27 Ağustos 2019

Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim

ile izdiham

Hasretinden prangalar eskitti Ahmed Arif. Peki bu uğruna eskittiği prangalar kimin eseriydi? Kimin ya da neyin acısından eskitilmişti?

Ahmed Arif; öfke ve inceliğin derin karşıtlığını alt alta dizelere sığdırabilen şair. Folklor, halk ve gelenek genellemelerinin tam tersine, incelendiğinde gelenekleri yıkan ve kendi çağdaş şiirini oluşturan büyük adam. Bir yanında “demir kapı” “kör pencere” diğer yanında “karanfil kokan cıgara”. Yani o aslında bütün hasretlerin birleşimiydi. Arif hem aşık hem de bir devrimciydi. Memleketine duyduğu sevgisi de aşkı kadar büyüktü. Kurulu düzene de şiiriyle başkaldırdı Ahmed Arif, Leyla’ya da şiirinde yandı.

“Ve dışarda delikanlı bir bahar,
Seviyorum seni,
Çıldırasıya…”

Peki Leyla kimdi? Bir sır gibi saklardı canı sevgilisini, yere göğe sığdıramazdı. Bu sırrı, Arif’e göre ne yazıktır ki, yaklaşık 5 yıl önce öğrenme fırsatı bulduk. Uğruna böylesine sevda şiirleri sıralanmış bu kadın Leyla Erbil’den başkası değildir. Fakat bu aşk nasıl başladı, nasıl tanıştılar bilmiyoruz.

“Hal, yani şimdiki zaman seninle başlar.”

Sevilmiyor Ahmed Arif. Sevilmesine de gerek yoktur böyle büyük şairlerin. “Leylâm, merhametsi ömrüm” diye seslenir mektuplarında. Bazen canım der, bazen dostum veya kardeşim. Sevdiğine zalim diye seslenmek de vardır Arif’in dünyasında. “Leyla, zalim Leyla!”. 4-1 malubum sana der bir mektubunda. Sık sık gönderdiği mektuplara istediği cevabı alamaz hiç. Art arda yolladığı 4 koca mektuba karşılık belalı ve korkunç diye nitelendirdiği sadece 1 mektup alabilmiştir.

“Aslında benim senden kopamayışım, sensiz dünyayı hafif buluşumdur bütün mesele!”

“Bir şiir yazılır, sebebi olur yangınların. Büyük yürekten kağıda akar mürekkep, binlerce sevdalı yüreğin ateşi körüklenir.” İşte Hasretinden Prangalar Eskittim de böyle bir şiirdir. Bireyseldir. Herkes kendi prangasını eskitir mısralarında, herkes sevdiğinin yokluğunu cehennemin öbür adı koyar. Her sevdalının yolu bu şiire takılı kalır Arif’in “Seni, bağırabilsem seni” dediği yerde.

“Benim her şiirimde varsın ve olacaksın. Ama dünyanın en dehşet şiiri bile ‘Sen’ olamaz. Bunu yaşamak gerek. En asıl gerçek bu işte.”

Kelimelerin yetersizliğinden yakınan, aşkının büyüklüğünü ‘sevmek’ kelimesine sığdıramayan kim varsa; bu şiire sığınmıştır. Belki sevgilisine okumuştur. Elbet ki bu şiire sevgilisi vatan olanın yolu da düşmüştür. Belki dört duvar arasında bir mahkumun ailesine olan özlemidir bu şiir. Kim nereye çekerse oraya gider bu dizeler, güzelliğin en göreceli yeridir Hasretinden Prangalar Eskittim.

“Sevgili, dost, yar, arkadaş… Hepsi, en çok da en ilk de Leylasın bana… Bir umudum, dünya gözüm, dikili ağacımsın. Uçan kuşum, akan suyumsun. Seni anlatabilmek seni. Ben cehennem çarklarından kurtuldum, üşüyorum, kapama gözlerini.”

Ahmed Arif, Hasretinden Prangalar Eskittim’e kendini koymuştur. Kaç leylim bahar hücresinde prangalar eskiterek beklediği gül yüzlüsünü; akan yıldıza, dipsiz kuyuya haykırdığı vatan özlemini. Apansız inen akşamda içtiği cıgarasına dert yanarken gözlerini kapayarak andığı annesini koymuştur.

Aşktan öte büyük bir hayranlıktı onunkisi. Yere göğe sığdıramamak ve sonunda tanrılaştırmak. Bu dünyada yaşamış kim varsa, her birine tek tek onu tanıtmak istemişti Arif. Çünkü güzel aşkı Leyla, tüm dünyanın tanıması gereken biriydi ona göre. Fakat, kelimeleri kullanarak onu anlatmak mümkün değildi. O, kelimelere sığamayacak kadar güzeldi. İşte tam da bu yüzden Arif, en güzel mısralarından biriyle başlar şiirine: “Seni, anlatabilmek seni.”

Pranga; eskiden hapishanelerde ağır cezalı mahkumların ayaklarına takılan kalın ve ağır zincirdir. Hareket etmeyi neredeyse imkansız hale getiren bu zincirin özlemle bağdaştığı en güzel yerde bu şiir gelir. Yıllarca olduğu yerde Leyla’yı beklemiştir Arif, ayağındaki prangalar da bundandır. Hasretinin büyüklüğüne dayanamayan prangaları yıllar geçtikçe yıpratmıştır, tıpkı aşkın kendisini yıprattığı gibi. Üstelik aşınması bunca zor prangalardan yalnızca bir tane eskitmemiştir Arif. En hüzünlü çoğul ekini pranganın sonuna eklemek isterim; zira bu özlem yüklü hüzne yalnız bir tanesinin yetemeyeceği açıkça anlaşılsın.

Seni, bağırabilsem seni. Anlatabilmek yetmemiş Ahmed Arif’e. Dipsiz kuyulardan, okyanusa… Adını bağırmak, yanan bir kibrit çöpüne derdini haykırmak. Tutkudan gelen bir bencillikken aşk; o duyguyu yalnızca kendi içinde tutamayacak kadar paylaşımcıdır aynı zamanda. Aşkının büyüklüğünü memleketine katmıştır Arif. Okyanusun en ıssız dalgasınca özlemiştir memleketini. Düşmüş bir kibrit çöpünün söndürülemez yanışında bulmuştur Leyla’yı.

Cıgarasını mahpushane duvarlarına yakmış, annesini üflemiştir dumanından. Dalıp gitmiştir bir kadeh boyunca Leyla’sına, ömrünün baharına.

Üşüyorum, kapama gözlerini dediği Leylası’nın gözleri; 2013 Temmuz’da bir daha açılmamak üzere kapanmıştı. Kim bilir belki yokluğundaki Cehennem’i Cennet yapmaya gitmiştir Ahmed Arif’in yanına.

Ceren Orhon

İZDİHAM

Kaynak: wannart