27 Şubat 2016

Turgut Uyar, Salihat-ı Nisvandan Saffet Hanımefendiye

ile izdihamdergi

Hatırlarım bir akşam bir yokuşa durmuştum;
İri atlarımız macardı, dantellerimiz alman…

Ne Göksu’da bülbül dinlemek ne Abdülhak Şinasi Bey…
Ipılık bir sevgi geçerdi ara sıra içimden o zaman.

Siz ne zaman öldünüz Allah aşkına; yani ne zaman?
Kirli karlar bile erimemişti; haber yoktu nisandan!

Rüştü paşaydı, ‘Deli Rüştü’ye çıkmıştı adı Osmanlı ordusunda.
O zaman Hamit’ti padişah, kocaman bıyıkları kocaman…

O günlerde her şey akıp giderdi biz de şaşardık;
Hürriyet meşrutiyet otuz bir mart falan filan…

Gemiler de öyle, boğazdan aşağı boğazan yukarı…
Bıyıklarını burardı, umursamazdı paşa kocam o zaman.

Rüştü Paşa’ydı, sakallıydı belki, sadece sakallıydı;
Ki sakallar geçmişinde her halde bir orman!..

Bir oğul, bir kız, iki gelin, bir damat, İsviçre Lozan…
Nasıl ağladığımı ben bilirim bir yangının ardından!

Uykularım bölünüyor, artık şu konağı bekliyorum.
Söyle ey muhabbet kuşunun tüyü, söyle, ölüm ne zaman?

Hep bir şeylere baktım, bir şeyleri korudum, kızdım…
Kızgındı; haremi vardı; sakallıydı Rüştü Paşa o zaman.

Hatırlarım, bir akşam bir yokuşa durmuştum.
İri atlarımız macardı, dantellerimiz alman…

Bahriye nazırı Tevfik Paşa, mütarekeler falan…
Dünya nasıl çekilirdi ayaklarımın altından!

Annemin sonsuz giysileri, bir telaşı bileyen tramvay….
Ben ne güzel çocuktum yalnızlıkların ardından!

Yeniköy’de bir yalı, Fatih’te evler, ayışıklı bir zaman…
Rüştü Paşa’ydı adı, Yıldız’da ve Dömeke’de kahraman…

Herkes ne zaman ölür; elbet gülünün solduğu akşam!
Aldım anlayamadım; öldüm anlayamadım almadığım bir akşam…

Daha önce hiç ölmedim temmuzum ve incilerimle!
Göksu’yu ışıklarla teşrif ettiğimiz akşam…

Ne zaman gülüm solar, ne zaman deniz, ne zaman akşam?
Ne zaman gemilerdi, ne zamandı paşa kocam?!

Artık başucum dinlendirir bir şamdanın süsünü…
Söyle ey Göksu akşamı, Hafız Burhan, ölüm ne zaman?..

Mevlutlar okunur, dalgalar kalır bir geminin ardından;
Öldüm ben, Saffet Hanımefendi, salihat-ı nisvandan!..

Turgut Uyar

İZDİHAM