9 Aralık 2016

Nietzche nihilist miydi?

ile izdiham

Nietzsche, bildiğimiz anlamda nihilist bir düşünür değildir, nihilizmin kurucusu payesine hiç layık  değildir.  Nietzsche, bu güne değin yapılan insan yaşamına dair yanlış tespit ve çözümlerin sonucu ortaya çıkan  ruhi bir hastalık olduğunu kabul eder, sorunun nerelerden kaynaklandığını gösterir, ama  derdi her zaman nihilizmi aşmak olmuştur bu yüzden yine kendi deyimiyle ancak “etkin bir nihilist” olabilir. Nasıl hastalıklarla mücadele etmeye kendisini vakfetmiş bir doktor, sırf hastalarla içli dışlı olma durumunda kaldığı için  hasta sayılamayacaksa, Nietzsche de benzer şekilde nihilizmle mücadele ediyor diye nihilist sayılmaz.  ”Etkin nihilist”, değerlerin geçersizliğini verili bir gerçeklik olarak kabul eder ancak hayatı bu yüzden olumsuzlamaya yanaşmaz, kendisi yeni değerler yaratarak onu aşar ve hayatı olumlama noktasına gelir.  Kitaplarında bahis konusu ettiği şeyler, ya nihilizmin kaynaklandığı, hayat bulduğuna inandığı,  Sokrates’ten başlayan, her zaman aklı öne koyan, “batı metafiziğine” (felsefesine) dair tespitlerdir ya köle ahlakının bir yansıması olarak gördüğü başta Hıristiyanlık olmak üzere büyük dinlere ait değerlendirmelerdir.

Nietzsche’ye göre Sokrates aklı her şeyin önüne koymakla hata etmiştir, zira aklı yüceltmekle ruh-beden ikiliğine yol açmış ve asıl yaşayan varlığı bedenin zamanla ikinci sınıf bir yaşam formuna indirgenmesine ön ayak olmuştur. Akıl ise her zaman yaşamı küçümsemiş, ona katılmak yerine karşıdan  olumsuz bir tavırla eleştirmiş, geçiciliğine yaptığı vurguyla değersizleştirmiştir. Akıl, neredeyse hiçbir işe yaramayacağı için yaşamamanın yollarını araştırmıştır. Sokrates, eski Yunanlıların  bağ bozumu tanrısı Dyonisos adına yaptıkları şenliklerde yaşamı olumlayacak şekilde coşku duymaları, şarap içip esrimelerinin yerine, Apollon’cu aklı geçirmiş, aklı kullanarak dikkatlice yaşamalarını, yaşama, yaşamın getirdiği acılara karşı önlem almalarını desteklemiştir. Akıl her zaman hayatın aleyhine çalışmış, Hıristiyanlıkta güçsüz, fakir ve köle ruhlu güruhların hizmetine koşulmuş ve dünyevi yaşamın küçümsenmesinde kullanılmıştır. Nietzsche’ye göre zayıf ve köle ruhlu olanlar , soylu ve güçlü olanları kıskanır, haset duyar, işte bu haset duygusudur ki Hıristiyan ahlakını şekillendirir.Ahlak, bu dünyanın değersiz olduğunu söyler, bedeni ruh karşısında küçümser, güçsüzleri, güçlüler ile köleyi, soylu ile eşitler. Bu şekilde hayatı olumsuzlar, insanın özgürce hareket etmesini önleyerek onu bağlar.

Nietzsche, nihilizm hastalığının sebeb ve sonuçlarını ve kendisinin inandığı olası tek tedavi şeklini anlatırken, pek çok kavrama değinir,  onlara başka türlü bakar, farklı anlamlar verir ve uzun uzadıya tartışır. Örneğin ahlakı, onun insan toplumlarında ilk ortaya çıkış koşullarına inerek, orijini ve işlevi üzerinden yeniden tanımlar. “Ahlaki iyinin”, soylu olanın yararına olan, onun iradesini yansıtan olduğunu söyler. Sanatın, aklın (ve onunla çok bağlantılı bir kavram olan dilin) karşısında coşkuyu, dansı, hareketi kutsamasından övgüyle bahseder. Cesaretten, açı çekmenin erdeminden, tanrıdan, sonsuzluktan, şeylerin ebedi döngüsünden, kaderini sevmekten (amor fati), üstün insandan bahseder. Her şeyin ölçüsünün, o şeyin sahip olduğu yaşamı olumlama yeteneği veya yeteneksizliği olduğu iddiasında bulunur. Bu yeteneğe sahip bilime “şen bilim” der. Müziğe felsefi bir boyut katar, üzerinde derin düşünceler dile getirir. Daha önce söylenmemiş şeyleri çarpıcı , şiirsel bir üslup ile söyler ve okuru, doğru bildiği her şeyi unutup, en baştan değerlendirmeye  çağırır.

Nietzsche yaşamı olumlarken, güç istencine özel bir yer verir. Hayatın “iyi ve kötüye” dair ölçüsü “güçlü-soylu” veya “zayıf-köle” kutuplarından birisine yakın olmaktır. Nietzsche güç istencinden bahseder ancak gücün nasıl bir güç olması gerektiği açık değildir. Şahinin avcılığından övgüyle söz eder, besbelli ki bu gücün fiziksel bir doğası vardır. Aynı zamanda soyluların kölelere önceliğinden söz ettiğine göre bu güç “hükmedici” özellikte olmalıdır. Bu imaların sonucunda Nietzsche’nin daha sonra Almanya’da yükselişe geçen Nasyonal sosyalizmin müjdesini verdiği veya fikirleriyle onların felsefesine ilham kaynaklığı ettiği şüpheleri doğmuştur. Ancak Nietzsche siyasal bir figür değildi ve düşüncelerinde siyasete hiç yer vermemişti. Geleceğe dair toplumsal bir tasvir de sunmamış, düşünceleri her daim bireysel düzeyde kalmıştı. Ne sosyalizmi, ne aydınlanmayı, ne miliyetçiliği, ırkçılığı, ne liberal demokrasiyi övdü, bunların her birinde olumsuz meziyetler görmüş bir düşünürdü.

Nietzsche’nin yaşadığı çağda, aydınlanmanın zaferi ile birlikte Hıristiyan dogmalar sarsılmış, aristokrasi dönemi kapanmaya yüz tutmuş ve  kapitalizmin etkisi ile yeni toplumsal sınıflar ortaya çıkmaya başlamıştı. Nietzsche mevcut statükonun ve değerlerin gitgide ve durdurulamaz şekilde çözülmeye başladığını görerek, çağın insanının ruhlarını ele geçiren nihilizm  salgınına “üst insan” kavramını geliştirerek cevap vermişti. Nietzsche’yi felsefe ve edebiyat dünyasında bu denli popüler yapan belki de “üst insan” kavramının ve sürekli bahis konusu ettiği “güç istencinin”, günümüzde dahi hala çok değişik yorumlara açık olmasıdır. Bir iş adamı, siyasetçi, asker, sanatçı, bir sporcu veya düşünür, hangisi üst insana ve onu belirleyen güç istenci fikrine daha yakındır? Üst insan ifadesi ile, bohem hayatı, yahut münzevi bir hayat yaşayan, toplumsal değerlerden bağımsız,  ilişkilere bel bağlamayan bireye mi işaret ediyordu? Marx, Lenin, Darwin gibi insan düşüncesini derinden etkileyen, toplumun yönünü o zaman değin görülmemiş biçimde değiştirmeye muktedir olmuş, yakından tanıdığımız birileri miydi üst insan? Yoksa o henüz dünyaya gelmemiş, ama Nieztche’nin geleceğini müjdelediği bir tür peygamber midir?

Nieztche bu sorulara cevap vermiyor, ama yazdıklarını okurken bütün bunları düşünmemizi sağlıyor. Üst insanın kim olduğunu bilmiyoruz ama örtük de olsa olabileceğine dair bir umut besliyoruz. Belki de Nietzsche salt bu umudu ve merakı kışkırtmakla nihilizme karşı etkili bir çıkış gerçekleştiriyor.

 

 

 

 

Kaynak: cangungen.com

İZDİHAM