2 Mart 2016

Seyyid Hüseyin Nasr, Genç Müslümana Modern Dünya Rehberi

ile izdihamdergi

İslam dünyası İslam’ın esaslarına meydan okuyan yabancı bir medeniyet ve dünya görüşünün tecavüzüyle karşı karşıya bulunmaktadır. İslam toplumları siyasi bağımsızlıklarına sahip olsalar da modern Batının felsefi, iktisadi, kültürel, sosyal hegemonyası altındadır. Bu hegemonya İslam toplumlarının geleneksel kurumlarını tehdit ettiği gibi bizzat İslam’a zarar vermekte, daru’l-İslam sathını gasp etmektedir. Batının İslam dünyasında hâkimiyet kurmasının akabinde müslüman genç bocalamış, kendi dini öğretilerinin birçok cephesini unutmaya başlamıştır. Elbette bu halin oluşumunda modernizmin etkisi yadsınamaz. Modernizm entelektüellerin üzerinde görüş birliğine vardığı, devrin büyük bir illetidir. Modernizmin insanoğlunun manevi unsurlarından sonra maddi unsurlarını tehdidi ise gözler önüne serilmiş bir gerçektir. Öyle ki, modernizm müslüman gencin müslümanca yaşam sürmesine engel teşkil eder hâle gelmiştir. Hal böyleyken müslüman gencin modern dünyada var olabilmesi için İslam’ı yeniden diriltmesi icap eder. İslam’ın modern dünyada yeniden diriltilmesi içinse öncelikle Kur’an, hadis ve sünnet temelinde asırlar boyu müslüman âlimler ve fakihler tarafından yorumlandığı şekliyle İslam’ın ebedi hakikatlerinin yeniden vurgulanması gerekir. Bu vurgu tüm mezhep ayrılıkları ve farklılıklarını aşan İslam mesajının özünü sunmalı, İslam birliği üzerinde olmalıdır. Bu sebeple oluşturulacak müslümanlara yönelik bir modern dünya rehberi gerek Batının dini ve entelektüel geleneğinin gerekse modern Batının yetkin ve derinlikli bir bilgisine dayanmalıdır. Çeşitli güçler ve ideolojilerce İslam’ın dünya görüşüne karşı ortaya atılan meydan okumaları anlayıp onlara İslami bir cevap -karşı koyma- verilmelidir. Hatta bir müslümanın imanını yitirmeksizin modern dünyada ayakta kalıp iş görmesi için zorunlu olan entelektüel ve ahlaki zırh da bu çalışma ile ortaya çıkarılmalıdır. Dahası, yönünü ve yönelimini yitirmiş bir dünyaya insan hayatının anlamını kazandırma gücünde hayatiyet sahibi bir din olarak İslam’ın modern dünyaya meydan okuması da bizatihi bu çalışma ile mümkün kılınabilir.

Modernizmin hâkim olduğu, müslüman gencin kendiyle ve mukaddesiyle cedelleştiği devrimizde müslümanın içinde bulunduğu buhrandan sıyrılıp İslam’a yöneliş serüvenini ‘genç müslümana modern dünya rehberi’ niteliğinde -ve dahi isminde- çalışmasıyla ele alan Seyyid Hüseyin Nasr’a İslam üzere yaptığı bu hizmetten dolayı müteşekkiriz. Nasr modern dünyada savrulan müslüman gence rehber niteliğinde olan kitabını ‘İslam’ın mesajı’ , ‘modern dünyanın mahiyeti’ , ‘modern dünyanın meydan okumalarına cevap’ şeklinde üç ana başlıkla kategorize etmiştir. Yazılış gayesi müslüman gencin modern dünyada müslümanca nasıl var olabileceği konusuna açıklık getirmek olan kitap bu üç başlığın her birinin de genişletilip zenginleştirilmesiyle gerçek bir rehber mahiyeti kazanmıştır.

Modern dünyada bir lüks olarak algılanan din aslında bir lüks olmayıp tam da insanın varoluşunun sebeb-i hikmetidir. İslam bu dünyada huzura, öbür dünyada ise saadete ulaşmak için İlahi iradeye uygun yaşamaktır. Mümin ve müslüman olmanın, iman etme ve teslim olma fiillerini ifa etmekten geçtiği İslam dini hayatın bir parçasını işgal etmekle yetinmez, hayatın tamamında geçerlidir. İnsan hayatının bütün boyutlarını dışarıda hiçbir şey bırakmamacasına kucaklayan, müslümanın yapıp ettiği her şeyde rıza-ı ilahiyi gözetmesini öğütleyen İslam’da seküler hiçbir ögeye yer yoktur. Tevhid dini olan İslam’ın müslümanlar için her türlü bilginin, hikmetin ve hidayetin menşei olan kitabı Kur’an-ı Kerim’dir. İyi bir müslüman olmak Kur’an, sünnet ve hadislerde tarif edilen ahlaki ilkelere göre faziletli bir yaşam sürmek; tevhid inancına, imana, teslimiyete sahip olmak ve dahi yapıp ettiklerinde rıza-ı ilahiyi gözetmekten ibarettir.
Hakikat-ı Uzmâ olan Allah hem insanın sonsuz derecede ötesinde hem de ona şah damarından daha yakındır. Kâinatı var eden, her şeyin mebde ve meâdıdır. İslam’da insanın yeri de âlemlerin rabbi olan Allah’a kulluk etmektir. Hristiyanlığın ana damarını oluşturan St. Augustine insanın doğuştan günahkâr olduğunu savunurken insanı akıl ve iradeye sahip olarak gören İslam insanın doğuştan günahkâr olduğuna inanmaz. İslam’da günah Allah’ın birliğini unutmaktan, onun emir ve yasaklarına riayet etmeyip isyan etmekten gelir. İslam’da sorumluluk verilmeden özgürlük söz konusu değildir ve kulların dünyaya gelmeden evvel rableriyle yaptıkları misaka uymaları istenir. Aile hayatının büyük önem arz ettiği İslam’da her kişi doğrudan Allah’a karşı sorumludur ve uzlete çekilmek suretiyle değil, evlilik kurumu dahil pek çok vasıtayla dünyaya katılarak dine iştirak etmekle mükelleftir. İslam müslümanlara yarın ölecek gibi ahirete, hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya çalışmalarını öğütler. Yine bu düstur ile de İslam’da sekülerizme yer olmadığı aşikâr olmuştur.

Modern dönemde Batıda felsefe önce dinden koparak tecrübi ve doğal bilimlerle birleşmiş, sonra da dini hakikatlerin yerini almaya çalışmıştır. Seküler ve din karşıtı bir mefhum olarak var olan felsefe kendini dinin yerine ikame etmeye çalışmıştır. Hümanizmse bazı kıstaslarda İslamla benzerlik göstermesi hasebiyle müslüman gence sevdirilmeye çalışılmıştır. Oysa hümanizm mahiyet itibariyle seküler olup rıza-ı ilahiyi gözeten İslamla bağdaşmamaktadır.

‘Tanrının hakkını tanrıya, Sezar’ın hakkını Sezar’a verin ’ düsturunca İslam dünyasının aksine Hristiyanlıkta manevi ve dünyevi otoritelerin birbirinden ayrı tutulduğu aşikârdır. Dünyevi hazları önceleyen ve manevi otoriteyi tamamen yaşamın dışına iten Batı, tanrısız bir dünya tasavvuru kurmuştur. Bireyin yaşamda tanrıya yer vermediği, kendini öncelediği -yer yer kendini tanrı statüsüne yükselttiği- , nefsani hazlarının peşinde sürüklendiği modern dünya tasavvuru müslüman gencin dünya tasavvuruyla bağdaşmaz. Bizatihi modern dünya tasavvuru kutsal ve dini olan her şeyi tahrip ve yok etmek isterken, kutsal yaşam görüşünü ve beşeri faaliyetinin tümünü kapsayan İlahi yasasını terk etmeyen İslam dinine hususan karşıdır.

Mahiyet yönüyle taban tabana zıt olduğu Batı medeniyeti ve dolayısıyla modernizm karşısında sağlam irade gösterebilmesi için müslüman gencin imanının kuvvetini muhafaza edip İslam vahyinin hakikatinin geçerliliğine olan inancını diri tutması gerekir. Müslüman genç İslam’ın Allah, beşeriyet, tabiat, insanın nihai kaderi ve vahye ilişkin evrensel öğretilerine yapışıp şeriatı ve dinin diğer manevi ve ahlaki öğretilerine ehemmiyet vermelidir. Öte yandan genç müslüman nihilizm, agnostik veya ateistik varoluşçuluk, materyalistik Marksizm, pek çok psikoloji okulunda görülen manevi dünyanın ve gerçekliğin psikolojik düzeye indirgenmesi, modern bilimin meydan okumaları ve tabii bugün bizzat beşeri varoluşu tehdit eden çevre bunalımı gibi modern ve ‘post-modern’ meydan okumalara karşılık verebilmesi için kendi entelektüel geleneğini yeterince öğrenmelidir. İslam’ın en sahih ve önemli yönüne dayanarak onu harici ve çarpık yorumlara karşı savunmalıdır.

Müslüman olsun başka dine mensup olsun herhangi bir gencin modern dünyanın çok güçlü cazibesine direnebilmesi oldukça zordur çünkü bu yaşam tarzı nefsin ihtiras ve isyankâr unsurlarına hitap etmektedir. Bunlarla insanı kuşatmak disiplin ve Allah’a teslimiyet isteyen ruhun daha yüksek unsurlarına nazaran çok daha kolaydır. Fakat müslüman unutmamalıdır ki, her müslümanın ilk vazifesi İslam geleneğinde somutlaşmış haliyle ilahi iradeye göre yaşamaktır ve de bunu yapamayacağı hiçbir durum mevcut değildir. Yine unutulmamalıdır ki, İslam’ın en önemli fonksiyonlarından biri insanlığın bu karanlık çağında manevi açıdan bakıldığında Allah’ın muhteşem gerçekliğine şahitlik etmek iradesine teslimiyet görevini sürdürmektir. Unutulmaması gereken bir diğer ve en önemli husus da şudur ki, İslam geleneğinin iki kaynağı olan Kur’an-ı Kerim ve hadis tüm Müslümanların bugün, yarın ve kıyamete kadar ihtiyaç duyduğu her türlü kılavuzluğu yapacak mahiyettedir. Her nesil bu öğretilere olan imanı sürdürüp onları kendilerini Allah’ın
iradesi gereği içinde buldukları durumlara tatbik etmelidir. Zira aksi görüntülere rağmen İslami öğretilerin tatbik edilemeyeceği hiçbir beşeri durum, ‘hiçbir dünya’ yoktur. Hakikatin sesi daima son sözdür. ‘Hakk geldiği zaman batıl zail olur.’

Künye:
Seyyid Hüseyin Nasr, Genç Müslümana Modern Dünya Rehberi, Çeviren: Şahabeddin Yalçın, İz Yayınları, İstanbul, 2012, 342 s.

Melike Merve Soysal
İZDİHAM