5 Mart 2016

Arno Gruen, Normalliğin Deliliği

ile izdihamdergi

 

Murat Belge, Arno Gruen “Normalliğin Deliliği” adlı kitabını yazdı.
Pek tanımadığım bir yayınevinin, Çitlembik Yayınları’nın çıkardığı bir kitap elime geçti. Adı “Normalliğin Deliliği”. Bir de alt başlığı var: “Hastalık Olarak Gerçekçilik – İnsandaki Yıkıcılık Üstüne Bir Kurum”. Alt başlıktaki “Hastalık Olarak Gerçeklik”, özellikle hoşuma gitti. Biz solcular, yıllarca, ‘reel -sosyalizm” diye adlandırılan bir şeyin ne olduğunu ve nasıl böyle olduğunu anlamaya çalışarak yaşadığımız için, kavram oldukça âşina.

“Sosyalizm dediğin işte bu kadar bir şey” demek istiyorlardı bu adı bulup beğenenler, “Daha iyisini arama!” Peki, niçin aramayayım? Bunu sorsan, herhalde, “Zaten ‘insan’ dediğin de bu kadar bir şey” diye cevap verirlerdi. “O da, daha iyisine layık değil”. İyi ama, adam oturduğu yerde otururken “Haydi devrime!” diye ayaklandırdınız, şimdi de böyle muamele ediyorsunuz. Bunun içinde ‘akıl’ diye bir şey var mı?

 

Doğal olan ne?
Ama bu ‘normal’. Olanı beğenmemek söz konusu ‘reel – sosyalist’ toplumlarda ‘anormal’ sayılıyordu; böyle davranan insanları yakalayıp psikiyatrik kurumlara kapatıyorlardı. Çünkü bu durumdan ancak bir akıl hastası şikayetçi olabilirdi.

‘Norm’ kökü Latinceden geliyor. Norma, marangoz âletlerinden biri. Türkçesini bilmiyorum, ama cetvel gibi kullanılan bir kare âlet vardır, işte o. Yani ölçme işini yapıyor, sınırları, kuralları belirtiyor. Standart anlamına geliyor. İsim hali norm, ta 19. yüzyılın başlarında girmiş İngilizceye, ama sıfatı, yani normal eskiden beri var. Başlangıçta onun da geometriye ilişkin anlamları varken, zamanla ‘olağan’ ya da ‘kurala uygun’ anlamını yüklenmiş. İnsanoğlu bir ‘norm’a, bir ‘kod’a göre yaşayacak; başka yolu yok.
‘Deli’ dediğimiz kişiler de bizim geçerli görmediğimiz bir koda uyarak yaşıyorlar, onun için ‘deli’ diyoruz (daha nazik kelimeler bulmadan önce öyle diyorduk). Ünlü fıkradaki adam, kendisinin bir darı tanesi olduğuna inanıyor, onun için de tavuk gelip yiyecek diye korkuyor.

E şimdi sahiden darı olsa, darılık koduna göre pekâlâ mantıklı davranıyor. Sorun, kodun yanlış olmasında.

İyi ama kod geleneğe, göreneğe göre de belirleniyor, biçimleniyor. Bu geleneklerin, göreneklerin hepsi de mantıklı mı, akılcı mı? Çinli kadınların ayaklarını küçültmesi ya da Doğu Afrikalı kadınların dudaklarını büyütmesi mantıklı ya da akılcı bir şey mi? Bu alışkanlıklara temel oluşturan maddî koşullara göre muhtemelen öyle.

Daha sıradan durumlarda da ‘normal’ dediğimiz pek çok şey aslında hiç de ‘normal’ değil. Normal, ‘doğal’ın üstünde bir baskı öğesi olabiliyor. Ama doğal olan ne, onun da ayrıca analizine girmek gerekir. Bu kavramların hiçbiri masum değil; hepsi söylediğini iddia ettiği şeyden farklı bir başka şey söylüyor.

 

Kodların çatışması
Onun için de bütün bu kelimeler; normal ya da doğal ya da gerçek ve şimdi aklıma gelmeyen bütün yakın anlamlı kelimeler, kavramlar, bir ‘egemenlik kurma’ çabasının faydalı araçları haline gelebiliyor. Sık sık geliyor da. Egemenliği, “Bu normaldir“ diye kuruyorsunuz.

Bazan, gene bu yöntemle, insanları normal ya da sağlıklı olmaktan çıkarıyorsunuz. Birinin kendi normali varken siz onun önüne başka bir ‘norm’ koyuyorsunuz. Kodlar, normlar çatışıyor, o ‘biri’ bunun içinden çıkamıyor.
Sonuç, şizofreni.

Ronald David Laing’in anlattığı gibi, birçok durumda bununla da karşılaşabiliyoruz. Yani normal deyip normal olduğuna inandığımız durum, her zaman o kadar da normal olmayabilir. Normal bir dünyada, normal olduğuna inandığımız bir düzende yaşamaya ihtiyacımız var; ama ‘normal’ dediğimiz şey her zaman normal değil. Olmayınca, “Normalliğin Deliliği” devreye giriyor.
Bu kitap daha çok toplumsal psikoloji çalışmış birinin elinden çıkmış, sanıyorum. Ya da en azından ‘normal’e bakışında en çok ‘politik’in açısını kullanıyor. Politik deyince de ast-üst ilişkisini gözetiyor, normal kavramının üst tarafından asta ne gibi biçimlerde empoze edilebileceğini araştırıyor. Bence, iyi bir kitap…

 

Murat Belge

İzdiham