10 Ocak 2018

Özgür Ballı, Turgut Uyar’a Açık Mektup

ile izdiham

sevgili turgut abi,

sana bu mektubu yazıyor oluşumun bir sebebi var. 1999 senesinde ilhan berk ile bodrum’da karşılaşmıştık, bana: “ben dahil hepimiz, turgut uyar okumalıyız” demişti.

mevsim sonbahardı. senin sevdiğin mevsimlerden birisi. yağmur yağıyordu, çok az kişi vardı sokaklarda. ilhan amca henüz ölmemişti, iyi ki.

adını biliyordum elbette, ama şiirlerine eğilmemiştim. belki “göğe bakma durağı” birazcık, ömrümün durağı olmamıştı henüz gerçi.

sen çoktan ölmüştün, 1985’te. 22 ağustos’ta. ardından ferhan şensoy:
“ağustos yirmi iki, dediler ‘ustan ölmüş’,
çok komiksin azrail, turgut uyar ölür mü?” diyecekti.

şiirlerinde sıklıkla anlattığın, mutlu olmayan, ama yaşamaktan da vazgeçmeyen adam; tütün tarlalarında çalışmaya devam ediyordu, senin farkında olmadan. tütünler ıslak’tı. “tütünler ıslak, yumak haline girmiş bir duygu karmaşasını çoğu tekin olmayan, anahtarlarını kendisinden bile esirgeyen izlekler halinde her pazartesi’ye devreder” diyecekti ardından enis batur.

dağılıyorum. dizelerinde dağılıyorum ardından turgut abi. okumak için bol mavili, sakin, güneşli günler bekliyorum. bu sene yaz gelmedi.

seninle ortak özelliklerimiz var. ankara’da doğdum ben de. senin ankara’da doğmuş olman, arkadaşın cemal’in son yıllarını ankara’da geçirmiş olması. bunlar beni mutlu eden şeyler. sizin arkadaşlığınız; sen, cemal süreya, edip cansever ve güzelin tomris. ilhan berk size uzak gibi görünür gözüme hep. değildir oysa, değil mi?

“hüzünlü bir çocuktum. nedense hep ağlamaya hazır…” diyorsun. burada da benzeşiyoruz. hüzünlü olmak şair olmanın hazırlayıcısı mı? senin yanında kendimden şair diye bahsedemem gerçi, utanırım.

“ilk şiirim 1947 yılında yedigün dergisinde yayımlandı. çok önemsemedim. heyecanlanmadım. o derginin şiir beğenisinin üst düzeyde olmadığı duygusu vardı içimde. bir inat sorunuydu benimki. sonraları, küçücük kaynak dergisi ile inatlaşmaya başladım. bir yıl sürdü. başardım…” diyorsun.

benim ilk şiirim yayımlandığında mutluluktan delirmek üzere olduğumu anımsıyorum. işte bu yüzden sen büyük bir şairsin bence. o büyük resmi hep; hep o sakinlikle, hep o farkındalıkla görebildiğin için.

turgut abi,

sana bu mektubu yazıyorum. sana bu açık mektubu… pek çok kişi, pek çok şey söylediler senden sonra, senin için, şiirin için. biliyor musun “öldüğü gün hepimizi işten attılar” dedi cemal süreya. üzülme ama gerçekten de ansa’daki işine son verilmişti süreya’nın. gerçi süreya, senin üstün şairliğinden, cins şairliğinden, şairliğin bütün gereklerini kapsayışından bahsetti elbette. kötü bir tesadüf diyelim buna abi.

şimdilerde senin, sizlerin sayesinde yeni bir meselemiz daha var: ikinci yeni’yi aşma meselesi. bazı arkadaşlar yazdı üstünde, bizim aziz’ de kafa yoruyor, biliyorum. aslında ben dahil hepimiz, ikinci yeni’nin ağırlığını üstümüzde taşıyoruz abi. öylesine yüksek bir çıta bıraktınız ki bizlere, ne yapsak, ne söylesek etkisinden kurtulamıyor gibiyiz. ben gerçi kendi adıma sizinle anılsaydım, anılabilseydim bundan ancak sevinç duyardım sanırım.

orhan koçak, çok kapsamlı bir kitap yayımladı senin şiirinle ilgili. bahisleri yükseltmek bu kitabın ismi. alt başlığı ise turgut uyar şiirinde kendini yaratma deneyimi. senin, kendi şiirinin içinden başka bir şiiri, nasıl ortaya koyduğunu anlatıyor uzun uzun.

pazar postası’nda yazdığın yazıları okuyorum korkulu ustalık kitabının sayesinde. o dönemde ikinci yeni’ye yöneltilen eleştirilere nasıl üslûplu, nasıl zekice, nasıl kendini ve arkadaşlarını savunur yanıtlar verdiğini… sakinliğinin altında cesaretini de görüyorum o yazılarında. okudukça anlıyorum, ne büyük bir düşün adamı olduğunu, aynı zamanda.

eşin tomris uyar için şiir kurma çalışmalarını okumuştum. o’nun dilinden , o’nun kelimeleriyle seni okuyunca daha iyi anlıyorum içindeki duygunun tarifsizliğini.

“turgut uyar’la on sekiz yıl hemen her gün şiir ve edebiyat konuşan biri olarak şunu söylemek isterim: o, uzun süren susma dönemlerinden korkmayan, hele şiirin ayağa düştüğü dönemlerde susmayı, köşesine çekilip yeni bir şiirin nasıl yaratılması gerektiğini düşünen, okurunca verimli sayılmamayı bile önemsemeyen bir şiir-yazıcısıdır. daha da önemlisi, şiirimizde eşine çok az rastlanan şakacı bilgelerdendir. ama bence en önemlisi, cinsellikle aşkı birbirinden hiç ayırmamasıdır baştan beri. yazdığı alışılmadık aşk şiirlerinde “erkek”liğini, cinsel coşkusunu gizlemez yine de “erkek bir sesle” yazılmayı ve okunmayı yadsır şiiri. usul ve atak, hüzünlü ve savaşkandır. bir dostun deyişiyle ‘ölümünü düpedüz görmüş bir japon mühendisi gibi bilgiç ve bağışlayıcı/üzgün ve tenhadır.’

onu hep hırçın olmayan, gevşek olmayan, kül yutmayan, ne yapmak istediğini çok iyi bilen ve çok iyi yapan, sessiz/hoşgörüsüz, sevecen, hoşgörülü, ciddi ve güzel, engin bir insan olarak düşüneceğim” diyor tomris uyar.

sana anlatacaklarım birikti aslında abi. içinde bulunduğumuz şiir ortamını uzun uzun anlatmak istiyorum en çok. aşkar derler bir dergi var, buradaki arkadaşların bir arada durma gayretinden… seni anlamak adına ne çok uğraş verdiğimizden…

senin beni, yazdığın şiirlerle, dizelerle, ne çok etkilediğinden…

şimdilerde pek çok isim ustalığın tadını çıkarıyor. oysa sen acemiliğin efendimiz olması gerektiğini söylemiştin bize, bence çok haklıydın abi.

ne diyordun: “halbuki acemilik. efendimiz acemilik. bir taş alacaksınız, yontmaya başlayacaksınız. şekillenmeye yüz tutmuşken atacaksınız elinizden. bir başka taş, bir başka daha. sonunda bir yığın yarım yamalak biçimler bırakacaksınız. belki başkaları sever tamamlar. ama her taşa sarılırken gücünüz, aşkınız, korkunuz yenidir, tazedir. başaramamak endişesinin zevkiyle çalışacaksınız.

gelin böyle yapın demiyorum. durduğum yerde kalmaktan korkuyorum. şiir bir sanat olayı değildir. bir yaşama çabasıdır önce. yaşadığımıza tanıklık eder. her gün yeni bir dünya içinde, her gün yeniden ve başka etkilerle duygulanan insan, her gün bunları yeni biçimlerle söylemelidir.”

“sevgim acıyor
kimi sevsem
kim beni sevse” diyorsun ya hani, içim acıyor be turgut abi.

ama bir yandan da “yaşamı anlamsız bulduğum zamanlar oldu, ama hiç solgun bulmadım. ayrıca solgun ve anlamsız olan dirimin kendisi değil, yaşam içinde, yaşamı belirleyen yaşama parçalarıdır. yaşamı anlamsız bulsaydım kayayı delen incir adını vermezdim kitabıma” diyorsun. işte bu şekilde yeniden okuma gücü buluyorum, yeniden yazma gücü buluyorum ben de abi.

ne zaman yılsam, yıkılmak üzere olsam, ne zaman nefes alamadığımı düşünsem aklımda bir büyük saat. tik taklarıyla dönüp sana gelişim yeniden abi. mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun, koşup sana gelişim.

aynı gökyüzünün altında, aynı duraklarda göğe bakışımız mesela. uzanıp kendi yanaklarımdan öpmeye çalışıyor olmam cabası.

senin bana hakkın çok, helâl et abi.

sevgi ve saygılarımla.

Özgür Ballı, Aşkar 19’dan alınmıştır.

İZDİHAM