26 Şubat 2016

Ömer Lekesiz, Bağımsızlık Siyaseti

ile izdiham

Problemleri konuşmak münevverlerin işidir. Şiddete başvurmadan.

Gezideki ağaçları koruma amacıyla başlayıp, daha ilk dakikalarında Taksim Darbe Komitacıları diye nitelenebilecek bir grubun denetimine giren Taksim merkezli eylemlerin bir savaşa hazırlanırcasına oluşturulmuş istihkam, iaşe temin, revir ve depolanmış sıhhi malzeme noktalarının faş olması, ölümlerin gerçekleşmesini temenni ile kalabalıkları bu yönde tahrik eden yerli ve yabancı medya desteğinde sürdürülmesi kolay kolay unutulmayacaktır.
Yine bu eylemlere özellikle ‘seçim herşey değildir’ söylemiyle destek veren çok dilli ve çok dinli kültürel hegemonistelerin yabancı devlet yetkililerinden yazılı ve sözlü olarak yardım dilenmeleri de ilgili kayıtlarıyla çeşitli incelemelerin konusu olmaya adaydır.

Benzeri her eylemde olduğu gibi, çok önceden planlandığı belli olan bu eylemlerin de kuru inatlaşmadan, arsızlaşmaya, palacılar misali kendi karanlığından yeni provokasyonlar üretmeye, giderek bıkkınlık vererek komikleşmeye başlayarak idare ve yargının eline teslim olmak suretiyle layıkı olduğu asıl karşılığı bulacağı aşikardır.

Bu malum bilgileri tekrarlayışımın nedeni, onca olumsuzluğun peşinden yeni siyaseti de daha rahat ve daha somut bilgiler, belgeler tanıklıklar eşliğinde konuşabilecek olmamızdır.

Konuşulması gereken ilk husus demokrasidir ve onu Taksim eşkıya kalkışması dahil benzeri problemlerin de kaynağı, üreticisi olarak ele almamız mümkündür.

İlk bakışta, onca arızalarına eksiklerine rağmen kanıksanmış olan demokrasinin gerçekte Batı vesayetine ve müdahalesine uygun olarak yapılandırıldığı, işleyişininin de Batı’nın potansiyel işbirlikçilerinin, diğer bir söyleyişle bizzat Batı’da yetiştirilmiş yerel imtiyazlıların kırılgan taleplerine göre ayarlandığı açıktır.

Bu yanıyla mevcut demokrasinin hükmü tam da Yusuf Kaplan’ın iki gün önceki yazısında işaret ettiği ‘bağımsızlık’ problemine bitişmektedir:

‘İslâm dünyasının sorunu, demokrasi sorunu değil, bağımsızlık sorunudur. Demokrasiden önce, bağımsızlık meselesini konuşmak zorundayız. Aksi takdirde, çıkmaz bir sokağın eşiğine yuvarlanır dururuz. O yüzden, Mısır’da, Türkiye’de, İslâm dünyasının her yerinde, halkın iradesine darbe vurulur, halkın varoluşsal sorunları ipotek altına alınır, biz de sorunun demokrasi sorunu olduğunu zannederiz; asıl sorunun entelektüel, siyasî, kültürel ve iktisadî bağımsızlığın yitirilmesi olduğu yakıcı gerçeğini kavrayamayız hiçbir zaman.’

Bunların konuşulmasını ya da birçok konuda olduğu gibi ilgili belgelerinin gösterilmesini Başbakan’dan beklemek ise yanlıştır ve hatta bu ona haksızlık etmek olur.

Çünkü Başbakan ‘(T)oplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti’ olan Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanıdır.

O halde bu problemleri konuşmak, mevcut demokratik esasların, toplumsal ve siyasal şartların yasal manada içinde durmak suretiyle münevverlerin ve aydınların görevidir.

Münevverler ve aydınlar derken (elbette Şahin Alpay vb. arızalı köşe yazarlarını dışarıda tutarak) konunun felsefi, hukuki bir arkaplana hapesedilmeksizin, halk tarafından da anlaşılabilir bir dil içinde konşulması gerektiğinin altını çizmeliyim.

Çok basit bir söyleyişle Mısır’da ‘Ülkemde darbe yapın’ diye Batı’ya yalvaran ve başarı da sağlayan Baradey’in Türkiye’deki karşılıklarını ifşa ederek, onların psikolojilerini, bağlantılarının niteliğini, imtiyaz taleplerinin kaynağını sorgulayarak konuşmaya başlamak halkı da bu konuşmaya dahil etmek olacaktır.

Ömer Lekesiz, Yeni Şafak
İzdiham