13 Kasım 2018

Yıldıray Karasu, İzan

ile izdiham

uyanmak zamanı büküyor
sabahları beni kuvvetlendiren hisleri
gözlerim perdelerken
uzaktan görülür ince bir kavim
önünde yılgınlıktan çökmüş susuz bir deve
işte diyorum uyanmak aslında bir seraptan ibaret
devenin önünde kervancı ve elinde bir kırbaç
kanı bile akmıyor üstelik yezidin
umduğum düş bu değil diye uyanmaya çalışıyorum
dişlerim birbirine geçmiş
ellerimi balıkçılar düğümlemiş sanki
bir doğrulsam yüreğime dolacak bu lacivert deniz
ve uyanışım sanki evine dönerken
servisine binen bir işçinin
kızıl gözlerinin kapanması kadar
ya da her şeyi boş verip birden ağlaması gibi
olağan herkesin içinde

keşke herkesin içinde uyansam

anlatsam onlara neler neler gördüğümü
uzun yürüyüşlere çıksam sonra çayır çimende
ne mi alırdım yanıma, elbette köpeğimi
onu derin kederlere salan açlığından bahsederdik mesela
ya da benim hiçbir işe yaramayan tokluğumdan
bazen de süreyya’dan bahis açardım
gelir mi diye sorsam, kesin iki kez havlayıp olmaz derdi

keşke hiç uyanmasam

yükümlülüklerimi portmantoda bıraksam
anahtar yine kapının arkasında kalsa
günün belirli saatlerinde beynimi kemiren
bu telefon hiç girmemiş olsa hayatıma
izanımı kaybetsem ve sonra karşıma sen çıksan
durmasam aldırmasam yani sana
ya kedilerimiz?
–bakarlar elbet başlarının çaresine
içim mi üşüyor yoksa
ve uyanmadan soruyorum: bu nasıl haziran?

“keşke italya’da uyansam!”

hayır bu ertem’in sözüydü
keşke mardin’de uyansam, sanırım bu benim olmalı
yoksa nasıl geçer kulaklarımdaki uğultu

Yıldıray Karasu

İZDİHAM