3 Haziran 2016

Selçuk Küpçük, Ülkücülerin Kürtler İçin Çıkardığı Efsane Dergi: Kon

ile izdiham

            Bir dönem Türkiye’de “x,q,w”  harflerini kullananlar bunun ağır bedellerini ödemek zorunda kaldılar. Türkçede olmadığı varsayılan böylesi harflere yer vermek  “bölücülük” propagandası yapmak anlamına geliyordu. 1980 darbesi evvelinde Ankara 2 Nolu Sıkıyönetim Komutanlığı (1979) yayınladığı bildiride “yıkıcı ve bölücü yayın yapan” bazı dergilerin hem içerikleri hem de bu tür harfleri kullandıkları gerekçesi ile kapatılması kararını alır. Sosyalist, komünist paradigmaya yaslanan ve kimisini Kürt kökenli solcuların çıkardığı Kawa, Roja Welat, Özgürlük Yolu, Halkın Kurtuluşu gibi dergilerdi yasaklanan. Bu dergiler tıpkı -ideolojik anlamda beslendikleri- Türk Solu gibi, kendi içinde ayrışan fraksiyonları ifade ediyorlardı daha çok.

kon

            Ancak bildiride bu yayınlarla beraber ilginç bir derginin de ismi geçiyordu. KON dergisi. Ocak 1979 yılında ilk sayısını sunan, manşet cümle olarak kapağında “Doğuya Uzanan Emperyalist Elleri Kıracağız” ifadesi taşıyan tabloid boydaki dergiyi çoğunluğu Kürt, Zaza kökenli ülkücülerden meydana gelen bir grup genç çıkartıyordu.  Ve bu ülkücüler “vatanı bölmekle” suçlanıyorlardı ironik biçimde..

            KON dergisinin ismini yıllar evvel öğrendim. Ama bir türlü ulaşmak mümkün olmamıştı. Açıkça söylemek gerekirse çevremdeki ülkücü ağabeylerin de bu dergiden bahsettiğini hiç hatırlamıyorum. Zaten tarihin derinliklerine terk edilmiş ve orada kalması konusunda herkesin pozisyon birliği yaptığı bir durum vardı sanki ortada. Türk Solu’nun teorik metinlerinden beslenmiş politik Kürt hareketinin 1980 öncesi uzantılarının ileride ne tür sorunlar çıkartabileceğinin öngörüsüne sahip, içlerinde çoğu Kürt, Zaza olan ülkücü gençler tarafından çıkartılarak bölgede dağıtılan ve Kürt vatandaşları, parçalanma konusunda bilince davet eden derginin tek sayıda kalmış olması ise talihsizlik. İlk sayısı 10 bin basılıp dağıtılan dergiye, hareketin lideri Türkeş Bey tarafından, özellikle böyle bir yayın çıkartılması amacıyla müsaade verildiğini de ekleyelim. Doğu’nun önemli topluluklarından Şadili Aşiretine mensup ve daha evvel Diyarbakır’da ülkücü teşkilatın kuruluşunda yer alan Vedat Güldoğan, 1974-75 arası Diyarbakır Ülkü Ocakları Başkanlığını yapan Ali İhsan Bacalan, yine Urfa’nın etkin aşiretleri arasındaki Öncellerden Abdurrahman Öncel gibi isimlerden oluşturulmuş grupça çıkartılan KON dergisinin adı ise, konmak anlamı ile ilgili, “çadır” manasına geliyor.

Derginin, içeriği açısından, yerleşik ülkücü/Türk milliyetçiliği mahfillerinin zihinsel kodlarının çok dışında bir dil kullandığını söylemek lazım. Çünkü KON, verili Türk milliyetçiliği metinlerinin uzak durduğu “Dersim” meselesine girmekle kalmıyor, Tunceli ilinin adını parantez içerisinde “Dersim” olarak yazıyor ve bence en önemlisi “Dersim İsyanı” biçiminde tanımlanan hadisede CHP’nin sorumlu olduğunu söylüyordu. Ayrıca derginin muhtelif metinlerinde Kürtçe ifadelere yer verilip, bu kelimelerin bazılarında “w” harfi tercih ediliyordu. Amerika’nın sömürücü güç olarak nitelendirilmesinin yanı sıra, üstad Bediüzzaman Said-i Nursi için “asrın büyük alimlerinden” ifadesi kullanılıyor, 1978’de Maraş’ta yaşananlar ise yine sıra dışı biçimde “katliam” olarak tanımlanıyordu.

Bahsettiğim bu küçük atıfların KON dergisindeki ana metinlerine bakalım ki yazdıklarımız havada kalmasın. Derginin hangi amaçlarla yayınlandığını anlatmaya çalışan ve Hayri Başbuğ tarafından kaleme alınmış “KON Çıkarken” başlıklı ilk yazıda mesela şu cümlelere rastlarız : “Doğuda, batıda, kuzeyde, güneyde; aynı milletin çocukları, aynı peygamberin nurlu yolunda yürüyen ve aynı peygambere inanan, aynı dine mensup olan memleket evlatları birbirlerine düşman hale getirilmiş ve neredeyse birbirlerine boğazlatılmak derecesine itilmişlerdir…DOĞULU KARDEŞ! Şunu unutma ki, geçmiş tarihimizde Kürt-Türk, Alevi-Sünni ayrımı yaparak bizi birbirimize vurduranlar, kardeşi kardeşe düşürenler, Rus, İngiliz, Amerika gibi sömürücü güçlerin ajanları ve işbirlikçileriydiler (s.2)”.

bingöl

Bu metni takip eden “Rençberler, Irgatlar, Koçerler, EY EHL-İ İSLAM UYAN!” başlıklı tam sayfa yazıda ise yine emperyalistlere karşı bir olmayı tarihsel, dini kaynaklara dayandıran bir toparlayıcılık çıkar karşımıza. Abdurrahman Öncel’in yazdığı bu metnin bir yerinde Peygamber efendimizin, beraberliğe vurgu yapan  “Her kim ayrıcalık çıkarırsa bizden değildir” hadisi not düşülüp şöyle devam edilmektedir: “İşte Doğunun bağrından çıkmış ve aynı zamanda her biri bir KÜRT aşiretine mensup olan, sayılamayacak sayıdaki kişiler hep bu amaç için ömürlerini harcamışlardır(s.3)”. Lozan görüşmelerine Kürt aşiret reislerinin gönderdiği ve varlıklarının Türklerle beraber anlamlı olduğunu belirten tarihsel mektuptan ifadelere yer verildikten sonra ilerleyen sayfalarda Dersimli meşhur Diyap Ağa’nın “Hepimiz biriz, hepimiz biliyoruz ve söylüyoruz ki, dinimiz ve diyanetimiz, aslımız ve neslimiz birdir. Bizim içimizde ayrılık-gayrılık yoktur…Biz kardeşiz. Birbirimizle öğünürüz. Tanrı birdir. Muhammed O’nun elçisidir” sözlerini okuruz. İşte bu metinde Bediüzzaman için “son asrın büyük alimlerinden” ifadesi geçmekte. Said-i Nursi’nin Kürtçülük faaliyetleri ile ilgili bilinen görüşlerinin hatırlatıldığı şu cümleciği burada anmakta yarar var: “Kürtçülük fikri hariçten içimize sokulmuş bir zehirdir. Bir firengi illetidir”. Okumayı sürdürdüğümüzde, Said-i Nursi’ye Kürt Teali Cemiyeti reisliği önerilmesine rağmen karşı çıktığı, kaygıları gerekçesiyle Şeyh Said’in hareketine destek olmadığı anlatılıyor. Oysa 1990’lardan itibaren daha ulusalcı ideolojiye yaklaşan kimi ülkücü metinlerde ise Bediüzzaman’ın Kürtçülük yaptığı düşüncesine rastlarız zaman zaman. Dergideki Kürtçe cümleleri de, sonlara doğru Hasan Kayıhan’ın -Kürtçe-“Dayıka Zero” başlıklı öyküsünde buluyoruz. Bu öyküde Kürtçe bir türkünün sözleri alıntılanmıştır: “Delilé delilé destané/ Awa hat u awa çu/ Suwar hat u peya çu/ Çawe mın çawe reş ket/Akıl u sevda pêra çu/ Delilé delilé destané/ Bu vatana kurbané/ Ayyıldıza heyrané/ Delilé delilé destané(s.14)”

 “Dersim” meselesinde sıra dışı fikirlere rastladığımız “CHP Doğuda Ne Yapmak İstiyor” başlıklı yazı, CHP’nin 1970’li yıllardaki politikalarının ayrılıkçı terörist örgütlerin yaşama alanlarını çoğalttığı iddiasını dillendiriyor. Ecevit’in Tunceli ziyareti sırasında sarfettiği “Ey! 1938’in Kahramanları” hitabının hatırlatıldığı yazıda, o yıllardaki iktidarın CHP olduğunun altı çizilip şu cümleler kuruluyor: “1938 Dersim isyanı; kanlı bir şekilde zamanın CHP Hükümeti döneminde bastırıldı. Ve Dersimli kardeşlerimiz günlerce, aylarca, aç, susuz perişan kalmışlardı. O kuş konmaz, kervan geçmez sarp kayalık dağlarda(s.4)”.

hikmet tekin

Bilindiği üzere 1978 yılında Maraş’ta alevi vatandaşlara yönelik büyük bir kıyım yaşandı. KON dergisinin çıkışından birkaç hafta evvel meydana gelen trajik olaylarda resmi rakamlara göre 100’den fazla alevi vatandaş saldırılar sonucu hayatını kaybetti. Sol ve alevi örgütler günümüze değin süren söylemlerinde bu kıyımdan ülkücüleri sorumlu tuttular ve yaşananları “katliam” kelimesi üzerinden tanımladılar. Ülkücülerin de içinde bulunduğu geniş “sağ” yelpaze ise daha çok “Maraş Olayları” demeyi uygun gördü. KON’un bu ilk ve tek sayısında Maraş’ta yaşananlar ile ilgili imzasız bir yazı var. Yazıda özetle, hadiseleri emperyalist güçlerle işbirliği yapan “ajanlar”ın çıkardığı belirtiliyor ve sorumlu olarak onlar gösteriliyor. Ancak en önemlisi, olayları “katliam” biçiminde değerlendiren söylemdir. İlgili cümle tam olarak şöyle: “Kahramanmaraş katliamının sorumlusu o’dur. Maraş katliamına sebebiyet o vermiştir. Ve hesabını da o verecektir. Biz DOĞULU isek DOĞULUYUZ, Alevi isek Aleviyiz, Sünni isek Sünniyiz, Kürt isek Kürdüz, Türk isek Türküz. Biz bizeyiz. Kim ne karışabilir. O kışkırtıcı ajan haddini bilsin ve aklını başına toplasın(s.4)”.

Ancak KON’daki kimi yazılarda Kürtlerin menşei hususunda Orta Asya’nın işaret edildiğini de belirtelim. Buna rağmen, yıllar geçip, böylesi konularda ortaya konan çalışmalar arttıkça, Türkiye sosyolojisi daha olgunlaşıp, resmi ideolojinin yerleşik tekçi söyleminden vazgeçildikçe mesele hem tartışabilir duruma gelmiş hem de insanların farklı etnik kökenler taşıyabileceği olağan görüşü toplumsal yaygınlık kazanmıştır. Bence ülkücülüğün kendisinin bile arayışının tekamüle ermediği 70’li yıllarda KON’daki bu tür kimi ifadeleri aşıp, derginin büyük fotoğrafına bakmanın daha isabetli olabileceği görüşündeyim. Netice itibariyle bugün kimse artık Kürtlük meselesini inkar edemiyor. Yıllar boyu resmi ideolojinin pedagojik tedrisatından geçmiş sağcı, solcu, İslamcı kuşakların bu tür arızaları atması kuşkusuz kolay değil.

Her ne kadar dergideki kimi metinler Kemalist ideolojiden beslenen Türk Tarih Tezi etkileri taşısa da bugün Anadolu mayasından koparak ulusalcı söyleme evrilen ve 90’lardan itibaren hızla ortodokslaşan ülkücülüğün çok ötesinde “sivil” bir dil üretilmeye çalışıldığı ortada. KON dergisi yayınına devam edebilse hem ülkücü düşünce içerisinde hiç yapılamayan tartışmaları tetikleyip, Kürtlerin yıllar boyu ana dillerini kullanma konusundaki resmi engellerin kaldırılması gibi vicdani, İslami, insani taleplerine ilişkin bir empati üretebilir hem de devletin yine yıllar boyu bölgeye yönelik uyguladığı yanlış politikaların oluşturduğu toplumsal travmaların kitleleri bu aşamaya sürüklememesi konusunda katkı sunabilirdi. “Alevisiyle Sünnisiyle, Türkmeniyle Kürdüyle Bütün Canlar Bir Olsun” sloganı altında çıkan KON’un boşluğunu dolduramayan ülkücü hareket bugün doğal olarak Elazığ’dan öteye geçemiyor.

 

Selçuk Küpçük, CF Dergisi

İZDİHAM