2 Mart 2016

Nurülhüda Erusta, Lokum Kazası

ile izdihamdergi

Elime gittiğim partiden hediye olarak sıkıştırılan kutunu içinde bol fıstıklı lokum vardı.Ne de severim, babamı da severim.Yemedim ona ayırdım.He kuş lokumu falan olsaydı düşünmez midemin kara sularına indirirdim.İyi lokumdu, bence babam her şeyin en iyisine layık.O da bunun farkında olacak ki hayatının her yerinde rahatı, lüksü,  güzeli, iyiyi tercih eder. Renk değiştirmesi gerekmeyen tehlikesiz bir ortamda dünyanın en kıyak uykusunu çekmiş bukalemun gibi heycanlıydım. Hatta eve adım atarken kendimi dünyanın en mükemmel evladı ödülünü alacak gibi hissettim.

Evdeydim sonunda.Babamın sıradan rutin işleri vardı. Biz eve gelmeden 20 dk önce gelmiş; cüzdanını, saatini,  parlak ahmedini ve çakmağını konsolun önüne koymuş. Kendisinin onayıyla aldığımız limonata bardağıyla su içmiş. Bir yudum suyu hep bırakır, huyudur. Lacivert hışır kumaştan eşofmanını giymiş, pumadan aldığı beyaz yakalı tshirtünü de giymiş, balkonda hesap yapıyordu. Bu arada üstündeki beyaz tshirtün üstündeki puma annemin uzay boyutunda ki çamaşır yıkama işlemi sayesinde solmuş, kendinden geçmiş, beynimin içindeki harabe gibi duruyordu. Babam yoğun adamdır. Gönüllü, gönülsüz iki işle uğraşır. Vatanın çocukları – 3 onun elindedir sanki. Neyse. Baba demeye kalmadan kızım şunları götürüver,klimayı aç oda soğusun,sigara çakmağıda getir dedi.Babamın her dediğini yaptığım bir mekanizma var bünyemde .Verilen görevler yerine getirildi patron. Sigarasını tüttürmeye başladı bir yandan.Ben gelene kadar işleri bitmiş. Soğutma işlemini yaptığım odasına geçiyordu.

Baba dedim lokum!, duymadı. Ben odadayım arayanlara burda değil,gelince aratıcağım sizi dersin dedi. Boş zamanlarım da sekreterlik yapıyorum desem sol yanımda ki melek kalemini oynatmaz, yalana çıkmaz.1 saati geçti babam balkona teşrif etti. İçimde ki kelebek çırpıntısı, zararlı her türlü şeyin uzak bi yerde saklanacağı 0-3 yaş çocuk masumiyeti geçen 1 saati dünyanın hiç kavuşamıcak aşıkların hissettiği zaman kavramına çevirdi.Bir yandan da lokum lan abartma demiyor değilim. Evet değilim demiyorum çünkü babama fıstıklı lokum ayırmıştım az mı ? Öyle normal fıstıklı da değil Antepfıstığı Antep!

Kızım çay koy dedi, boş bulundum ve gerçekten mi? Diye özgürlüğü tatmış kendini tehlikesinin farkında olmadığı yollara kendini atan yavru kedi gibi atıldım.O an gelecek cevap nokta atışı olucaktı benim için.Evet deyip sıyıracaktı kelime ya da hayır deyip anlımın ortasından vurucaktı beni. O an hayatımın en iyi fiilini gerçekleştirdiğime inanıyorum. Cevabı beklemeden mutfakta buldum kendimi. Evde genellikle benim demlediğim çay içilir, sevilir. Sanırım sevgimi kullanabildiğim tek yer mutfak, tek şey çay demlemek.Kettle kullanmayız biz, elektiriği yer yutarmış.Bence bu tamamıyla annemin tezgah üstü boş mekan arayışından kaynaklanıyor. Neyse. Çayı demledim her zamankinden farklı bir şevkle.Dedim ya babam iyiyi, güzeli sever.Öyle her bardakta çay içmez, ince belli kısa boylu, Kütahya’dan aldığı ince işlemeli çay bardağında, ucunda Ayyıldız olan çay kaşığıyla.Küp şeker sevmez. Kemik tozuyla birleştiriyorlarmış şeker zerrelerini.Sanırım sigaradan daha fazla zararlı olacak ki toz şekeri tercih ediyor.Babam annemi istemeye giderken gümüş bi tepsi içinde çikolata götürmüş hala durur kullanılması için önemli misafileri bekleyen eşyalara ayırılan mutfak dolabında.Onu indirdim tezgahın üstüne, ortasına iğne oyası bir dantel örtü.Babamın çay bardağı, çay tabağıyla uyumlu şekerlik ve tabiki ‘lokum’.Ellerimde 7.5 şiddetinde sarsıntı vardı ve sanırım bi nebze daha yükselse bu sarsıntı enkazım pahalıya patlayacaktı.Sağsalim ulaştım balkona, hamd olsun ki babam hala balkondaydı.Çünkü öyle zamanlarda işi çıkardı ki babamın içimiz çok kez buruk kalmıştır.

Çayı önüne koydum, karşısına oturdum, seyretmeye başladım.İçimde boks maçına iddia yatırıp yan taraftan adamının kazanması için sloganlar atan adamlar türedi.

Hadii koçuum ye şu lokumu!

Bu senin için ne ki  heaa?!

Haydi efendi midene göm şunu!

Çayı yudumladı,  evet işte şimdii! Sabırla bekledim, içimdeki minik adamlar susmazsa gidip elimle ağzına tıkıcağım lokumu diye korkmuyorum değil.Babamı balkonda gören selam verir oldu, 2 yudum 1 aleyküm selam.içten içe selam sünnet miydi farz mıydı, helal mi haram mı hüküm giydirmeye çalışıyordum.Çay bitti, lokum hala sağ.Babama ikinci çayı içirebilmeniz için ya uzak diyarlardan gelmeniz lazım ya da vakıfla alakalı mühim mevzular hakkında toplantıda olmanız lazım.Ben yine de şansımı denedim, hükmünü bildiğim bir şey varsa Allah’a inanıyorsa umutsuz olmayacaksın .Baba dedim çay var hala. Hayır manasında kafasını kuzey güney salladı. Gözüm lokumla babamın sağ eli arasındaki rabıtayı bekliyordu. Bekledim, bekledim sonra baba dedim lokumu yemeyecek misin?

Yok kızım, canım istemiyor dedi. İçimde bir çıtırdama sesi,kuzey Marmara fay hattı,Hiroşima,Çernobil,tsunami,yangın,erozyon,toprak kayması,kalp kırılması,gönül ağlaması…Gözyaşımı kirpiğimin ucunda saklarım,ihtiyaç anında salıveririm elmacıklarımdan avuciçime.ama böyle bir durumda  normal karşılanmayacaktı ben de yutkundum, içimdeki minik adamları sele boğdum,sanırım bi çoğu yüzme bilmiyordu.İçimde ki en büyük katliamı gerçekleştirdim yirmimde. Bundan önce bi kere daha böyle toplu katliama kalkışmıştım,odamın tahta penceresini basan karıncaları elektrikli süpürgeye çekmiştim.Sanırım ah etmiş olacaklar ki böyle büyük bi yıkımda hatrıma düştüler. Evde biraz kemik tozu bulunduruyor olsaydık kalbimin zerrelerini birleştirip durumu toparlayabilirdim aslında. Saçmaladım. Her neyse babam lokumu yemedi.

 

 

Nurülhüda Erusta

İZDİHAM