aslında. Bir defa yüksek katlı bina, ev ve mahalle kültürünün reddine dayanır. Bizim düşünce evrenimizi oturduğumuz evi tasarlayan mimar belirler aslında. Geleneksel Türk Evleri insanları bir araya getirmeyi, toplamayı amaçlarken, modern mimari ev sakinlerini ayırmaya, yalnızlaştırmaya ve içe kapanmaya teşvik eder. İnsanın cemiyetteki yerini/değerini anlamak için mimarinin geldiği noktaya bakmak yeterli.

Bu binadaki önemsiz gibi görünen ancak kaynağındaki insan ve varlık anlayışıyla soylu bir zarafet timsali gibi duran bir ayrıntıdan bahsetmek istiyorum. Binada kapı otomatiği yok. Yani zile bastığınızda o soğuk, o “sen de nereden çıktın” imasını veren kapı otomatiği bulunmuyor. Çünkü Turgut Cansever’ e göre misafiri bizzat karşılamak esastır. Çünkü ona göre mimari sadece teknik değil etik ve ontolojik bir meseledir. Akademik bilginin yanında zühdün de ürünüdür.

Evlerle aramız açılıyor; kendimizle aramız açılıyor. Bize kendimizi değerli, muhatabımızı saygıdeğer hissettirecek olan evlerimizdir biraz da. Evin şiiri tükenince insanın ki de tükeniyor. Yeni evlerde, bu hercümerç içinde, Gülten Akın’ın bir dizesiyle söylersek “kimselerin vakti [olmuyor] durup ince şeyler anlamaya”

Mimar Sinan, “Fakir Sinan” olarak atarmış imzasını. Bunu nerede okudum? Birkaç mühendise sordum, böyle bir şey duymadıklarını söylediler. Cemal Süreya’ nın “Teknokratlar” şiiri geldi aklıma:

Bütün mimarlar yüksek, mühendisler de
Bir sen kaldın alçak mimar, ey Sinan Usta

Poz vererek çıkacaksın bu merdivenleri

İş çıkışı Fındıklı’da gökkuşağı renklerine boyanmış merdivenin önünden geçiyorum. Her geçişimde kamera önünde poz veren yerli-yabancı insanlar görüyorum. Kanuni Sultan Süleyman’ın hasta oğlu Cihangir için yaptırdığı Cihangir Camii’nin o muhteşem manzarasına ulaşmak için Meclis-i Mebusan Caddesi’nden en kestirme yol burası aynı zamanda. Padişahın şiire düşkün olan ince ruhlu oğlu için ölümünden sonra yaptırdığı çifte minareli camii yandığı için II. Abdülhamit tarafından yeniden yaptırılmış ve semte de adını vermiş. Sokakların türlü renge boyanması, bir Akdeniz havası getiriyor şehre. Ama son geçişlerini başka bir şey, bir huzursuzluk duygusuyla geçmeye başladım bu merdivenlerin önünden. Bu çok renkliliğin de psikolojik bir üstünlük duygusuyla ‘dayatıldığı’ yöndeki bir sezgi diyelim buna. İtiraz edeni çok sesliliğe, çok kültürlülüğe v.s. karşı olduğu gerekçesiyle tarihin tozlu raflarına gönderen Cumhuriyet elitinin seçkince diline yakın bir hava. Çok renklilik de bir dayatma şeklini alınca rengi soluyor sanki. Geriye tek bir renk kalıyor. Slogan dilinin o boz rengi.

Atakan Yavuz, Kaynak:Gerçek Hayat
İZDİHAM