7 Eylül 2020

Ali Ayçil, Hayattan Yüz Bulamamanın Hazin Tarihi

ile izdiham

Çok şey istemiş ama istediklerini bir türlü gerçekleştirememiş, bu yüzden hayatları allak bullak olmuş insanların tarihi hazindir. Onlar ne yapmışlarsa düşle gerçek arasında sağlam bir köprü kuramamış, kurduklarını zannettikleri her seferinde, o köprüyü geçmek isterken, kendilerini talihsizliğin ırmağında çırpınırken bulmuşlardır. Ancak düş kurmanın albenisi, az buçuk yüzme bilenleri yeniden kıyıya çekmiş,  yeniden sahte bir köprü kurdurmuş, yeniden kaderin dalgalarıyla baş başa bırakmıştır. Nihayetinde kimisi birinci, kimisi ikinci, kimisi üçüncü, kimisi bilmem kaçıncı denemsinde, dünyaya kahır dolu sözler ederek, yenilmişlere ait mazbut bir zeminde istirahate çekilmişlerdir. Mağduriyetin çarmıhına gerilmiş bedenlerinde, artık ne bir zafer için coşacak, ne de yenilgilerin ızdırabını hissedecek sağlam bir sinir kalmamıştır. Herkes gibi büyüdükleri dünyada,  herkesten farklı olarak gördükleri şey, yaşamanın aslında bomboş bir uğraş olduğudur. Ne vakit büyük bir arzuyla ona tutunmak isteseler, o, ketum kollarını esirgemiş, arzulusunu bir buz gibi güneşin insafına teslim etmiştir…

Bir gülşene varayım derken nasiplerine çalılık düşmüş bu insanların hemen hemen hepsinin ortak özelliği, bir türlü büyüyememiş olmalarıdır. Kocaman bedenlerinin içinde,  dinlediği masallardan vazgeçmeyen bir çocuk onları esir almış, kendisine ölesiye bağlamıştır. Her neye bulaşmışlarsa mutlaka sonunu getireceklerini sanmışlar, fakat her seferinde kendi sonlarını hazırlamaktan başkaca bir şey becerememişlerdir. Dokunduğu ne varsa yoluna koyan o mucizevi kuşun teleğini hiçbir zaman ellerine geçirememiş; bu yüzden ne cinleri, ne de kötü ruhlu karanlık güçleri saf dışı bırakamamış, kendi masallarında kendi muratlarına eremeden, hüzünbaz bir oyunun kurbanı olmuşlardır.  Hayatın bir masal olmadığını,  orada bir yenen bir de yenilenlerin bulunduğunu, bazı mutlu sonların ancak bazı mutsuz sonlar sayesinde gerçekleştiğini kabullenmek istememişlerdir. Kendilerini kandıracak bir masalları kalmadığında ise, perçemleri keskin bir kılıç gibi alınlarına düşmüş, önlerini kalın bir sis bürümüş, artık gerçeği az buçuk kavramaya başlamışlardır.

Başlamışlardır başlamasına ama,  gelip dayandıkları yenilginin burçlarından geriye dönüp baktıklarında, uçsuz bucaksız bir çölden başkaca bir şey de görmemişlerdir.  Sayılı nefeslerinin mühim bir kısmının ya yanlış adım atmakla ya da yanlış adım attırılmakla tükendiğini ve artık bir zaferlerinin olmadığını bilmek,  yüzlerindeki incinmişlik haritasına nihai şeklini vermiştir. O haritada şimdi, en güzel inciyi bulmak için sürekli denizin dibine dalan, fakat her seferinde vurgun yiyen bir dalgıcın donmuş kanı; defalarca kazanmak için kuşandırılıp bozkıra gönderilen, lâkin vücudunun bir yerlerini kaybederek geriye dönen bir süvarinin sövelmiş intikam hırsı;  ne etmişse tecimini kârlı hale getirememiş bir tüccarın titreme tutmuş elleri; güneşli ve güzel bir günün ortasında can çekişen ve sığınacağı kalbe bir türlü giremeyen divane aşığın yüreğine oturan yalnızlığı ve daha nice hikâye, kayıp şehirler gibi, birbirlerinin sınırını yoklayarak, kendi yerlerini arayıp durmaktadır.

Hayatın yüz vermediği insanların tarihiden bize kalan, kimsenin yazgısının dışına taşamayacağıdır. Her hayat, ancak kendi kader evini dolduracak kadardır. O evin ötesi başka hayatlara, başka kaderlere tahsis edilmiştir. Adımlarımız bir kere bile sınırını geçemeyecek, buna asla müsaade edilmeyecektir. Zaferler ve başarılar hak edenlerin değil, nasip edilenlerindir. İstesek de izin verilmeyen bir kalbe giremeyecek, kursağımıza pay edilmemiş bir yemişi çiğneyemeyeceğiz. Evet, belki her yenilgiden sonra yeniden yeniden denemeliyiz. Nasibimize yenilginin düştüğünü öğrenebilmek için bile buna değer. Hem zaten bunun bilgisine ulaşmak bir zafer değil midir?




Ali Ayçil, Ceviz Sandıklar ve Para Kasaları adlı kitabından
İZDİHAM