11 Mart 2016

Adem Kocatürk, Divânı Kanepe Zannedenler

ile izdiham

Adem Kocatürk’ten eski ve yeni edebiyat karşılaştırması.

Başlığı okuyup bir beyit ne kadar konuşulabilirki demeyin. Konuşulur elbet hatta yazılır, ciltler dolusu yazılır. Yazılırda anlaşılırmı bilmem. Mevzu bahis beyitimizin yazarı Bâki’nin dediği gibi:
Dil derdini gamunla dil-efgâr olan bilür
Bîmâr hâlini yine bîmâr olan bilür

Bize düşen anlamaya çalıştığımızı nakletmek, okuyucuya düşen de “Ya Fettah” deyip idrak-ı muvaffakiyete gayretkeş kesilmek olsa gerek.

Hey hat ki ehl-i belagat ecdadın sözlerini anlamaya aciziz. Bu gün divan şiirine meraklı küçük bir grub ile divanı kanepe zanneden muazzam kalabalığa Baykara meclisleri ve musikî fasıllarını anlatabilecek değiliz. Lâkin Klasik Türk Şiiri okuyucusu olarak kalemimizin döndüğünce paylaşmak, biz bize söyleşmektir muradımız.

Efendim mevzuya girizgah yapacak olursak, gök kubbede söylenmemiş söz kalmamıştır. Lakin eskiler başka söylemişlerdir. Keza başka yaşamışlardır aşkı, bir başka ramolmuşlar maşuka. Hüznü derinden hissetmiş beyanı hali en zarif şekilde gergef dokumuşlardır.

Din, tasavvuf, felsefe, aşk; divan şiiri dünyasına ait bu değerler, söz sanatlarıyla yoğurulup içli duygularla şekillendirilince ortaya çıkan muhteşem beyitler, gazeller ve kasideler asırlık çınarlar gibi serinletmeye devam ediyorlar, gölgesine sığınan muzdaripleri.

Lafı çok uzatmadan kalemi kağıda yâr eyleyip beyitimize getirelim sözü, Baki der ki;

Bezm-i şevkün içre devr eyler felek bir câmdur
Camda bir cür’adur aşkun şarâbından şafak

Bu yazıyı okuyupta buraya kadar gelenler arasından sıkılanlar var ise boş yere zamanlarını öldürmeyip bırakabilirler. Zira devamında daha da sıkılacaklar. Biz kahvemizi yudumlarken bu beyiti anlamaya çalışacağız.

Bezm-i şevkün içre devr eyler felek bir câmdur
(Evren, sana olan isteğim, arzum ile dönüp duran bir kadehtir.)

Camda bir cür’adur aşkun şarâbından şafak
(Şafak ise aşk şarabından kadehte bir yudumdur.)

Tasavvuf jargonunda evrenin yaratılması aşktandır. Bu beyitte de evrenin dönmesi aşka bağlanarak kainatın düzeninin akıl ve mantığa sığmayan boyutu aşk ile izah edilmiş ve sevgiliye olan arzunun, kainatın dönerek yaşamına devam etmesine sebep olduğuna atıfta bulunulmuştur.

Cemal-i mutlak olan yaratıcı, gizli bir hazine iken, bilinmeyi istemiş ve varlığa vücut vermiştir. Mutasavvıflar, İlah’ın bu kendini gösterme isteğini “aşk-ı mutlak” olarak ifade etmişler ve her sevginin bu mutlak aşkın bir tezahürü olduğunu dillendirmişlerdir. Bir tasavvuf şiiri olan bu beyitte şair bu ön bilgi ve kavrayış sistematiği ile gökyüzünün ilahi aşk şarabı ile dolu bir kadeh olduğunu söylüyor. Beyitin ikinci mısrasından da anlıyoruz ki şafak nasıl gökyüzünün küçük bir parçası ise aşkın küçük bir parçası bile şafak kadar güzel ve önemlidir. Nede olsa yudum yudum içilir kadehteki aşk şarabı ve her yudumu lezzet-i âlâdır.

İzahattan da anlaşıldığı üzre divan edebiyatının en güçlü teması olan aşk yaşam üzerinde tasarruf sahibi bir hüviyete bürünmektedir. Bunu yine bir Baki beyiti ile örneklendirelim;

Ezelden şâh-ı aşkun bende-i fermânıyuz cânâ
Mahabbet mülkinün sultân-ı âlî-şânıyuz cânâ

Dolayısı ile aşık olmak da önem arzetmektedir. Ezelden beri aşk padişahının emir kuluyuz öyleyse muhabbet ülkesinin anlı şanlı sultanıyız. diyor baki. Divan edebiyatı denilince adı zikredilmeden geçilemeyen Fuzuli’yi de aşıkların gelip geçtiği yola mezarımı yapın dediği beyiti ile analım;

Ey Fuzulî çıksa cân çıkman tarîk-i aşkdan
Reh-güzâr-ı ehl-i aşk üzre kılın medfen bana

Örnekler çoğaltılabilir elbette. Bu pencereden bakılınca divan edebiyatına aşk edebiyatı desek yanlış olmaz. Mevzuyu yine, Bin Beşyüzlerin İstanbul’unda yaşamış, sürgünler edilmiş – her aşık gibi- Baki ve açıklamaya çalıştığımız beyiti ile bitirmek gerekirse; hoş bir sadâ bırakmıştır Baki, kendisinin bile baki kalmadığı bu kubbede…

 

 

 

Adem Kocatürk

İZDİHAM