15 Temmuz 2016

Adnan Özer’in Yol Şarkıları adlı şiir kitabı çıktı

ile izdiham

Adnan Özer’in yeni şiir kitabı ‘Yol Şarkıları’ şairin hayatıyla iç içe girmiş yol teması, göç, göçmenlik Trakya ve İstanbul ile birlikte ele alınıyor. 15 yıllık bir sürece dayanan göç temalı şiirlerinde geçmişle gelecek arasında anın kaygısına düşmeden gidip gelmenin şiiri onunki.

1957 doğumlu Adnan Özer’in anne ve babası Bulgaristan göçmeni. Cumhuriyetin kurulmasını izleyen yıllarda Anadolu’ya ilk büyük göç dalgası 1922’de imzalanan Lozan anlaşması ile Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi sonunda gerçekleşiyor. İkinci büyük göç dalgası olan Bulgaristan’dan göçlerin ise, bazen tamamen kesildiği, bazen anlaşmalar çerçevesinde devam ettiği ve bazense kitlesel bir hal aldığı biliniyor. Cumhuriyet döneminde ülkeye giriş yapan toplam göçmenlerin %48’i Bulgaristan’dan gelme. 1989’daki göç ise Türkiye’ye gerçekleşen en yoğun kitlesel göçler arasında. Böyle tarihsel bir kırılmadan haberi olan herkes Özer’in içinden çıkamadığı göçmenlik hikâyesine biraz değmiş olur.

HÜMANİZMA OYUNU DEĞİL ŞİİR
Din ve şiirin aynı kaynaktan geldiğini söyleyen Özer, yoksulluğu yani yoksunluğu aradığını belirterek şiirin çağdaş hümanizma oyunu olmadığını ifade eder. Kitabın ismi “Yol Şarkıları” ama içindeki ve de şairin tutunduğu tema ‘göçmenlik’ . Göçmenlik olgusuna sürgün şiiri eklenerek kapanıyor kitap. Bunda şairin hayatının etkisi büyük. Çünkü Özer, göç üstüne sürgün yemiş bir ailenin çocuğu: “Annem ve babası 1951 Bulgaristan göçmeni, ayrı ayrı geliyorlar ve Tekirdağ’ın çok yakınında bir köyde buluşuyorlar. Burada da evleniyorlar.” Kitap, yedi bölümden oluşuyor: Yol Şarkıları, Yağmurlar, Hikâyeler, Trakya’da Şiirin Gelişi, Mahalle Şiirleri, Tekirdağ Şiirleri ve Sürgün. Şairin İlk kitabı “Ateşli Kaval”daki göçmenlik, “Yol Şarkıları”nda başa dönerek tekrardan ele alıyor. Çocukluk olgusuyla birlikte bitmeyecek sorularının ardına düşüyor şair: “Uykusu kaçmış bir çocukluk bitmek bilmiyor… / Ne istiyorum bulamadığım köklerimden… / Göçmenliğin şiirine çalışıyorum, delirmeden”

Zaman Haritası ile, 1991 Cemal Süreya Şiir Ödülü’ne layık görülen Özer, kitabına imgelerle yerleşmiş olan, İkinci Yeni etkisini güçlendirerek Ece Ayhan’ın “Meçhul Öğrenci Anıtı”na gönderme yapar: “O kemani Trakya yazında / şişe sardığımız gazetelerden / öğrendik okyanusların adını biz / tahtaya kalkmadığımız oradan belli.”

SOLDA KIYAMET KOPUYOR
Adnan Özer şairliğinin yanı sıra editör, çevirmen, dergi kurucusu ve birçok yayınevinin mimarı bir isim. Şiire ve şaire ideolojik olarak yaklaşmayan, bütünleştirici işlere de imza atmış. Mesela “Üç Çiçek” içinde Cahit Zarifoğlu’nun şiirinin olduğunu, Zarifoğlu’ndan bir şiirini istediğimizde hiç ikiletmeden, “Tabii ki veririm şiir” dediğini anlatır. Zarifoğlu, Edip Cansever ve Turgut Uyar bir arada bir derginin hayalini kuruyor ve yapıyor. Ancak en büyük zorlukla solda karşılaşıyor Özer, kendi ifadesiyle solda kıyamet kopuyor. Sağı solu ayırmayan bir dergi çıkarmak isterken “Adnan Özer İslamcı oldu”, diye yaftalanıyor. Edebiyata on yıl ara verdiği dönemde dahi çalışmayı bırakmadığından bahsediyor bir röportajında. “E Dergisi”ni çıkartıyor, “Gendaş Kültür’ü kurup, Everest’in kurucularından olarak yaklaşık 400’den fazla kitap yayınlıyor bu süreçte.

NOSTALJİ VE GÖÇ
“Ateşli Kaval” dan başlayarak güçlü Trakya vurgusu “Yol Şarkıları”nda da sürer. Başta “Trakya ‘da Şiirin Gelişi” ve “Tekirdağ Şiirleri” adlı bölümler ve başka şiirlerinde Trakya bölgesindeki yerlerin adları geçer. Bunların dışında şair bu bölgenin yerel ağız özelliklerine uygun şiirine aktardığını görüyoruz: “Anladım hayatım bir ırmak planı / kırık bir testiden akan vesvese.”

Özer geriye dönüşü, şairin var oluşu ile içine girdiği mücadeleyi kendi gerçekliğiyle sürdürüyor bu eserinde de. Bir yandan kendi olanı anlatıp, kendi kavgasında çarpışmak gibi güçlü bir duygudan yola çıksa da bu kadar içe dönük olmak aynı zamanda bazı sıkıntıları doğuyor. Seksen kuşağında gördüğümüz bireyselciliğin içine düşmek ya da nostaljiye tutulmak. Özer’in bireysel meselesi olan göç, göçmenlik olgusu bir tarihi de içinde barındırdığından, hepimizi kuşatabiliyor. Şair böylece hazcı ve bireyselci şiirden uzaklaşmış oluyor. Muhacirlik bitmeyecek bir mesele çünkü. Ancak nostalji onun şiirinin zayıf yanlarında biri. Çünkü nostalji konfor barındırır. Kaseti geriye sararsın ve mutlaka kendisini dinlettirecek, kabul görecek kişileri bulunur. Risk almazsın. Nostalji geçer akçedir.

BAŞKA BİR ARAYIŞIN İŞARETLERİ
Etkilendiği isimlerden Jacques Roumen’ın dünyaya karşı, Batı medeniyetine karşı en sert bildirileri yazan bir adam olduğunu belirtiyor Özer. Roumen ‘ın, “Sofrayı biz kuruyoruz, çatal kaşığı biz getiriyoruz, her şeyi biz yapıyoruz. Ondan sonra diyorsunuz ki sofraya oturmayın!” deyişini unutamıyor. Ancak Özer’in şiirlerinde bu güçlü isyanı göremiyoruz. Bu imgeyle yazmanın da uğrattığı bir çıkmaz. Şairin rahatsızlığı, halkla, sürgünlükle olan meselesi mısralarda öneriye dönüşemiyor: “Yemin etmiştim unutmayım diye: / Mezar mezar dağılması çocuk yurdumun / sürgünden dönünceye.”

Şair ayrıca “Kalem oynatmıyorum artık ben / Konuşuyorum Kâğıt üstünden.” gibi güçlü ifadeler kullanmış. Ayrıca “yoksul çocukluk”tan, “herkes gibi her kahverengi gözlü gibi” olmaktan, “halkın ezik çocuğuyum ben” demesinden ilhamla okuyucuya somut bir çıkış yolu göstermesi şiirine uygun düşerdi.

Yol Şarkıları’nın raflarda yerini almasından sonra, yeni bir şiir tasarımına ihtiyaç olduğunu 70’lerin 80’lerin duygusala atmosferinin bugünkü şiiri karşılayamayacağından bahseder Özer. Bir sonraki kitap için başka bir arayışın işaretleri olabilir bunlar

Bir neden sonranın da sonrasında
izin alıp köşedeki bileycinin sabrından,
hınçlanıp son sepetçinin aç açına imgeler taşımasından
yazıyorum bu şiiri.

Bu sonsuz göçmene bütün tarifeler boş,
her yere gidebilir ki onlar hiçbir yerlerdir.
Yağmura tutunur, ıslak trenlere, belki bir meraka.
Neler neler geçer aklından ki hepsi ara seferlerdir
olmayan bir güzergâhta

Yol Şarkıları, Adnan Özer, Everest Yayınları, Haziran 2016, 64 sayfa

Tuba Kaplan değerlendirdi, Yeni Şafak Kitap Eki

İZDİHAM