14 Şubat 2017

Aslı Arıcı, Bilim Kurgu Sineması Işığında “Dünyalar Savaşı” Filminin İncelemesi

ile izdiham

Bilim kurgu filmi, sıklıkla fütüristik uzay mekikleri, robotlar veya diğer teknolojiler eşliğinde; dünya dışı yaşam formları, yabancı gezegenler ve zaman yolculuğu gibi hayali fenomenlerin spekülatif ve bilime dayalı tasvirlerini kullanan film türüdür. Bilim kurgu filmi, geçmişten günümüze siyasal ve toplumsal konularda toplumsal eleştiri yapma ve “bizi insan yapan şeyin ne olduğu” gibi felsefi konuları araştırma amaçlı olarak sıklıkla kullanılan bir film türü olmuştur.

 

Dünyalar Savaşı (War Of The Worlds)

Yönetmen: Steven Spıelberg

Oyuncu: Tom Cruıse

Bilim kurgu sinemasının tipik bir örneği diyebileceğimiz bir film: Dünyalar Savaşı. Film eşinden boşanmış, sorumsuz olduğu her halinden anlaşılan bir babanın(Ray), hafta sonu tatili için çocuklarının eski eşi tarafından evine getirilmesi ile başlıyor. Buraya kadar her şey oldukça normal görünüyor. (Modern zaman toplumlarının en elim hastalıklarından boşanma ve ikilemde kalmış, 3 ebeveynli çocuklar. Evet, maalesef bu görüntü artık bize normal gelmeye başladı.)

Filme dönecek olursak, çocuklarıyla iletişim kurmakta zorlanan (Ray), oğlu Robbie’nin evden izinsiz ayrılmasıyla kendini dışarı atar. Tam da bu sırada anormallikler başlar. Tüm fizik kurallarını alt üst eden, saçma sapan bir fırtına kopmaktadır dışarıda. Kahramanımız ve çocuklarının başı derttedir. İşte klasik bir “İsaac Asimov Gökten gelen tehlikesi” durumları baş gösteriyordur. Ama post modern bir üslupla…

Ardı ardına çakan şimşeklerle yeryüzüne inen bazı yaratıklar, insanlara karşı korkunç bir soykırım başlatırlar ve dünya işgal altındadır artık. Ve bu yaratıklar yer altına çok önceleri gömdükleri üçayaklı dev makinelerine binerek dünyaya saldırıyorlardır.

Şimdi, normal zamanda bile çocuklarının sorumluluğundan kaçmış olan Ray; kızı Rachel ve oğlu Robbie ile bu korkunç savaşın tam ortasındadır. Acımasız, insan yutan robotlar ve onların efendileri uzaylılar yetmezmiş gibi babalarına karşı güvensiz çocuklarıyla da içsel bir mücadele başlıyordur Ray için. Bu kopuk aile, bu mücadele sırasında mecburen de olsa birbirlerine güvenmeyi ve hatta birbirlerini sevmeyi öğrenirler.

Bilim kurgu sinemasının toplumsal eleştiri yapmaktaki mahareti bu filmde fazlasıyla kullanılmış. Ki incelemenin başından beri bahsettiğim gibi bu film özde, giderek artan boşanma olaylarının bir eleştirisinden başka bir şey değildir. Hatta uzaylıların kullandığı tripotlar, yani üçayaklı makine canavarlar, adeta evlenen annenin eşiyle üçe çıkan ebeveyn sayısını anlatır gibidir. Çocuk gözüyle bakmayı başarabilirsek tabii… Yani çocukların yaşadığı o 3 ebeveyn acısını, tripotların dehşetiyle büyüklere göstererek,” çocuklarınızı kendi elinizle, nasıl bu dehşete terk edersiniz?” sorusu yöneltiliyor gibidir.

Filmin bir yerinde ise çocuklarının sorumluluğunu tamamen hissetmiş olan Ray için başka bir kriz vardır. Oğlu Robbie babasına güvensizliğinden belki de, gidip tripotlara karşı savaşmayı istemektedir. Ve Ray karşısına dikilip bu istediğini söyleyen oğlunun büyüdüğünü fark eder ve kararına saygı duyar. Bu da Ray için bir dönüm noktasıdır. Buradaki toplumsal mesaj yeterince açık sanırım. Ve Robbie babasından ayrılarak savaşmaya gider.

En ufak bir kaos ortamında birbirine düşen insanları da gösteren bu film, birbirine yabancılaşan toplumun, etrafındakilere karşı güvensizliğini de en çarpıcı bir üslupla işlemektedir. Hatta kendisine yardım eden, sığınağını onunla paylaşan yarı deli bir adamı, kızına zarar verebilir endişesiyle etkisiz hale getirir Ray. Bu kargaşada yaptığı bu korkunç şey için ona kızamayız bile. Çünkü kızını korumak zorundadır.

Göndermeleri bunlarla sınırlı kalmıyor yönetmen ve senaristin. “Başa taş”  tadında bir de medya eleştirisi yapıyorlar. Şöyle ki: Üç gazeteci, Ray ve çocuklarının sığındığı yerin civarına düşen bir uçaktan, yiyecek bir şeyler alma çabasındadırlar. Ray onları uçak kazasından kurtulan birileri sanıp yardım için yaklaştığında, çektikleri görüntüleri dünyaya duyurmak için kanal arayan haberciler olduklarını anlar. Ray’e şehirde yaşanan dehşetin ayrıntılarını anlatırlar. Her yer işgal altındadır. Gazeteci kadınla Ray arasında geçen şu son diyalog manidardır:

Kadın: Yoksa sen uçakta mıydın?

Ray:  Hayır.

Kadın: “Yazık, iyi bir haber olabilirdi.

Filmin bu kısmında, bu dehşet içinde medyanın takındığı pervasız tavrı göstererek, yaşananlara insanlık açısından değil de sadece haber malzemesi gözüyle bakan gazetecilere çok güzel bir gönderme yapılmıştır.

Filmin son kısmında yaşanan şu olay ise bize çözüm yolunu gösterir nitelikte. Şöyle ki:  Kahramanımız Ray, kızı tripot tarafından ele geçirilince, canından geçerek kızını kurtarmak için tripotun dikkatini çekip, yakalanır. Tripotun içinde bir sürü insan vardır ve panik içinde ölümlerini bekliyorlardır. Rachel da oradadır ve şok halindedir. Bu arada tripot bir diğer kurbanını almak için içeriye kollarından birini uzatarak Ray’i kavrar ve içine çekmeye başlar. Ray de elindeki bombaları kullanmak için buna izin verir. İşte burada takım ruhu işlemeye başlar. Ray içeriye bombaları yerleştirdikten sonra orada bulunan herkes Ray’i içeriden çıkarmak için kolundan tutup çekerler. Ray’i tripottan kurtarırlar. Ve bomba içerde patlar. Tripot alt edilmiştir. O birlik ruhunun bir semeresi olarak da herkes kurtulur.

Filmin sonunda çözüm yolu işte böyle sunuluyor. Hatta bu konuda oldukça iddialı bir “başka yolumuz yok” vurgulaması yapılıyor.  “Tek başına mücadeleyle değil, ancak hep birlikte yapılacak bir mücadele ile bu tripotların hakkından gelebiliriz.” “Yani en başta, aile ruhunu yeniden kazanmamız lazım ki, toplum şuurumuz yeniden hayat bulsun.”  Filmde alt metin olarak değil, bire bir şekilde bu vurgunun yapıldığını görüyoruz. Ve vurgu şöyle devam ediyor: “Bize düşen sadece bu ruha sahip çıkmaktır.”  Çünkü filmin sonunda bir kafa sesinden, Allah’ın bilgeliği ile bu dünyaya zarar vermek isteyen dış güçleri etkisiz hale getirecek minicik organizmaları zaten yarattığını duyuyoruz.  Rachel’ın, filmin en başında eline batan kıymıktan bahsederken Ray’e söylediği gibi: “Senin onu çıkarmana gerek yok. Zamanı geldiğinde vücudum onu dışarıya atacaktır.”

Yolculuğun sonuna geldiklerinde Rachel ve Ray’i bir sürpriz bekliyordur. Tripotlar bir şekilde ölüyorlardır. Tıpkı kafa sesinin dediği gibi.

Ve filmin sonunda Ray söz verdiği gibi kızı Rachel’ı annesine sağ salim getirir. Rachel annesine doğru sevinçle koşarken evden birisi de Ray’e doğru koşar. Bu oğlu Roabbie’dir. En güzel kısmı da artık Ray’e baba diyordur. Yani aile mefhumu canlanmıştır.

Bu filmle de anladığımız gibi, kocaman makineler, uzaylılar gibi inanılması güç unsurları kullanan bilim kurgu türü hiç de gereksiz değil. Çünkü bize zarar verebilecek asıl unsurları ya da bizi biz yapan değerlere sahip çıkmazsak başımıza gelebileceklerin, en etkili anlatımı ancak böyle olur diye düşünüyorum. Sinemada aksi bir kullanımla, yani gerçek hayat formunu kullanarak bu filmdeki toplumsal mesajlar verilmeye kalkılsaydı, hayat bilgisi dersleri kadar sıkıcı bir film ortaya çıkardı. Ne kadar yavan ve katlanılması güç.

Aslı Arıcı

İZDİHAM