10 Mart 2016

Riitta Cankoçak, Bilmece

ile izdihamdergi

kadın derin bir devlettir
atlarla gider
yosunlarla döner her gece.
kış bahçeleri sever gibi yaşamaktan ,
vakit bulamıyor ,
gül kokması gereken gecenin hakaretini
dinlemeye.
dayanılmaz anlara binerken
damarlarının mavi meleği
biliyor,
dipten yükselen ağıt tehlikeli.
gün doğarken tam,
soruşturma açılır.
çturicek çicek. kördür aydınların gözleri,
konuyu kapatmadan
konuşuyordur, söylüyordur, anlatıyordur
dır da dır dır, yapıyordur da
sesini çıkarmadan
ve dağınık dudaklarının beşiğinde devrim
kedi gibi büzülecek cümle ararken
“gitme”
yalvarır
“burada sev”
gidilecek yer
ölümdür.

aklını alır.
aklı gider
ve en kötüsü aklında kalır
terk edilmiş tarih.
dehşet dolu bir depodur zaman
darbenin soğuk teri
lalelerin nüvelerini yok ederken
utanç çiğ çiğ buharlaşır.
evi yok hayatın. evren de öksüz
yüzsüzlüğün koynunda
yüzünü yıkar yargının
çaktırmadan.
üç boyutlu efendinin büyüğü taşta değil,
ilk taşı atanın elindedir.
ey, şu efendiler bir türlü paslanmıyor,
ama
amalar her zaman geç uyanır.
çünkü bir neden bulamıyor kendi şaşkınlığına.
küçüklüğünün farkında olmak bir kök değil midir,
bir çekirdek kadar olmak? ya da deniz, tek bir yaş.
ve sonrası ama
tek tek tek olunca,
bir yağmur olamaz mı, ama.
o zaman seç! ya deniz ol, ya da gemi!

ve gör
nasıl çözülür kendiliğinden halatları
yoksul düşüncelerinin.
çünkü deniz paslanmaz ki.
ama hala ama
su, neden orada var, burada yok.
neden uzakdoğu uzaktayken batı bu kadar yakında
ya da nedir ki bir ülke
bir candan başka
aşktan aşka akan af
gemisiz kalmış kaptanların dermanı
şapkalarında sakladıkları mehtap.
parlıyor mu? parlıyor
ama sabah da uyanıktır sonuçta.
niyetlendiğinde doldurur
karanlıktan kalma sevgililerin
çıplak karınlarını.
kaldırıyor gümüşten derilerini .
‘saatlar olsun’ biri hala seviyor demek. ‘saatlar olsun.’
neymiş sevmek, kimin hediyesi
aydan her gece boşluğumuza düşen
ulamadığımız bir bilgi mi.

bağrındaki ışık kimsenin değil
ama kimsesizler herkesindir.
yalnızlık
atlarla gider, yosunlarla döner. Her gece.
çevreden çevreye.dolaşır.kenarların etrafında.

ki
içi duruyor. özgürlük bir yere kıpırdamıyor.

yoksa
vah vahların vadisinde
kah kah kahvesinde
tutkusu tutuklanırken
simitin boşluğunda göbek atarken
susmak üzeredir soba.

vatan soyunur soyunur soyunur,
terlik ara terlik terlik.
çaydanlık yakalanır. eyvah. çay var. çay çay çay
taşfırın erkeği karpuzcunun karısıyla bir şeyler pişiriyor
dantel dantel simalarda
aşk dolması yaparlar, zeytinyağlı.

ama
kaçıncı tanrı misafirliğimiz
saymadık diye
şahane şehirlerde
kargalar köpürüp kurgusuz,
saçmaların suskun zehri
caddelere dökülürken
akrepler
yanarken
sanrıların yaladığı vücutlarda
o eski hasretin tuzağına düşmüşler
derken
yanıt var da
soru yok

ki bazı ırklar daha beyaz
tarih hin, hain ve uzak
ve küçümsemelerin gövdelerinde demlenmiş
bilmecenin
cevabı yine de
sen olursun…
sabah ısrarlıdır, ayak izlerinde
dalgaların da savunmasıyla
doğururken
bir daha memleketi
harlı bakışında gözbebeğinin yunusu,
bildiğimiz bu dünyadır!

O, güzel de olabilirdi

Ritta Cankoçak
İzdiham