26 Şubat 2016

Özer Turan, Salyangoz

ile izdihamdergi

Kendini kocaman bir salyangozun kollarında buldu. Uzamış kıskaçları tüm vücudunu sarmıştı. Salyalar yüzüne doğru akıyor, gözlerine doluyor fakat salyangozdan kurtulamıyordu. Gerçi bu durum salyangozun hiçte umurunda değildi.

Sarılarak hissettiği mutluluk içersinde bütün yarattığı sıkıntıları görmez olmuş ve aynı mutluluğu sarıldığının da hissettiğinden emindi.

Böyle bir durum karşısında hiçte şaşırmadan güne merhaba dedi. O gece yaşadıklarının sonucu olduğunu kanıksamıştı. Küçük bir hediye almıştı böcekten ve aldıkları onu çok mutlu edince sonuçlarını hiç düşünmemişti.

Yatağın her tarafı salyalarla doluydu. Üzerine yapışan kolları tutup atmak istedi fakat gece aldığı şeyi artık geri veremezdi. Çaresiz kendi rızasıyla uzaklaşmasını beklerken kolların ağırlığından artık nefes alması zorlanıyordu.

Kocaman esneyerek açtı gözlerini. Diğer tarafa dönerken çıkardığı koku bütün odayı kapladı. Bunu fırsat bilip yataktan çıkmayı istediğinde, ayaklarının beyninin emirlerini dinlemediğini fark etti. Bedeninin içinde hapsolmuş gibi çırpınmaya başladı ruhu. Bağırmayı denediyse de ağzının da artık onu dinlemediğini anladı.

Salyaların içinde çaresizce yatarken diğer taraftan bir ses geldi. Kocaman bir homurdanma gibiydi. Ne oluyor, ne istiyor? Diye düşünmeye başlamıştı ki ağzından ;’sana da günaydın’ kelimelerinin döküldüğünü hissetti. Ardından birkaç homurdanma daha duydu, anlamadı. Bu sefer kendi dudaklarının kıpırdadığını hisseti fakat çıkan homurdanmalara bir anlam veremedi. Kıpırdatamadığı bedeninin bu homurtulara verdiği tepkileri şaşkınlıkla takip ediyor fakat hiçbir müdahale edemiyordu. Derken yataktan kalktığını fark etti. Ayaklarının nereye gittiğini bilmeden onlara eşlik ediyordu. Kendini mutfakta buldu. ‘neden buradayız?’ diye sordu bedenine, cevap olarak bir homurtu duydu. Ellerini izledi. Dolaba gittiler, masaya, tepsiye, ekmeğe… gözlerinin önünde kahvaltı hazırlanıyordu.

Tepsiye konan kahvaltının ardında tekrar yatak odasında buldu kendini. Salyangoz kocaman kamburunun üzerinde doğrulmuş, gözlerinin uzantılarını vücudunda dolaştırıyordu. Böylece kahvaltı yatağa ulaşmadan tepside neler olduğunu öğrenmiş oldu. Doymak bilmez aç gözlülüğü karşısında artan salyaları odanın her tarafını doldurmuş ve zeminin sürtünme kuvvetini azaltmıştı. Şaşılası bir sağlamlıkla yere basan ayakları kaymıyordu. Peki yüzüme ne oluyor? Diye düşündü. Bu saçma sapan çirkinliğin karşısında neden gülümseyip duruyor!

Homurdanmalar tekrar başladı ve ardından ağzının esnediğini, yüzünün gerildiğini hissetti. Tepsiyi salyangozun önüne koyan elleri yatağın kendine ait olan kısmına geçti. Yüzündeki gamzeler ara sıra belirip kayboluyor ve homurdanmalar devam ediyordu. Bu arada bedeninin içine kusmak üzereydi. Artık dayanılmaz bir hale gelen bu işkenceden kurtulmak istiyordu fakat kaçmak için kendisine gerekli hiçbir uzvu onu dinlemiyordu.

Tekrar harekete geçtiğini fark etti. Tepsiyi aldı, salyalardan sökercesine mutfağa yöneldi aynı homurdanmalar kalabalığında. Ellerinin arasında tepsi ve içindekiler salyadan görünmüyordu. Gözlerini kaçırmasa ruhu bedeninin içine pisleyecekti. Tepsiyi mutfağa bırakır bırakmaz ayaklarının kaymaya başladığını hissetti. Sendelemeye başladı. Bir adım bile atamadan yere düştü. Artık ayaklarını hissedebiliyordu ve yere çarpan kafasını. Düşe kalka, sürünerek yatak odasına geri dönmeye başladı.

Salyalar arasında sürünerek ilerlemek artık katlanılmaz bir acı veriyordu. İçinde biriken sinirle kafesin kalan son parmaklıklarına saldırdı.

Olayları yorumlayacak kadar beynine hükmetmeye başladı. Odaya girdiğinde salyangoz uyuyordu. Sahip olduğu kısmi özgürlüğün kendi iradesiyle elde ettiği bir şey değil salyangozun uyumasıyla ortaya çıkan bir yetki boşluğunun olduğunu anlayınca siniri kine ve nefrete dönüştü.

Eline geçirdiği en ağır şeyle kafasını ezerek oracıkta öldürdü onu.

Özer Turan

İzdiham