10 Temmuz 2020

Adaletsiz Dünya’ya Kafa Tutan ‘Küçük İnsanlar’ın Sesi: Emel Mathlouthi

ile alef

Emel Mathlouthi ya da “Tunus Devrimi’nin Sesi” Arap dünyasının en güçlü seslerinden biri. Sesinin büyüsünün yanı sıra şarkılarının politik ve sosyal mesajlar içermesi bu enfes müzisyenin değerine değer katıyor. Tunus dışında geçirdiği hatırı sayılır yıllar sonrasında bulduğu “evi” ise New York. Emel ile bu sayede keyifli bir sohbet yapma şansı yakaladım.

Emel, küçük yaşlardan beri “şarkıcı”. 2004 yılına gelindiğindeyse bugün icra ettiği; özgürlük, adalet ve devrim temalı şarkıları yazmaya Tunus’ta üniversite öğrencisiyken başlıyor. Tunus’ta müzisyen olma deneyimini sorduğumda, bana “Gölgede olmanın heyecanı”ndan bahsetti: “Gizli ve gölgede olup müzik yapmak çok heyecan vericiydi çünkü daha yaratıcı olmamı sağladı. Arkadaşlarla bir araya gelip deneysel müzikler yapıyorduk. Elektro müzikle Kuzey Afrika/geleneksel Arap müziğini karıştırıp yeni bir şeyler ortaya çıkarabilmek sanatsal açıdan çok verimliydi.” Kadın olarak bir zorluk çekip çekmediğini sorduğumdaysa bunu pek de düşünmediğini ya da fark etmediğini söyledi. “Erkeklerden oluşan bir grupta kadın vokal olmak zordu galiba.” diye devam etti gülerek.

Emel, Tunus’ta doğmuş olmasına, şarkılarını genellikle Arapça söylemesine rağmen tarzının Arap müzik dünyasında sık rastlanan bir tarz olduğu söylenemez. Emel’in şarkıları geleneksel Arap müzik enstrümanları barındırsa da temelde rock ve elektroya dayanıyor. Kendi deyimiyle “(Arap) müziğin kendi içinde devrim” yapıyor. Şu an protest müzik yapmasında en büyük etkisi olduğunu belirttiği Yasser Jradi’nin yanı sıra Marcel Khalife ve Joan Baez gibi isimler de ilham kaynaklarından: “Tüm bu müzisyenler bana umut ve güç verdi. Müzik sayesinde beni daha iyi hissettiğim bir dünyaya çektiler ve savunduğum şeylere daha fazla inanmamı sağladılar.”

DİKTATÖRLÜK PES ETTİREMEDİ

Tunus’taki müzik ya da herhangi bir sanatsal alanı ele aldığımızda, 2011 yılına kadar gücü elinde tutan Diktatör bin Ali rejimini aklımızda bulundurmamız gerekiyor. Diğer birçok müzisyen gibi Emel de bu rejim yüzünden büyük zorluklarla karşılaşmış. Hiçbir televizyon kanalı ya da radyoda şarkıları çalınmamış. Türkiye’de de benzerlerini yaşadığımız bu durum özellikle sanatlarıyla kendilerini ve vermek istedikleri mesajları anlatan genç ve yaratıcı bireyler için epey zor. Bazıları pes etmeye karar verirken bazıları ise daha da güçlenerek ve alternatif yollar bularak yaptıklarına tüm zorluklara rağmen devam ediyor. Emel’e bu baskıdan dolayı hiç pes edip etmediğini sorduğumda kararlı bir “Hayır” cevabını aldım. Pes etmek yerine müziğinin geleceği için 2007’de Fransa’ya taşınmış. Ancak esprili bir şekilde “Müzik piyasası çok zor ama. Belki de bununla ilgili olarak pes etmeyi düşündüğüm bir an olmuş olabilir.” diye ekledi. Her şeyden öte Emel, bin Ali ve baskıcı rejiminin kendi müziğini ve inandıklarını daha büyük bir kararlılık ve cesaretle yapmaya yönelttiğini belirtti.

DEVRİM, DÖNÜM NOKTASI OLDU

2011 yılına, Muhammed Buazizi’nin kendisini ateşe vererek Tunus Devrimi’ni başlatan kıvılcımı noktaya dönecek olursak Emel’in ve kariyerinin bir bakıma dönüş noktasına gelmiş oluyoruz. Tam bu ayaklanma başladığında Emel birkaç konser vermek için Tunus’taydı. Bazı gösterilere katıldı ve bu devrimden kendi sahnesinde bahseden ilk müzisyenlerden biri oldu. Teknolojinin de sayesinde, “Kelmti Horra” (Sözüm Özgür) şarkısının videosu izlenme rekorları kırdı ve şarkı Tunus’un yanı sıra Mısır’daki direnişin de marşı haline geldi. Burada tabii ki müziğin tartışılmaz gücünü görüyoruz. Emel de müziğin taşıdığı gücü şöyle açıklıyor: “Müzik herkesi bir araya getirebilen bir araç. Bu yüzden şarkılar dünyada neler olup bittiğini anlatmak için eşsiz araçlar. Özellikle Tunus ve Arap Baharı’nda olduğu gibi müzik, tüm kirliliklerin olduğu koca bir okyanustaki temiz bir damla gibi.”

DOĞU-BATI SENTEZİ: KELMTİ HORRA

Emel ilk albümü “Kelmti Horra”yı 2012’de çıkardı. Albüm, elektrodan geleneksel Arap tınılarına kadar geniş bir yelpazeye sahip. Emel’in o eşsiz güzellikteki sesi ve kendine özgü yorumuyla harmanlanan şarkılar, doğu-batı sentezli bir albüm ortaya çıkarmış. Emel de albümde yaptığı müziği şöyle tanımlıyor: “Bu albüm aslında trip-hop’tan etkilenen bir albüm. Şarkıları kaydetmeye başladığımda birkaçını akustik olarak çalıp bilgisayara yüklüyordum. Sonrasında da elektro ritimler ekleyip işe yarayıp yaramadığına bakıyordum. Sonuçlar da gayet hoşuma gitti. Zaten hayatın her alanında dikkat edilmesi gerekenler kazara olan şeyler. Benim de müziğimi kaydederken izlediğim yol farklı unsurları harmanlamaktı. Tunus’tan gelmeme rağmen büyürken dinlediğim şarkılar rock’tan elektro’ya hip-hop’a kadar farklı türlerdi. Tüm bunları Arap müziğine ait unsurlarla birleştirdiğim için müziğimde yaşadığım zengin deneyim ortaya çıktı.”

İRAN DENEYİMİ: HEM MÜKEMMEL, HEM SİNİR BOZUCU

Emel ayrıca, yönetmenliğini Ayat Najafi’nin üstlendiği İran yapımı belgesel film “No Land’s Song”da da yer alıyor. Film, Najafi’nin kız kardeşi besteci Sara Najafi’nin gerçekleştirmek istediği, İran’da yasa dışı sayılan bir proje üzerine. Bu projenin amacı da Tahran’da, yalnızca kadın müzisyenlerden oluşan bir konser organize etmek. 1979’daki İslam devriminden bu yana İran’daki kadın müzisyenlerin solo olarak şarkı söylemeleri yasak. Emel de filmle ilgili deneyimini şöyle özetliyor: “Mükemmel ama aynı zamanda sinir bozucu bir deneyimdi. Projeye dahil olmadan önce, İran’da kadınların şarkı söylemelerinin tamamiyle yasak olduğunu zannediyordum. Ama öyle değilmiş. Bir erkeğin arka vokali olarak şarkı söyleyebiliyorlarmış ki bence bu daha da kötü bir durum. Ben de bunu verdiğimiz konserde deneyimledim. Film için konser verdiğimizde sahnede bize eşlik eden bir erkek olmak zorundaydı. Benim için çok büyük bir hayal kırıklığıydı çünkü şarkıları Farsça tek başıma söylemek istiyordum.” Emel’in isteği, filmin çok geniş bir kesime ulaşması. Film, İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) tarafından sayılı ülkede, belirli tarihlerde gösterime devam ediyor.

NOBEL BARIŞ ÖDÜLÜ TÖRENİNDE SAHNE ALDI

Geçtiğimiz aralık ayında ise Emel, Oslo’da düzenlenen Nobel Barış Ödülü töreni ve konserinde sahne aldı. Çok büyük bir kalabalığın izlediği konser sahnesinde Emel’e geniş bir orkestra eşlik etti: “Kesinlikle hayatımın en önemli anlarından biriydi çünkü ‘Kelmti Horra’yı ilk yazdığımda sürekli çello ve keman gibi enstrümanların olduğu bir orkestrayla şarkıyı sahnelediğimi hayal ediyordum ve hayallerim gerçek oldu bu sayede.”

‘FARKLI’YIM DİYE HER ŞEY DAHA ZOR OLDU

On iki şarkıdan oluşacak olan yeni albümünü Eylül ayında çıkarmaya hazırlanan Emel’e bu albüm hazırlığının ilk albüme kıyasla daha kolay olup olmadığını sordum. Olumlu bir cevap beklerken yaşadığı birçok zorluktan bahsetti: “Ben de daha kolay olacağını zannettim ama olmadı. Her şeyden önce gerçekten farklılık yaratabilecek bir prodüktör bulmakta zorlandım. Galiba “farklı”yım diye oldu bu. Daha geniş vizyonlu ve kendine özgü bir stile sahip prodüktör bulmak çok zordu.” Ancak tüm bu zorlukların sonunda, benim de çok sevdiğim bir besteci ve prodüktör olan, Björk’le de uzun yıllar çalışan İzlandalı Valgeir Sigurğsson, Emel’in albümünün prodüktörü olmuş.

KENDİ YAĞINDA KAVRULMAK İÇİN KAMPANYA BAŞLATTI

Sonrasında karşısına çıkan engel ise albümü çıkaracak olan plak şirketini bulamamak. Özellikle gittiği indie ve elektro odaklı plak şirketleri Emel’in kendilerine “uymadığını” söylemiş. Emel de bunu şarkıların dilinin Arapça olmasına bağlıyor: “Aslında bana söyledikleri şey doğru. Omar Souleyman dışında Arapça şarkı yapıp bu tür bir ortama dahil olan başka bir müzisyen bilmiyorum ben. O yüzden şimdiki büyük projem kitlesel fon kampanyası başlatıp bu yardımlarla kendi plak şirketimi kurmak ve kendi albümümü kendim çıkarmak.”

ADALETSİZ DÜNYADA ‘KÜÇÜK İNSAN’

Şubat ayının ortasında yayınlanan, yeni albümün ilk single’ı “Ensen Dhaif” (Küçük İnsan), Pitchfork tarafından en iyi yeni parça seçildi. İlk albümdeki şarkıların içeriği gibi “Ensen Dhaif”in de vermek istediği bir mesaj var. Emel, şarkının içeriğini şöyle anlattı: “Hayat çok adaletsiz. Çok küçük bir yüzdeyi oluşturan insanlar geri kalanlarımızdan yararlanıyor. Alanında ne kadar yetenekli olursan ol belki de hak ettiğin yerde olamayacaksın. Hayatta bir zorluğa düştüğümüzde insanlar ayağa kalkıp devam etmemizi, çabalamamızı öğütlüyorlar. Ama hayattaki birçok şey yerleşmiş durumda. Şarkım bu yerleşmiş olguya karşı bir duruş. Benim istediğim şey de insanların bunun farkına varmalarını sağlamak. Yapmamız gereken küresel kapitalizme her an katkıda bulunmak yerine daha az çalışmak ve hayatımızda en değer verdiklerimize, ailemize mesela, çok daha fazla zaman ayırmak.”

Emel Mathlouthi’nin ilham verici ve başarılı hikayesinin nedeni yeteneği ve güçlü sesinin yanı sıra sergilediği cesaret ve kararlılık. Onun izlediği yolu izleyen genç müzisyenlerin ilham alabileceği bir hikayeye sahip bu başarılı müzisyen. Elbette ki birçok nedenden dolayı belki de genç yetenekler kendilerini bulundukları yerde kapana kısılmış hissettikleri için devam etmek yerine pes etme eğiliminde olabilir. Son mesaj olarak da Emel, bu gençlere pes etmemelerini öğütlüyor: “Her ne olursa olsun yaptıkları şeye devam etmeliler. Cesur olmak zor, biliyorum, ama bence başka bir alternatif de yok. Suudi Arabistan ya da İran gibi ülkelerde yaşayan genç yeteneklerin karşılaştıkları zorluklar biraz daha ciddi olabilir ama pes etmek yerine başka çıkar bir yol aramalılar. Çünkü şu an halkın sesi olabilecek yaratıcı bireylere her zamandan daha çok ihtiyacımız var.”

Simge Yarayıcı evrensel.net/ 2017
“İZDİHAM